Sayfalar

30 Mayıs 2014 Cuma

Değişim Zamanı | Barcelona

   Son yıllarda dünya futbolunun egemenliğini eline alan Barcelona ve İspanya-yani 'tiki-taka'nın panzehri bulundu! Mourinho'nun Real Madrid'de geliştirdiği, Ancelotti'nin bana göre mükemmelleştirdiği kontrataklarla hızlı hücum en çok da Barcelona'yı vurdu. İspanya'da bu durumdan etkilendi ancak Konfederasyon Kupasında alınmış bir darbe çok da ciddi değil, onları da Dünya Kupasında göreceğiz. Biz konumuza dönelim, Barcelona Guardiola sonrası Tito Vilanova'nın kansere tekrar yakalanması sonrası takımın başına Tata Martino'yu Newell's Old Boys'dan transfer etti. Tek ciddi transferini Santos'tan Neymar'ı 57.1M€'ya alarak gerçekleştirdi. Bunun yanında altyapıdan as takıma yükselen oyunculardan birkaçını kiraya yolladı. Thiago fazla forma şansı bulamadığı için takımdan ayrılmaya karar verdi, eski hocası Guardiola'nın Bavyera'sına katıldı. Yıllardır kulübe emek veren David Villa çok cüzi bir ücretle Atletico Madrid'e satıldı.

   Sezona hızlı giren Barcelona İspanya Süper Kupasında Atletico Madrid ile karşılaştı. Neredeyse kupayı kaybedebileceği iki zorlu maçtan deplasman golü kuralıyla kupayla çıktı. Ligde ise başlangıçta çok iyi görünseler de oyun içindeki eksikler gözle görülebiliyordu. Fiziksel ve mental olarak çok kötü bir sezon geçirdi Barcelona. Neymar'ın transfer skandalı ardından, başkanın istifası ve Josep Bartemeu'nun göreve gelmesi, takımın yıldızları Messi ve Neymar'ın sırayla sakatlanması, nisan ayında Tito Vilanova'nın kansere karşı mağlup olmasından sonraki duyulan üzüntü kulübü harap etti resmen. Ben daha çok bu yazı da Barcelona'nın kötü sezon, yıllar sonra kupasız bir sezon geçirmesinin ardındaki nedenleri inceleyip, yazın döneminde ve gelecekte Barcelona'da olası değişimleri anlatmaya çalışacağım.

Yeni başkan: Josep Bartemeu

   Barcelona yıllar sonra belki de ilk kez şampiyonlar ligi gruplarında bu denli zorlandı. Evindeki maçları rahat kazanmalarına rağmen deplasmanlarda çok zorlandılar. Önce Celtic deplasmanında tek gollü tatmin etmeyen oyunun ardından San Siro'da Milan'a konuk oldular. Orada da eski pas oyununun temposunun azaldığını net bir şekilde gördüm. Kapanan savunmaları açmakta oldukça zorlandılar bu sene birkaç maç dışında. Son olarak Amsterdam'da 3 puan bırakırken, eski gücünde olmayan Ajax'ın da taktiksel oyunlarla Barcelona'yı yenebildiğini gördük.

   Barcelona'nın taktiksel anlamda artık çözüldüğünü görebiliyoruz. En beklenmedik takımlardan, belirli eksiklerinden yararlanılarak gol yiyebiliyorlar. Örneğin hava toplarında zayıf olmalarından kaynaklı kim bilir kaç gol kalelerinde gördüler bu sezon. Bir diğeri de kontrataklar. Alba'nın oynamadığı maçlarda 3 yavaş savunmacıyla oynadılar. Mascherano zaten benim gözümde hiçbir zaman stoper oyuncusu değil, Pique'nin Barcelona klasında tekniği, karizması ve pas yeteneği olsa da yavaş olması çok büyük dezavantaj. Daniel Alves'e gelecek olursak, kısaca söyleyeyim: artık dünyanın bir numarası değil. Sezonun en iyi iki oyuncusundan birisi bana göre Barcelona'da. Ancak eskisi gibi istekli, "arzulu" değil.

   Arzu ve Doymuşluk

Son yıllarda Barcelona o kadar büyük başarılar kazandı ki yaklaşık 4 sene boyunca bunan hiç ödün vermediler. Ama her insanda da olabileceği gibi artık bir doymuşluk hissi takımın tamamına etki etti. Mesela Messi eskisi kadar gole aç bir sezon geçirmedi. Ayrıca "tembel" olduğu için birçok eleştiriye tabi tutuldu. La Liga şampiyona Atletico Madrid'e karşı oynadığı 6 maçta gol atamadı, ayrıca herhangi birinde etkili de değildi. Şampiyonlar Ligi ikinci maçında kariyerinin en kötü maçlarından birini oynadı, varlığıyla yokluğu fark etmedi. Sezonun genelinde Dünya Kupasına odaklandığı çok net bir şekilde görüldü. Diğer birçok oyuncu için de aynı şey geçerli. Mesela Xavi'nin de bu sezon eski isteği yoktu sahada. Yaşının da ilerlemesiyle bir süre sonra düşüşe geçeceği belliydi ama bu düşüş çok hızlı gerçekleşti. Takımın maestrosu rolünü tamamen Iniesta'ya bırakıp, efektifliğini kaybetti bu sene. Pique yine takımın ayakta kalan oyuncularından biriydi ama Realli Ramos'la karşılaştırılamayacak kadar kötüydü.

Barcelona Messi ve Xavi'yi çok aradı.

   Yaşlı ve Alternatifsiz Kadro


Aslında başarıların üst üste geldiği yıllarda da ahım şahım alternatifli bir kadro yoktu ellerinde. Ama şimdi hem daha az üst düzey yedek oyuncu var ve oyuncular da gitgide yaşlandığı için oynadıkları maç sayısının fazlalığı kondisyon anlamında dezavantaj yaratıyor. Ayrıca Puyol ve Alba sakatlıkları dolayısıyla fazla oynayamadı, Alex Song, Montoya ve Cuenca kadroda kendine yer bulamayan diğer isimler. Pas oyunuyla harikalar yaratan, bir dönemi domine eden Barcelona'nın saha içindeki en büyük sorunu paslaşma hızı. Burası gerçekten çok kritik. Xavi'nin temposunun yavaş yavaş düşmesi, Neymar'ın alışma süreci geçirmesi takım kimyası oldukça bozdu. Barcelona'nın aşırı paslaşması yüzünden maçtan sıkıldığınız çok kez olmuştur. Takım yine sıkıyor ama bunun nedeni paslaşmaların eski etkinliğini kaybetmesi. Bunun yanında Jordi Alba'nın sezonun yarısında forma giyememesi takımın hızını olumsuz yönde etkiledi. Alves'in de eski formunda olmaması, oyun hızının düşmesindeki temel etkenlerden biri.




   Oyuncu Tercihleri



   Kaleci: Geçtiğimiz sezon sözleşmesini yenilemeyeceğini kulüp yönetimine söyleyen Valdes sezona harika başlamıştı. Casillas'ın lig maçlarında oynamamasından dolayı milli takımda ilk 11 oynaması söz konusuyken şanssız bir sakatlık geçirdi. Ön çapraz bağlarının kopmasıyla kaleyi Pinto devraldı. Futbolu az çok bilen herkes Pinto'nun Barcelona kalibresinde bir oyuncu olmadığı görebilir. Zaman zaman yaptığı kurtarışlarla takımını kurtabilirken, sık sık prese karşı yaptığı ansız top kayıpları onu kendi takımı için tehlikeli bir duruma sokuyor. Ter Stegen'e sezon bittiği gibi imza attıran Barcelona yönetimi kaleye uzun yıllar sonra el attı.



   Savunma: Daniel Alves'ten başlamak istiyorum. Uzun süre dünyanın en iyi sağ beki olarak lanse edilen Alves artık bu konumda kesinlikle değil. Kalitesinden hiçbir şey kaybetmiyor ancak doymuşluk hissi hakim. Orta isabetinden tutun, koştuğu mesafeye kadar birçok aksaklık yaratıyor. Montoya'nın da Barcelona seviyesindeki bir takıma yakıştığını düşünmüyorum. Alves'in PSG'ye transferi de söz konusu iken yine bir sağ bek alınması şart. Stoper mevkisinde Puyol'un eksikliği en çok bu sezon hissedildi. Pique ile Puyol arasında harika bir uyum vardı. Mascherano ile uyumlu, birbirini tamamlayan bir profil çizmiyorlar. Zaten Mascherano'nun stoper oynamasına çok uzun zamandır karşıyım. Tercihlerine saygı duymakla beraber, Tata'nın Song'u stoper oynatamayacağını anlaması gerek. Her defansif orta saha oyuncusuydan stoper olacak diye bir şey yok. Takviye şart. Sol bek pozisyonu için şanssızlık demekten başka bir söz söyleyemeyeceğim. Jordi Alba'nın takım için ne ifade ettiğini herkes görmüştür sanıyorum, Barcelona kadar İspanya milli takımı da onu arayacak.

   Orta saha: Harika dört orta saha oyuncusuna sahip Barcelona bu bölgeyi kesinlikle güçlendirmeli. Neredeyse hiçbir zaman kötü maçını izlemediğim Iniesta bile zaman zaman kötü futbol oynadı. Xavi'nin fiziksel düşüşü takımın motoruna hasar verdi. Busquets bu üçlü arasında en iyi sezon geçiren oyuncu bana göre. Fabregas'a gelince, yaptığı 13 asistle bu sıralamada 3. sırada. Mevkisinde oynamama sorunu yaşadığını düşünüyorum. Fabregas tam bir orta saha oyuncusu. Sahte 9 yaratma çabalarını anlayamıyorum Tata'nın. Orta sahaya mutlaka yedek kalmayı sıkıntı etmeyecek, 10 üzerinden 8'lik bir orta saha lazım.

   Hücum: Elinizde kullanabileceğiniz 5 hücum oyuncusu var Tello dahil olmak üzere. Genel olarak Neymar-Messi-Alexis üçlüsüyle oynadılar. Pedro ve Alexis değişmeli olarak oynadılar. Tello ise hiç şans bulmadı bu 4 oyuncu içerisinde. Buradaki sorun, pivot santrfor olmayışı. Kapanan ve yüksek pres gücü olan takımlara karşı savunmayı açmakta zorlanıyorlar. Orada duvar olabilecek, servis yapabilecek bir oyuncuya ihtiyaçları var. Medyada Llorente ismi çıktı ancak Güney Amerika'lı bir oyuncu eldeki forvet hattına daha iyi uyum sağlayabilir.

   Teknik Direktör


   Barcelona'da teknik direktörlük yapmak gerçekten çok zor. Ekranı karşısında oturup bu takımı bende yönetirim diyenler çok büyük yanılıyor. Guardiola göreve ilk geldiği günden beri o kadar çalışıp çabaladı ki kulüpten ayrıldığında sanki 20 sene geçmiş gibiydi. Sayısız kupalar kaldıran Guardiola Barcelona'nın başındaki uzun süren birlikteliğinin ardından yorulduğu gerekçesiyle ayrıldı. Onun yerine gelecek isim yardımcısı geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Tito Vilanova oldu. Sezon içinde kanser tedavisi gördüğü süreçte takımda belli bir düşüş olduğu gözlendi. Sezonu şampiyonlukla tamamladılar ancak Tito'nun kanserle mücadelesi bitmemiş, tekrar tedavi için Amerika'ya gitmek zorunda kalmıştı. 2013/14 sezonu başında Arjantinli Tata Martino ilginç bir şekilde göreve getirilmişti. Taktiksel olarak kendine has bazı değişiklikler yaptı, bana göre ilk senesinde bunu büyük çaplı olarak yapması hatalıydı. Sezon sonunda hiçbir kupayı kazanamadı ve görevinden istifa etti.



   Barcelona'da yeni bir dönem daha başlıyor. 2 senedir süren teknik direktör istikrarsızlığını Luis Enrique ile sonlandırmak istiyorlar. Luis Enrique'nin teknik direktörlük kariyer hiç iyi değil. Kulübün felsefesini bilen ve içinden gelen birini göreve getirmek kültürlerinin bir parçası ama çok daha yüksek profilli başka bir hocayı bulmaları gerektiğini düşünüyorum. Barcelona bu konuda büyük bir kumar oynadı. Luis Enrique kariyer patlamasını burada gerçekleştirebilir mi, düşündürücü ama neden olmasın.

   Değişim Zamanı

Transfer

   Öncelikle kulübün transfer politikasının değişmesi gerekiyor. Aynı tip oyuncuların kadroda bulunması rotasyonu kısıtlıyor. Fiziksel açıdan üstün oyuncuların takıma katılması gerek. Dünya çapında bir stoper transferi Barcelona'nın en zayıf karnını güçlendirecek. Orta sahaya da alternatif oyuncular alınmalı. Xavi'nin bu sezonki performansına bakarak seneye neler yapabileceği belli değil. Forvet hattında da defansif olarak güçlü, sahte 9'un yanında, uzun boylu, oyun sıkıştığında arkadaşlarına pozisyon hazırlayabilecek iki oyuncu alınabilir.

   Juan Cuadrado, Cladio Bravo ve Marquinhos'un transfer listesinde olduğu konuşuluyor. Bu 3 oyuncu da benim Barcelona formasıyla görmekten zevk alacağım oyuncular. Özellikle Bravo Ter Stegen ile rekabete girip gelişimi sağlayacak ve iyi bir yedek olacaktır.


Oyun Tarzı

Son zamanlarda Barcelona'nın oyun tarzını bozan şey yeterli presi yapmamaları. Zaten kendi yarı sahalarındayken savunmalardaki aksaklıklar var, pres de olmayınca rakip rahatça üstlerine gelebiliyor. Vilanova'yla beraber, pas oyununun önemini bir tık düşürüp, dikey-direkt oyun anlayışını sergilediler. Oyun hızını artırabilmeleri halinde eski taktik anlayışlarına dönmeleri olası. Ama burada kilit nokta kesinlikle "önde baskı".

Teknik Direktör İstikrarı

Guardiola'dan sonra istikrarsızlığın başlaması kısa zamanda kendini çok belli etmedi ama uzun süre zarfında bunun yan etkileri görülecektir. Luis Enrique kişisel olarak teknik direktörlük kariyerinin çıkışını yapabilir, Barcelona'nın onu seçmesi çok büyük şans. Yönetime gereken güveni verirse, Guardiola'nın izinden gitmesini bekliyorum.

Guardiola'dan sonra o da kalıcı olabilecek mi?

  Bir takımın 10 yıl kadar bir süre boyunca dünya futboluna hükmettiği görülmemiştir. Guardiola'nın Barcelona'sı tarihin en iyi birkaç takımı içinde yer alıyor. Bu başarıyı devam ettirmek çok ama çok zor. Barcelona'lıların görmek istediği o kusursuza yakın oyun için hızlıca değişimler yapması şart. Aksi halde bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyebilirler. Hem de İspanya'da Atletico Madrid dirilmişken.

21 Mayıs 2014 Çarşamba

LA LIGA SEZONUN TAKIMI

   Heyecanla dolu geçen La Liga sezonunun ardından bir yılın takımı da ben yapayım dedim. Kadronun önemli bölümünü Atletico Madrid'li futbolcuların oluşturması kimseyi şaşırtmayacaktır. İşte bana göre La Liga'da yılın takımı:

THIBAUT COURTOIS

   La Liga'da oynadığı 37 maçın 20'sinde kalesini gole kapatmayı başardı. Atletico'nun şampiyonluğundaki en büyük pay sahiplerinden birisi o. Yaptığı kurtarışlar ve haftalar ilerledikçe verdiği güven takımı oldukça rahatlattı. Şampiyonlar Liginde Milan ilk maçında yaptığı muhteşem iki kurtarışın benzerlerini sezon boyunca sürekli gördük. Sadece benim 11'ime girmedi, birçok yazar-yorumcunun kadrolarına ilk yazdıkları isim oldu. İspanya Futbol Federasyonu tarafından da yılın takımına seçildi. Seneye muhtemelen Chelsea'ye geri dönecek Courtois 18 yıl sonra Atletico'yu şampiyon yapan en önemli faktörlerden biriydi.



JUANFRAN

Juanfran için kariyerinin en iyi sezonunu geçirdiğini söyleyebiliriz. Osasuna yıllarında sağ açık, sol açık mevkilerinde oynatılmıştı. Aynı Fenerbahçeli Caner gibi açıktan dönme bir bek olmasının avantajlarını görmeye, göstermeye başladı. Gücü ve bitmeyen enerjisiyle sağ kanadı her maçta forse etti. Onun ofansif gücünü en iyi gösteren maç Stamford Bridge'deki Şampiyonlar Ligi maçıydı. Yaptığı iki asistle, Lizbon yolunda çok büyük bir katkı sağladı. Harika sezonun ardından İspanya'nın Dünya Kupası kadrosuna girmeyi başardı.



FILIPE LUIS

Açık ara ligin en iyi sol beki. Aynı Juanfran gibi oyunun iki yönünü de eksiksiz oynayan Filipe Luis Avrupa'da en beğendiğim sol bek. Oyuna konsantrasyonu muazzam derecede iyi. Top kapma becerisi çok yüksek, bir tek hava toplarında zayıf olduğunu söyleyebilirim. Arda ile aralarında oluşan bağ hem savunma yaparken hemde hücum yaparken rakiplere tehdit oluşturdu. Ancak Scolari tarafından Brezilya milli takımının kadrosuna alınmaması beni gerçekten üzdü. Marcelo'ya göre defansif yönü çok daha iyi olan Filipe Luis bana kalırsa Scolari'nin kadroyu korumak istemesinden dolayı turnuvada sadece seyirci olarak kalacak.


DIEGO GODIN

Sezon boyunca savunma hattının liderliğini yaparak rakip oyuncuları kaleden olduğunca uzak tuttu. Onun liderlik vasfını kenara atmamak lazım. En yakın zamanda hatırlayacaksınız Barcelona karşısında attığı kafa golü şampiyonluğu getirmişti. Ligde toplam 4 gol atarak savunmadan gole en çok katkı veren oyuncu oldu. Miranda ile oluşturduğu ikili de akıllarda uzun süre yer edecektir.


FEDERICO FAZIO

Takımınız sahaya çıkarken onun gibi bir lideri kadroda görmek herkesi rahatlatır. Hava toplarındaki hakimiyeti ve süpürücü görevi onun öne çıkan özellikleri. Dünya Kupası aday kadrosuna çağrılmamış olması Arjantin için büyük bir kayıp.


IVAN RAKITIC

Gerçekten şahane bir oyuncu. Onu izlerken çok büyük keyif alıyorum. Takımın adeta maestro'su. Dünya Kupasında onu Modric'le yan yana izleyebilecek olmak büyük bir şans. Sadece ilerideki Bacca'ya servis yapmıyor, topu koruyor, oyunun açılmasında çok büyük yararı var. Sevilla adına sezonun oyuncusu kesinlikle o.



ANGEL DI MARIA

Di Maria bu sezon Ancelotti'nin 4-3-3'üyle beraber evrim geçirdi. Onun dripling yeteneğinden sol içte yararlanan Ancelotti, bu sayede Ronaldo'nun kaleye daha yakın oynamasını sağladı.  34 maçta 17 asistle bu alanda ligi birinci konumda bitirdi. Attığı gol sayısında azalma olsa da toplamda 21 gole direkt olarak etki ederek, 2011/12 sezonundaki kariyer rekorunu kırdı(20).


LUKA MODRIC

Kadromdaki iki Hırvat oyuncudan birisi. Kontratak futbolu oynayan Real Madrid'in ihtiyacı olan orta saha. Zaten Tottenham'dan geldiğinde de bunları yapabiliyordu ama Madrid'e geldiğinden beri kendini savunma yönünde çok geliştirdi. Maç başına top çalma sayısı geldiği günden beri artarak devam ediyor(1.3-->1.7-->2.1). Real Madrid'in olmazsa olmaz oyuncularından biri.


KOKE

Şampiyon takımın orta saha yükünü Gabi ile birlikte o taşıdı. Her özelliğiyle harika bir oyuncu. Son paslardaki becerisi, onu asist krallığı sıralamasında sadece Di Maria geçebildi(13).  Bu orta saha içinde defansif olarak fark yaratacaktır.



DIEGO COSTA

Sezon başında Falcao takımdan gönderilirken herkes bu takımın nasıl gol atacağını düşünüyor, Diego Costa'yı yok sayıyordu, ben de dahil olmak üzere. Ancak o, o kadar iyi bir çıkış yaptı ki ligde uzun süre gol krallığında zirvede oturdu, sezonu 27 golle tamamladı. Sezonun ilk derbisinde attığı tek golle takımına Santiago Bernabeu'da 3 puanı getirmişti. Yine ligdeki ilk Celta Vigo maçında 2 gol atarak zorlu bir maçta takımının hanesine 3 puan daha yazdırdı. Yaz transfer döneminde Chelsea'ye imza atacağı yüksek seslerle konuşuluyor.


CRISTIANO RONALDO

Ronaldo harika bireysel olarak çok iyi bir sezon geçirmesine rağmen yaşadığı iki sakatlıktan dolayı ligde 30 maçta görev alabildi. 31 gol atarak Avrupa Altın Ayakkabı ödülünü Suarez ile paylaştı. Onun yokluğunda kaybedilen puanlar Real Madrid adına ölümcül oldu, son haftalardaki Celta Vigo maçı gibi. Onu sezonun takımına dahil etmemek için sanırım sarhoş olmaz gerek.



   YEDEKLER

   KEYLOR NAVAS

Sezonun dikkat çeken bir diğer kalecisi Levante'li Navas. Yakın mesafeden yaptığı kurtarışlar gerçekten maç kurtarıcı olanlardan. 36. haftadaki Atletico Madrid maçında bunu gözler önüne sermişti.

   MIRANDA

Miranda oyuna konsantrasyonu en yüksek oyunculardan birisi. Godin'le birlikte yan toplarda her zaman etkiliydiler.

   GABI

Onun yerine kadroma Koke'yi almak zorunda kaldım. Atletico'nun kaptanından çoğu zaman söz edilmese de başarının arkasındaki en önemli oyunculardan birisi kesinlikle o.

   ANTOINE GRIEZMANN

Sezon başında patlama yapan 23 yaşındaki Fransız, sezonu 16 gol ve 3 asistle tamamladı. Takım arkadaşı Vela'yla birlikte Sociedad'ın en önemli iki oyuncusundan biri.

   LIONEL MESSI

Onu yedekler listesinde görmek hayal kırıklığı yaşatıyor tabi ki. Ama bu sezon 4-3'lük Real Madrid maçı haricinde, büyük maçlarda yeterince etkili olamadı. Üst üste yaşadığı sakatlıklar ve kafasının Dünya Kupasında olması Messi'nin alışılmış performansından onu uzak tuttu.

   GARETH BALE

100 Milyon Euro eder mi, etmez mi tartışmalarının ve yaşadığı sakatlık-hastalıkların ardından La Liga'da Gareth Bale fırtınası esti. 27 karşılaşmada tam 15 gol 12 asistlik performans sergiledi. Bu da maç başına bir gole etki ettiğini gösteriyor henüz ilk sezonunda.

   CARLOS VELA

   Nihayet parlayabildi. 2005 U-17 Dünya Kupasının ardından Arsene Wenger tarafından Arsenal'e transfer olan Vela, birkaç takımda kiralık oynadıktan sonra ilk kez San Sebastian'ı kendi evi gibi gördü. O, Real Sociedad için çok önemli. Takımının attığı 62 golün 28 tanesinde onun payı var. La Liga'nın en iyi oyuncularından biri.


19 Mayıs 2014 Pazartesi

ANALİZ | BREZİLYA

[seleção+brasileira.jpg]

   Futbolla yaşayan, 5 kez Dünya şampiyonu olmuş, Pele, Ronaldo, Zico, Romario gibi sayısız efsaneler gelir aklıma Brezilya denilince. Belki futbolu bulmadılar(!) ama futbolu güzelleştiren şüphesiz onlar! Dünya Kupası tarihinde, onlardan başka her Dünya kupasına katılan başka bir takım yok. 5 Dünya Şampiyonluğuyla tartışmasız, dünyanın en iyisi olan Brezilya yaklaşık bir ay sonra Dünya Kupasını düzenleyecek, futbol şenliği başlayacak. Hedef: Elbette Şampiyonluk! Bunun çeşitli sebepleri var: Son iki Dünya Kupasında yaşanan hayal kırıklıkları, ülkede Dünya Kupası yüzünden yaşanan politik sıkıntılar ve en önemlisi de bundan tam 64 yıl önce Maracana stadında Uruguay'a kaybedilmiş şampiyonluk.

   Geçmiş yıllarda yakın tarihte kulüpler düzeyinde yeterince olmasa da, milli takımlar seviyesinde ve yetiştirdiği futbolcularla dünya futbolunda etkili olmuştu Brezilyalılar. Scolari'nin milli takım kadrosunu 7 Mayıs'ta açıklamasıyla beraber akıllarda kimin oynayıp oynamayacağı işaretleri de silindi. Artık Brezilya'yı turnuvada neler bekliyor, gözden geçirmenin zamanı geldi.

1970 Finalini oynayan efsane kadro
(1.Felix-2.Brito-3.Piazza-4.Carlos Alberto(K)-5.Clodoaldo-
7.Jairzinho-8.Gerson-9.Tostao-10.Pele-11.Rivelino-16.Everaldo)

    2002 yılından beri Dünya Kupalarında elde edilen kötü sonuçlar Brezilya halkını mutsuzluğa itti. 2006'da Zidane'ın Fransa'sına 1-0'la boyun eğip henüz kendileri için çor erken bir aşamada evlerine dönen Sambacılar, 2010 yılında da Sneijder'in olağanüstü oyunu ve Galatasaray'dan çok iyi tanıdığımız Felipe Melo'nun kırmızı kartı ile önde götürdükleri maçı kaybedip evlerinin yolunu bir kez daha çeyrek finalde tuttular. Turnuvaya geçirdiği ağır sakatlık sonrası ağrılarıyla katılan Kaka haksız yere büyük bir kesimden nefret toplamış, Melo ise günah keçisi ilan edilmişti hatırlayacaksınız. Bu sefer turnuvaya büyük kadro değişimi ve Maracana'da kupayı kaldırmanın hayaliyle giriyorlar Brezilyalılar. 1998'de kaybedilen finalden sonra takımın başına bir kara bulut çökmüş, ardından takımın başına Felipao getirilmiş, 2002 yılında Dünya Kupası bu kez Japonya'da kazanılmıştı. 8 sene sonra, yine bir huzursuzluk ortamında Menezes ve Dunga sonrasında bu durumu yönetmeyi gayet iyi başarabilen Felipao takımın başına getirildi. Kendinden beklenenlerden haberdar ve emin. Acaba bu sefer 1950'nin lanetini kırıp, Jules Rimet kupasının daimi sahibi olduktan sonra Dünya Kupasının da daimi sahibi olabilecekler mi?

    ULUSLARARASI BAŞARILAR
  • 5 Dünya Kupası (1958,1962, 1970, 1994, 2002)
  • 8 Copa America (1919, 1922, 1949, 1989, 1997, 1999, 2004, 2007)
  • 4 Konfederasyonlar Kupası (1997, 2005, 2007, 2013)

    SON TURNUVALAR

   2011 Copa America

Kadroda değişimin başladığı ilk yılda Copa America kadrosunda değişimin ilk adımları atıldı. Thiago Silva, Neymar ve David Luiz gibi gelecek yılların 11'ini oluşturacak iskelet isimler kadroya dahil olmuş, yaş ortalaması azalmıştı. Grubunda Venezuela, Paraguay ve Ekvador'un olduğu Brezilya, etkileyici bir performans göstermeden 1 galibiyet, 2 beraberlikle grup lideri oldu. Çeyrek finalde yine grubundaki Paraguay ile eşleşen Brezilya, gruptaki 3 maçında da berabere kalmış Paraguay'la yine berabere kaldı, penaltılar sonucu henüz çeyrek finalde saf dışı kaldılar. Pato ve Neymar attıkları 2'şer golle(toplam 6) takımlarının en golcü iki oyuncusu oldu.



   2012 Olimpiyat Oyunları

Sadece 23 yaş altı oyuncuların alınabildiği(+3 tane 23 yaş üstü) Olimpiyatlarda, takım daha da bir oturuyor hale geldi. Thiago Silva, Hulk, Neymar, Oscar ve Marcelo Scolari'nin değişmezleri haline geldiler. C grubunda karşılaştığı  Mısır, Yeni Zelanda ve Belarus'u 3'er golle geçip çeyrek finale kaldılar. Eşleştiği Honduras'ın da kalesine 3 gol bırakarak yarı finale kadar geldiler. Büyük Britanya'yı eleyen Güney Kore ağlarına bir kez daha 3 gol bırakarak finale rahat skorlar alarak çıktılar. Finalde rakip Meksika'ydı. Henüz ilk dakikada yenilen golle geri düşen Brezilyalılara skoru uzun süre eşitleyemediler. İlk golü atan Peralta atamayana atarlar deyip skoru 75. dakikada 2-0'a getir. Uzatmalarda Hulk'un ayağından bir gol bulsa da Brezilya gümüş madalyayı almak zorunda kaldı. Giovanni dos Santos ve Peralta'nın oyunu gerçekten görülmeye değerdi.

   2013 Konfederasyonlar Kupası

   Dünya Kupası öncesi düzenlenen "mini dünya kupası"na İspanya, İtalya, Uruguay gibi takımlar katıldı. Scolari hazırlık maçları sonrası kafasında oluşturduğu takımla beraber turnuvaya başladı. 7 Mayıs'ta Dünya Kupası için bildirilen kadrodaki 16 isim bu turnuvada da boy gösterdi. Gayet havalı ve seyir zevki yüksek maçlar çıkartan Brezilya seyircisinin önünde gruplarda hiç yara almadan dokuz puanla grubu birinci bitirdi. Ezeli rakip Uruguay'a karşı zorlu bir maça çıkan Brezilya o kadar iyi oynuyordu ki Uruguay'ın çok şansı yoktu. Zorlandığı karşılaşmada Paulinho'nun kafa golüyle mağlup edip finalde İspanya ile, son Dünya ve Avrupa şampiyonu ile karşı karşıya geliyordu. Finalde daha ne olup ne bittiği anlaşılmadan Fred'in attığı golle öne geçen Brezilya, kontratak silahını kullanıyordu. İlk yarının sonlarına doğru Pedro ile sağdan gelen İspanya'nın beraberlik golünü David Luiz harika bir önseziyle önlemiş, bu pozisyon maçın kırılma anı olmuştu. Takım olarak harika oynayan Brezilya Dünya Kupası öncesi son ciddi provasında dünya 1 numarasını ezerek şampiyon oluyordu. Altın Top ve Bronz Ayakkabıyı Neymar, gümüş ayakkabıyı da 5 golle Fred aldı.




    TEKNİK DİREKTÖR


   Scolari 2002 Dünya Kupasını Brezilya'ya kazandırdıktan sonra istifa edip Portekiz Milli takımının başına geçmiş, onun yerine Carlos Alberto Parreira getirilmişti. Parreira'nın görevde olduğu süre bir Copa America bir de Konfederasyonlar Kupası müzeye dahil oldu. "Sihirli Kare" olarak adlandırılan Ronaldinho, Ronaldo, Adriano ve Kaka dörtlüsü takımın asıl gücünü oluştururken, Robinho ve Cicinho gibi isimler de takımda iyi bir rotasyon sağlıyordu. Grup aşamasını kolay geçen Brezilya, ikinci turda Gana'yla eşleşmiş, Ronaldo'nun rekor kırdığı maçı 3-0 kazanmıştı. Çeyrek finalde rakip Fransa idi. 1998 finalinden sonra tekrar Dünya Kupasında iki takım buluşuyor, Roberto Carlos'un tarihi hatasının ardından Henry'nin küçük dokunuşu Brezilya'yı kupadan, Parreira'yı da görevinden etti.

   2006'da göreve getirilen Dunga, aynı Parreira gibi Copa America ve Konfederasyonlar Kupasını kazandı. Konfederasyonlar Kupasını kazanan takımın neredeyse hiç bozulmamış, birkaç değişiklikle 2010 Dünya Kupasına gidilmişti. Ancak yine takım vasatın altında kaldı, çeyrek finalde Hollanda'ya elenmekten kurtulamadılar. Dunga ile sözleşme yenilenmedi, Corinthians'la iyi bir performans gösteren Mano Menezes takımın başına getirildi.

   Bu birliktelik çok uzun sürmedi ancak takımın yenilenmesi açısından çok büyük katkı sağladı. Takımın yıldızlarından Kaka ve Ronaldinho'nun sakatlıklarla boğuşması, jenerasyonun yenilenme gereğinin duymasıyla kadroya yeni isimler dahil edildi. Neymar, Oscar ve Thiago Silva gibi oyuncular takımın bel kemiği haline geldi. Bu dönemde, Copa America'da çeyrek finalde Paraguay'a penaltılarla elenildi. 2012 Londra Olimpiyatlarında finalde Meksika'ya kaybedilen altın madalya Menezes'in sonunu getirdi. Temmuz 2012'de açıklanan FIFA sıralamasında 11. sıraya gerileyerek tarihinin en kötü derecesini aldı.

   2013'de takımın başına tekrar Scolari getirliyor, kötü haldeki durumu toparlaması bekleniyordu. Scolari kadroda Menezes'ten sonra değişimlere devam etti. Fiziksel gücü yüksek, daha genç bir takım oluşturdu. İlk maçında Wembley'de İngiltere'ye karşı alınan mağlubiyet onları FIFA sıralamasında 22. sıraya itmişti. Konfederasyonlar Kupası öncesi Fransa ile bir hazırlık maçı yapıldı, 3-0 galip gelinen maçta Mavilere karşı 21 yıllık galibiyet hsareti son bulmuştu. Mini Dünya Kupası, Konfederasyonlar Kupasında, hedef şampiyonluk apoleti korumaktı. Son seferde de olduğu gibi finale rahatça yürüdüler. Finalde Dünya ve Avrupa Şampiyonu İspanya'yı 3-0 gibi net bir skorla geçerken, turnuvanın oyuncusu Neymar oluyordu.

    23 KİŞİLİK KADRO ve KADRO SEÇİMİ

KALECİLER: Julio Cesar - Jefferson - Victor
SAVUNMACILAR: Maicon- Daniel Alves- Maxvell- Marcelo - Dante-David Luiz-Thiago Silva (C)-Henrique
ORTA SAHALAR: Hernanes-Fernandinho-Oscar-Luiz Gustavo-Paulinho-Ramires-Willian
FORVETLER: Bernard-Fred-Neymar-Jo-Hulk

   Luiz Felipe Scolari 7 Mayıs'ta kadroyu açıkladıktan sonra kadroya seçilenlerden çok seçilmeyenler konuşuldu. Hatta oynamayan oyuncularla oluşturulan kadronun daha güçlü olduğu yorumları yapıldı alaycı bir şekilde. Aslında bu Brezilya'nın elinde olan oyuncu havuzunun ne denli kaliteli ve geniş olduğunu gösteriyor. Ama Dünya Kupası görmüş sadece 6 ismin kadroda olması bir dezavantaj. Dante, Maxvell ve Paulinho gibi yaşça büyük oyuncular olsa da bu oyuncuların Dünya Kupası tecrübesi yok. Scolari'nin Konfederasyonlar Kupası Finalinde kullandığı 11:


  Inter sonrası kariyeri düşüşe geçen Julio Cesar geçen yaz gösterdiği performansla takımın hala 1 numarası olduğunu gösterdi. Bir diğer isim Jefferson'u yakından tanıyoruz. Ülkemizde Konyaspor ve Trabzonspor formalarıyla 4 sene izlediğimiz Jefferson 2009'da Brezilya takımlarından Botafogo'ya imza attı, tam 4 sezonda 225 kez forma giydi. 2011 Copa America ve 2013 Konfederasyonlar Kupası kadrolarına çağrılmıştı. Victor ise 3. kaleci olarak kadroya dahil edildi. Daha önce 2009 Konfederasyonlar Kupası kadrosuna da çağrılan Victor ilk kez bir Dünya Kupası heyecanı yaşayacak.

Kadroya giremeyen Brezilyalılar

   Savunma hattı gerçekten inanılmaz. Düşünün ki La Liga şampiyonu Atletico Madrid'in iki Brezilyalı savunmacısı Filipe Luis ve Miranda kadroya giremedi. Ben en azından Filipe Luis'in Maxvell yerine kadroya dahil edileceğini düşünmüştüm ama Scolari elindeki kadroyu bozmak istememiş olsa gerek. Alves ve Maicon sezonu harika geçirdiler, özellikle Maicon Roma'da kendini yeniden buldu. Dünyanın en iyi stoperlerinden biri olan Thiago Silva ve bana göre onunla en iyi ikiliyi oluşturan David Luiz'i Dante ve Napolili Henrique yedekleyecek. Marcelo iyi bir sezon geçirmedi. Yaşadığı sakatlıklar ve gösterdiği defansif zaafiyetler takımını zaman zaman zor durumda bıraktı. PSG'de çok iyi bir sezonu arkasında bırakan Maxvell Filipe Luis'le girdiği yarışı kazandı, kadroda kendine yer buldu.

  Orta sahada oynayan oyuncuların hiçbiri daha önce Dünya Kupasında oynamadı. Ancak gayet dirençli, potansiyelli ve güçlü oyuncular oluşturuyor orta sahayı. Willian ve Ramires enerjisini maçın her anına yayan, driplingleriyle kontratakları hazırlayan oyuncular. Luiz Gustavo, Fernandinho ve Paulinho Scolari'nin kullanacağı iki önliberolu sistemde oldukça önemli. Oscar ve Hernanes ise hücumda yaratıcılığı sağlamakla görevli, aynı zamanda defansif olarak çalışkanlıklarının da yüksek olması Kaka ve Ronaldinho'nun neden kadroya giremediğini gösteriyor. Çünkü Scolari'nin kadro seçimine dikkat ederseniz, her bir oyuncunun güçlü olduğunu görürsünüz. Aynı şekilde Coutinho da Liverpool'da harika bir sezon geçirdi ama fiziksel açıdan yeterli görülmediği için kadroya alınmadı.

   Açıkçası bütün Brezilya severlerin en çok endişeye düştüğü bölge santrfor. Yıllarca Dünyanın en iyilerine sahip olduktan sonra, Ronaldo ve Romario, Fred'in onlar kadar etkileyici olmaması doğrudan herkesi düşünmeye itiyor. Ancak Fred'in Milli takım performansı hiç de fena değil. Genelde 29 maçta 16 golü bulunn Fred, son 10 milli maçta 9 gole imza attı, beş tanesi Konfederasyonlar Kupasında olmak üzere. Öte yandan Hulk ve 10 numara Neymar kadrodaki yeri garanti olan iki isim. Sakatlıkların etkisiyle Barcelona taraftarlarının üzerinde henüz yeterli etkiyi yaratamayan Neymar milli takım için en önemli oyunculardan birisi. Konfederasyonlar Kupasında oynadığı futbol, onun için 'hazır değil' diyenleri fena halde yanılttı. Forvet yedeği olarak eski Galatasaraylı Jo'yu görüyoruz. Ancak sakatlığından dolayı kadrodan çıkartılabilir, onun yerine muhtemelen dahil edilecek isim de Alexandre Pato. 

    ŞANSLAR

   Bulundukları A grubundan lider çıkmaları muhtemel. Açılış maçında karşılaşacağı Hırvatistan'da kart cezalısı Mandzukic oynamayacak. Meksika'nın turnuva öncesi performansıyla hiç de parlak bir ışık vermiyor. Ben Brezilya'nın en çok Kamerun karşısında zorlanacağını düşünüyorum. Teknik olarak çok farklı iki takım olsalar da fizik güçleriyle Brezilya'yı zorlayacaklarını düşünüyorum. Gruplardan daha önemlisi, ikinci turda karşısına çıkacak takım tabi kii. Bu durumda onları muhtemelen 2010 Dünya Kupasının intikamını almak için Hollanda karşısında izleyeceğiz. Tabi İspanya ve Şili'nin de gelebilme ihtimali var. Yeterince tecrübeli olduğunu söyleyememekle beraber son iki kupada yaşadıkları sıkıntıları yaşayacaklarını düşünmüyorum. Onlar için şampiyonluktan aşağısı başarı sayılmayacaktır, yarı finale çıkmaları kimseyi şaşırtmayacaktır.

   Dünya Kupasında en çok forma giyen oyuncu: Claudio Taffarel - 18
   Dünya Kupasında en çok gol atan oyuncu: Ronaldo - 15 

9 Mayıs 2014 Cuma

Torino FC | Boğaların Yükselişi



   İtalya Serie A'da bu sezon Avrupa Ligine katılabilme mücadelesi veren Torino, son iki haftaya girilirken 6. sıra için en avantajlı takım konumunda. Torino 2012/13 sezonunu düşme hattının 8 puan üzerinde 16. olarak tamamlarken 36. hafta itibariyle evinde 23, deplasmanlarda 15 puan kazanmıştı. Rolando Bianchi Torino adına 11 gol kaydederken, yeni transfer Cerci 8 gol, 8 asistlik harika bir performans sergileyerek takımını kümede tutan iki oyuncudan biri olmuştu. Bunun ödülü olarak Cesare Prandelli onu Konfederasyon Kupası'nın 23 kişilik kadrosuna dahil etti, Meksika maçında onu dahil olarak ilk kez İtalya adına bir turnuvada oynamış oldu.

   Sezon başında yapılan transferler arasında takıma seviye atlatan birçok oyuncu alındı. Başta, katkıları çok yüksek olan Ciro Immobile, bonservis haklarının yarısıyla birlikte Juventus'tan alındı. Nikola Maksimovic Kızılyıldız'dan satın alma opsiyonlu olarak kiralandı ve Napoli'li El Kaddouri de yine kiralık olarak takıma katıldı.

Harika İkili Immobile-Cerci

   Kasım ayına kadar yeterlik istikrarı sağlayamayan Torino, evinde oynadığı Catania karşılaşmasıyla beraber çıkışa geçti. Bunda iki hafta önce, 10 maçta 10 galibiyetle zirvede bulunan Roma'dan ilk kez puan takım oluyordu Torino. Eşitliği sağlayan golü eski Romalı Cerci'nin atması da resmen "Beni yeniden alın" demek oluyordu ki ilerleyen günlerde tekrar Roma'da forma giymek istediğini söyledi.

   Takım savunmasında gözle görülür gelişmeler vardı. Torino kalesinde az gol görmesinin yanında, ilerdeki Cerci ve Immobile takımın gol yükünü sırtlıyorlardı. Sırf bu iki oyuncunun gol ve asistleriyle takım sezon boyunca ulaştığı en yüksek sırada. Kaybettiği 11 maçta sadece Parma maçında kalesinde 3 gol gördüler. Zirveye oynayan takımlara karşı oynadıkları futbol takdire şayandı. Juventus derbilerinin ikisinde de harika bir direnç gösteren Torino iki maçtan da 1-0'lik skorla sahadan mağlup ayrılan taraf olmuştu. Roma ile ilk maçta 1-1 berabere kalırken, Olimpiyat Stadında 90. dakikada yediği golle 1 puanı elinden kaçıran taraf olmuştu yine.

Teknik direktör Giampiero Ventura

   36. Hafta itibari ile Avrupa Ligine gidecek 3. takım konumunda bulunuyorlar. Geçtiğimiz sezonki 16. sıradan 6. sıraya yükselmesindeki sebepler neler? Takım olmakta!

   3-5-2 formasyonunda oynayan Torino, sezon boyunca neredeyse aynı kadro ile oynadı. Kaptan Glik, Moretti ve Bovo çok uyumlu performans gösterdiler. Sezon başında solda oynayan D'Ambrosio ocak transfer döneminde Inter yolunu tuttu, sağda oynayan Darmian sola, Maksimovic sağ kanada monte edildi. Orta sahada iyi rotasyon sağlayan Giampiero Ventura, El Kaddouri, Vives, Kurtic, Farnerud ve takımdan ayrılan Brighi'yi maksimum verimle kullandı. Tabi takımdaki gol sıkıntısını da Cerci'yi daha çok oynadığı sağ kanattan, forvete çekerek çözdü desek yanlış olmaz. Asistten çok daha gole dönük oynamaya başlayan Cerci geçtiğimiz sezonun üstüne koyarak, önemli maçlarda önemli performanslar sergiledi. Bir önceki sezonki performansını oyun ve istatistik olarak geliştirdi(2012/13: 8 Gol, 8 Asist, Maç başına şut 2.3, Pas isabeti %67.2 - 2013/14: 13 Gol, 9 Asist, Maç başına şut 3.2, Pas isabeti %74.4). Tabi ki takımın buralara kadar gelmesinde en büyük pay sahiplerinden biri de Ciro Immobile! 2012/13 sezonunda Genoa forması giyerken 21 maçta ilk 11'de başlayıp 12 kez oyuna sonradan dahil olmuş, 5 gol 3 asistlik bir performans göstermişti. Aynı Cerci gibi o da hatta ondan daha fazla bir istatistiksel artış göstererek bu sezon 28 maça ilk 11'de başladı, 21 gol atıp 3 de asist yaptı. Bunun yanında Torino onun gol attığı sadece 2 maçı kaybetti(Roma 2-1, Bologna 1-2).



   Son yıllarda özellikle seyirci sayısında yaşanan düşüş ve Juve'nin ligdeki şampiyonluğun tek adayı olması futbol severleri İtalya Liginden gerçekten uzaklaştırdı. Ancak geçtiğimiz iki sezona nazaran bu sezon gelişim kaydeden bir sezon oldu çoğu İtalyan takımı için. Roma ile birlikte en iyi yükselişi yapan Torino, küme düşme eşiğinden kalkıp bugün UEFA Avrupa Ligi için son bileti kovalıyor. Kalan iki haftada sırasıyla bir puan altındaki Parma ve 4. sırada bulunan Fiorentina maçlarına çıkacaklar. Belki de bu iki maçtan istedikleri sonuçları alamayıp Avrupa'ya bilet alamayacaklar. Ancak bu sezon özellikle öne çıkan Cerci ve Immobile'nin gösterdiği ekstra performans Torino'yu izlemeye değer kıldı. Milli takımın 30 kişilik kadrosunda Torino'yu bu ikili temsil ediyor. 23 kişilik kadroya kalmaları muhtemel gözüküyor. Ayrıca Lewandowski'yi kaybeden Dortmund'un ciddi bir şekilde Immobile ile ilgilendiği dedikoduları yayılıyor. Alessio Cerci'nin adı ise Milan, Juventus, Arsenal gibi büyük kulüplerle anılmaya başlandı. Torino'nun bu iki oyuncuyu birden takımda tutması çok zor görünüyor.

   Küme düşme hattından kurtulup lige son haftalarda tutunduktan sonra, bu seneki performanslarıyla önümüzdeki yıl Avrupa Liginde boy gösterebileceklerini göz önüne alırsak Torino'nun gerçekten izlenmeye değer bir takım olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Torino ve iki yıldızını takip etmeyi unutmayın, futbolla dolu günler sizin olsun!