Sayfalar

28 Temmuz 2014 Pazartesi

Amerika OUT, Avrupa IN

   Geçtiğimiz Dünya Kupasının arkasında bıraktığı ya da daha doğrusu futbol dünyasında yaşanan büyük bir değişimi sizlere göstermek, değinmek istiyorum.

   İlk kez, Amerika'da düzenlenen bir Dünya Kupası Avrupa'ya gitti. Başlangıçta Amerika takımlarının yine kupayı göğüsleyeceği düşünülürken, sürpriz olarak bunun yanında Kosta Rika ve ABD'nin ekstra performansları Amerika'nın sadece Güney kısmından ibaret olmadığını gösteren cinstendi. Ne var ki turnuva ilerledikçe Avrupalı-Amerikalı sayısı eşitlendi. Son dörde gelindiğinde 2 Avrupa devi karşısında 2 Güney Amerika temsilcisi yer alıyordu. Almanya'nın Brezilya'yı 7-1'le sindirirken, Arjantin 'Avrupai' futbol ve futbolcularıyla, penaltılar sonucu finale çıkmıştı. Sabella'nın defansif ve Avrupalı yaklaşımı gerçekten işliyordu. Almanya'yı finalde kilitleyen Arjantinliler 116. dakikada Götze'nin golüne engel olamayınca Messi kupaya sadece seyirci kaldı.

   İşte benim dikkatimi çeken, ilk dörtte yer alan Arjantin ve Brezilya'nın, futbol ve futbolcu cenneti iki ülke, eski tarzlarından ödünler vererek, Avrupa'daki futbola benzer oynamasıydı. Brezilya ve Arjantin üzerindeki beklentiler her zaman büyük olmuştur. Herkes onları izlerken, çalımlar, driplingler, şık hareketler ve bol gol bekler. Brezilya'nın bu jenerasyonu geçmiştekilerin yanına bile yaklaşamaz ama yine de herkesin beklentisi bu yöndeydi. Messi'li Angel di Maria'lı kadrosuyla Arjantin'den 8 golden daha fazlası bekleniyordu, hemde oynadıkları maç sayısı 7 olunca çok düşük bir rakam(Her ne kadar İspanya 8 gol atarak 2010'da kupaya uzansa da).

   Bunun başlıca birkaç sebebi var elbette. Ben bunları günyüzüne çıkartmak istiyorum. Milli takımlarda yer alan yerel liglerde oynayan oyuncu sayısının azlığı, genç oyuncuların genç yaşta Avrupalı takımların radarına takılıp erken transfer olması ve Avrupa'ya transfer olan oyuncuların genlerindeki 'Brezilyalı' DNA'larını kaybetmeleri en büyük üç neden.

Yerel liglerde oynayan oyuncuların az olması




   Tablolarda gösterilen rakamlar milli takıma seçilen oyuncuların kaç tanesinin kendi ülkesinde futbol oynadığını ve bu oyuncuların takımda bulunma yüzdesi ifade edilmiş. Örneğin: Almanya, "8/23 - %35"

   Tablolar, sadece Dünya Kupasında yer alan Amerika Kıtası takımlardan oluşmakta. Farkı gözlerinizle görün.


Avrupa'ya erken transferler ve kaybedilen DNA


   Avrupa kulüpleri gerek maddi gerek popülarite açısından Amerika kıtasında bulunan takımlara göre bariz derecede üstün. Scout ağlarının gün geçtikçe gelişmesiyle, futbolcu kaynağı olarak bilinen Brezilya, Arjantin, Meksika ve Kolombiya başta olmak üzere yıldızı parlamaya yakın oyuncuların neredeyse hepsi günümüzde Avrupa'ya transferini beklemekte. Son zamanlardaki belirgin transferlere göz atarsak:

Bernard 19 Shakhtar Donetsk
Lucas Moura 19 PSG
Marquinhos 18 Roma
Juan Iturbe 19 Hellas Verona
James Rodriguez 19 Porto
 
   Kimi başarılı kimisi ise başarısız bir transfer olarak sonlanabilir. Ancak anlatmak istediğim şey bu değil. Bu oyuncuların henüz kariyerlerinin başlarında Avrupa'ya gitmesi 'herkes' için zararlı. Kulüpler oyuncuları takımdan tutmaktan ve takımlarını kurmaktan çok onların satışından sağlayacakları kazançları düşünür hale geldiler. Daha çok bilgi sahibi olduğum Brezilya üzerinden anlatacağım:
   Çok eskilere gitmek gerekirse zamanının en iyi oyuncularından Jairzinho ve Garrincha- aynı zamanda Brezilya Milli takımının(60' ve 70') en önemli oyuncularından- kariyerlerinin büyük bölümünde Botafogo formasını terletmiş, efsaneleşmiş ve büyük başarılar kazanmışlardı. Yerel olarak almadık kupa bırakmamış, Pele'li Santos'a karşı unutulmaz kupa mücadeleleri vermişti. 1960-70'li yıllarda milli takımı oluşturan oyuncuların birçoğu 2 Dünya Kupası kazanma sevincini yaşadı, kimi de bir tane ile yetindi. Brezilya 1962 Dünya Kupası kadrosu genel hatlarıyla 4 takım oyuncularının(Santos, Palmeiras, Botafogo, Fluminense) harmanlanmasıyla ortaya çıkmış, şampiyonluğa yürümüştü. O zamanlardaki çekişmeyi siz düşünün. Pele'li Santos, Garrincha'lı Botafogo, Vava ve Djalma Santos'lu kadrosuyla Palmeiras'ın verdiği mücadeleyi.

   Günümüzde bu senaryoyu görmek çok zor. Çünkü, örneğin Internacional'in genç yeteneği olarak ortaya çıkan Pato, profesyonel olarak geçirdiği bir sezondan sonra, 18 yaşında Milan'a transfer oldu. Oyuncunun potansiyelini ve yapacaklarını bilemezdi tabii ki hiç kimse, ancak Internacional'in onu satarak elindeki yıldızını kaybettiğini görmek lazım. Pato'lu Internacional'i, Ganso'nun sürüklediği Sao Paulo'ya karşı mücadele ederken görmek isterdim açıkçası.



   Erken transferlerin etkileri tabii ki çok büyük. Hem oyuncu hem kulüpler hem de milli takım açısından. Şöyle ki: kabul etmek lazım Avrupa ve Amerika'da oynanan futbol arasında bir stil farkı var. Son zamanlarda takip etmekte olduğum Brezilya ve Copa Libertadores maçlarında gördüğümden hareketle söylüyorum bunu. Ağızları açık bırakacak kadar bir şey olmasa da farkı kısa sürede anlayabiliyorsunuz. Daha öncede söylediğim gibi bizim beklentimiz, Güney Amerika'dan gelen oyuncunun taraftarı eğlendirmesi, şık hareketler yapıp kalplerimizi kazanması. Belirli olgunluğa ulaşmamış futbolcuların Avrupa'ya gittikten sonraki değişimi bizi hayal kırıklığına uğratıyor ve gelecekte milli takımlarını zor durumda bırakıyor. En yakın örnek olarak Lucas Moura'yı ele alalım. Gerçekten izlerken keyif aldığım bir oyuncu. Driplingle beslenen oyunculardan birisi de o. Youtube'da herhangi bir videosunu izlediğinizde attığı gollerden çok çalım ve koşularını görmemiz muhtemel. Ama ne yazık ki bu özelliklerini Fransa Lig 1'de kullandığına çok şahit olamıyoruz. Avrupai futbolun gereği mi denir artık bilmiyorum. Sırf taktiksel bir şey olması mümkün değil. Avrupa futboluna adapte olmuş futbolcuların çokluğu, taraftarın asıl istediği futbolun oynatılmamasını tetikliyor. Dünya Kupasında Brezilya'nın halini gördük. Neymar dışında dripling yapan, izlerken zevk veren hiçbir oyuncu yoktu sahada. Oscar, Hernanes, Willian gibi isimler daha çok dengeli oyunda kullanılmaya alışmış oyuncular. Daha önceden kadroda bulunan Robinho, Julio Baptista gibi rakip eksiltmeye yönelik, yaratıcı oyuncuları yoktu Brezilya'nın. Belki de bu konuda güvendikleri Hulk onları yanıltmış olabilir.


   Demek istediğim şu ki: Avrupa'daki kulüplerin Brezilya, Arjantin, Kolombiya(bunları çoğaltabiliriz) gibi ülkeleri 'sömürgeleştirerek' futbolcu akışını hızlandırması bu ülkelerdeki futbol için son derece zararlı. Futbol eskiden fakirlerin oynadığı, zenginlerin izlediği bir oyundu der büyüklerimiz. Şimdi durum gerçekten de tam tersi. Amerika kulüpleri o fakir futbolcular, Avrupa kulüpleri ise zengin seyirciler durumunda. Umuyorum ki Amerika ülkeleri federasyonları bu oyuncuların Avrupa'ya akışını durduracak veya yavaşlatacak yeni kurallar koyarlar. Aksi halde o özlediğimiz fantastik yetenekli oyuncuları önümüzdeki jenerasyonlarda görmemiz zor olacak.

   Futbolu sadece yakınlarınızda aramayın, yazın maç yok diye de üzülmeyin. Eğer ararsanız FUTBOL HER YERDE!

Kendimce Dünya futbolunda daha önce başlamış ve şuanda son hızla devam eden değişimi yazmaya çalıştım. Brezilya ligi, milli takım ve oyuncularıyla ile daha bilgili olduğum için yazının genelinde Brezilya'yı örnek olarak kullandım. Eğer yazımı okuyorsanız lütfen bir yorumu esirgemeyin, okuduğunuz için teşekkürler.

17 Temmuz 2014 Perşembe

2014/15'E MERHABA (Liverpool-Barcelona)

   Dünya Kupasının sona ermesinin ardından Avrupa'da ve Dünya'da yerel ligler start almaya başlıyor. Aslında liglerin başlamasına 1 ay kadar bir süre var ancak transfer hareketliliği son hızıyla sürüyor. Özellikle Dünya Kupasında yıldızı parlayan isimler medyada sıkça anılıyor. Liglerin başlamasına çok da uzun bir süre kalmadığını belirterek, erken de olduğunu hesaba katarak ufak ufak değerlendirmelere başlayabiliriz.

Liverpool


   Liverpool geçtiğimiz sezon Premier Lig kupasını Gerrard'ın ayaklarından altından kaçırmıştı. Geçen sezon çok büyük çabalar harcanarak takımda tutulan Suarez bu kez ipleri kopardı ve 'astronomik' bir bedelle Messi'nin yeni takım arkadaşı oldu. Brandon Rodgers, onu takımda tutmak için elinden geleni yaptığını, artık önlerine bakma zamanının geldiğini söyledi.

   Öncelikle Suarez'siz Liverpool olur mu soruları akla geliyor doğal olarak. Ancak yapılan transferler ve kulüp politikası benim hoşuma gidiyor. Emre Can ve Markovic hamleleri takım dengesi sağlanması ve mevkilerde çeşitlilik için çok önemli transferler. Lallana ve Lambert de daha önceden takıma katılmıştı. Transfer konusunda aklımdaki tek soru işareti ödenen bonservis bedelleri. Lallana'ya £25 milyon vermek ne derece akıllıca sorgulanacak cinsten.

   Bu sene ait olunan Şampiyonlar Ligine geri dönüldüğü için 2-3 transfer daha yapılacaktır diye düşünüyorum. Suarez gibi bir özel oyuncunun yeri hiçbir zaman tam olarak doldurulamaz ancak ondan alınan verime nasıl ulaşabilirler derseniz orta saha oyuncularının ortalama 6-7 gol atmasıyla bu sorun çözülebilir.

Barcelona


   Barcelona ile daha önce de bir yazı yazmıştım. Orada da üzerine yazdığım gibi değişim zamanı geldi, hatta geçiyor. Önce Barcelona daha sonra Dünya Kupasında İspanya'nın kullandığı düzenin çökmesiyle Barcelona arayış içine girdi. Luis Enrique takımın başına getirildi, takımı gençleştirmenin yanında farklı stilde oyuncular kadroya katıldı.

   Hırvat yıldız Rakitic Xavi'nin mevkisine yerleştirilmek üzere alındı. Ter Stegen ve Şilili kaleci Bravo, Valdes ve Pinto'nun yerini alacaklar, aralarındaki rekabet çok kızgın olacaktır. Kirada bulunan Krkic, Deulofeu ve Rafinha takıma yineden dahil oldular, Krkic'in ayrılması söz konusu. Son olarak Avrupa'yı sarsan Suarez transferiyle kağıt üzerinde durdurulamaz ileri üçlüye sahip oldu Barça. Ancak bunu böyle olmadığını düşünenlerin sayısı hiç de az değil:

  "Suarez muhteşem bir futbolcu.. Ancak hem Messi, hem Neymar, hem de Suarez'in olduğu bir takımın nasıl oynayacağını merak ediyorum. Üçü de bireysel yetenekleriyle öne çıkan isimler. Barcelona iyi futbol oynayan bir takım anlayışından bireysel yeteneklere güvenen bir takım haline bürünüyor."

   Bu sözlerin sahibi Johan Cruyff. Son 15-20 yılda kazanılan tüm başarılardaki sistemin değiştiğinin göstergesi niteliğinde bir transfer bu. Önümüzdeki sene Barcelona La Liga şampiyonluğunu alamazsa Cyruff'un bahsettiği şeyler mutlaka sorgulanacaktır.

   Gelenler kadar gidenler de önemli tabi. Suarez'i yeni almışken Alexis'in takımda kalması saçma olurdu, o da Ada'nın yolunu tuttu aynı eski takım arkadaşı Cesc gibi. Atletico'nun güç kaybetmesiyle beraber BBC üçlüsüyle MSN üçlüsünün kapışmasını sezon boyunca izleyeceğiz gibi.