Sayfalar

23 Kasım 2013 Cumartesi

Brezilya yolcusu kalmasın! (Uefa) 1/4


Brezilya 2014



   Brezilya 2014'e gidebilmek için elemeler başlayalı bir yılı aşkın bir süre oldu. Bu zaman içerisinde kimi takım direkt olarak kupaya katılma hakkı kazandı, kimileri Play-Off'ları oynamak zorunda kaldı ve kimileri de bu büyük turnuvayı yazın evinden izlemek zorunda kaldı.

   Şampiyonluk adayları bu sefer Brezilya'da ne yapar? Turnavanın dışında kalan yıldızlar kim? Elemelerdeki ilginç olaylar ne? Ve tabii ki de ev sahibi Brezilya "Altıncı Yıldızı" formasına diktirebilecek mi? Bunların soruların tüm cevapları bu yazıda. Umarım zevk alarak okuduğunuz bir yazı olur.

     Elemeler

     Dünya Kupası Avrupa Elemeleri


   53 Ülke katılır ve 9 gruptan oluşur(I grubunda 5 takım bulunuyordu). Gruplarında ilk sırayı alan takımlar direkt olarak Dünya Kupasına alma hakkı kazandı. Gruplarında ikinci sırada bulunan takımlar Play-off'a kalma hakkı elde etti. 9 grup içinden, en kötü ikinci otomatik olarak elendi ve Play-off'lara katılma hakkını kaybetti.
   
     Grup A

      Takımlar : Belçika(26)-Hırvatistan(17)-Sırbistan(14)-İskoçya(11)-Galler(10)-Makedonya(7)

    Avrupa elemeleri A grubu güçleri yakın takımlardan oluşuyordu. Grubun favorileri, yakaladığı altın jenerasyon ile Belçika, bağımsızlığını kazandığından beri sadece bir kez(2010) Dünya Kupası kaçıran Hırvatistan ve kadrosunda önemli yıldızları bulunduran Sırbistan'dı. Diğer üç takım ise Bale'li Galler, son 7 büyük turnuvaya katılamayan İskoçya ve mütevazi kadrosuyla Makedonya.

   Grupta rakiplerine büyük üstünlük kuran iki takım Hırvatistan ve Belçika oldu. Sırbistan bu ikiliyi zorlasa da sıralamayı aralarındaki yaptığı maçlar belirledi diyebiliriz. Oynanılan 10 maç sonunda namağlup unvanıyla Brezilya'ya direk olarak katılma hakkını elde etti Belçika. Hırvatistan ise grupta istediği puanları alamasa da 17 puanla Play-off oynamaya hak kazandı. Bale'ın ve Ramsey'in Galler'i grupta sadece Makedonya'nın üstünde yer alabildi ve büyük hayal kırıklığı yarattı. Grubun en iyi oyuncusu olarak Eden Hazard'ı gösterebiliriz. Chelsea'ye geldiğinden beri kendini oldukça çok geliştirdi ve takımın saha içindeki en etkili silahı oydu.

Grubun Yıldızı : Eden Hazard
Gol Kralı : Alexander Kolarov (4)

    Grup B

     Takımlar : İtalya(22)-Danimarka(16)-Çek Cumhuriyeti(15)-Bulgaristan(13)-Ermenistan(13)-Malta(3)

   Kuralar çekildiği andan itibaren İtalya'nın grubu bitireceği yeri herkes biliyordu. Hatta grubu kaç puanla bitireceğini tahmin edenler bile vardı ki bunu düşünmek çok yanlış sayılmazdı. Euro 2012'de final oynayan, 2006'da Dünya Kupasını kaldıran bir takımdan ne beklenebilirdi ki? Zaten elemelerin sonunda gruptaki lider takımın adının İtalya olduğu da görüldü. Çek Cumhuriyeti ve Danimarka arasında çok çekişmeli bir ikincilik mücadelesi verdi. Dünya Şampiyonları olmasa da Avrupa Şampiyonasının 'aslarından' olan Çek Cumhuriyeti gurubun en büyük hayal kırıklığı oldu, grubu Danimarka'nın bir puan gerisinde 3. olarak bitirdi. Ne var ki Danimarka da kural gereği en kötü ikinci olduğu için Play-off biletini kapamadı. Balotelli attığı 5 golle grubun gol kralı oldu. Bunların dışında Ermenistan ve Bulgaristan grubu 13 puanla tamamladı. Belki de gruptaki en büyük sürprizi Malta yaptı. Deplasmanda Ermenistan'ı 1-0 mağlup ederek gruptaki tek galibiyetini aldı.

   B grubunda Brezilya vizesi alan tek takım İtalya oldu. Bu muhtemelen Pirlo'nun Milli Takımı adına oynayacağı son turnuva olacak. 2006'da yaptıkları gibi, beklentilerin üstüne çıkıp bir final görürler mi? Bekleyip göreceğiz.


Grubun Yıldızı : Andrea Pirlo
Gol Kralı : Mario Balotelli (5)



    Grup C

     Almanya(28)-İsveç(20)-Avusturya(17)-İrlanda Cumhuriyeti(14)-Kazakistan(5)-Faroe Adaları(1)

   Belki de Dünya Kupası Avrupa elemelerinin en zevkli grubu. Grubun favorisi tabii ki de Alman Panzerleri'ydi. Lider olmaması çok büyük sürpriz olacak Almanya'nın arkasında İbrahimoviç'li İsveç vardı. Bayern'li David Alaba'nın patlama yaptığı Avusturya, kağıt üzerinde İsveç ile yarışacak güçte olmasa da oynanan maçlar sonucunda puan sıralamasında sadece 3 puanlık bir fark vardı arada. Giovanni Trappatoni'nin heyecan verici İrlanda Cumhuriyeti gruba yine renk kattı. Grubun güçsüz takımları olan Kazakistan 5, Faroe Adaları ise 1 puanla grubu tamamladı.

   Bu grup neden çok zevkliydi diye düşüneceksiniz. Çok basit. İsveç ve Almanya arasında oynanan maçlara bakmanız yeterli. Almanya Olimpiyat Stadında oynanan maçta, skor üstünlüğünü erken yakalamış Almanya 4-0'lık skoru bulunca rahatladı. İsveç'in maçı bırakmaya hiç niyeti yoktu. Öyle ki kaptan İbrahimoviç'in attığı gol fitili ateşledi. Maçın son düdüğü çaldığında skor 4-4'tü. Geri dönüşlerini devam ettiren İsveç Friends Arena'da Avusturya karşısında ilk yarıyı 1-0 geride tamamladığı maçı 2-1 galibiyetle bitirdi. Tabii ki herkes tekrar İsveç Almanya karşılaşmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Maçın skoru ilk maçı izleyenleri aslında pek şaşırtmadı(!) Almanya'nın aldığı 5-3 kazandığı maç, grupta iki takımın arasında oynadığı iki maçta 8 gole sahne oldu.

   Bir beraberlikle Brezilya biletini kapan Almanya oldu. 1990 sonrasında Dünya Kupasına hasret kalan Almanlar bu sefer ne yapacak bilemiyoruz ama Joachim Löw'ün Brezilya yolculuğu her zamankinden daha zor olacak. Arkasındaki İsveç ise Play-off'a katılma hakkı kazandı. Tabi Play-off'taki eşleşme onları ne kadar mutlu etmiştir bilemiyoruz.(Yazının ilerleyen bölümlerinde daha detaylı olarak inceleyeceğiz.)


Grubun Yıldızı : Mesut Özil
Gol Kralı : Mesut Özil (8)

    Grup D

     Takımlar : Hollanda(28)-Romanya(19)-Macaristan(17)-Türkiye(16)-Estonya(7)-Andorra(0)

   Milli takımımızında içinde bulunduğu D grubunda, son Dünya Kupası finalisti Hollanda yer alıyordu. Hedefini Play-off'lara kalmak olarak belirleyen milli takım, Abdullah Avcı önderliğinde bu yarışa girdi. En ciddi rakiplerimiz olarak Romanya ve Macaristan öne çıkıyordu. Grupta iddiası olmayan Estonya ve Andorra ikilisinde sadece Estonya Hollanda'dan bir puan almayı başardı(Hatırlayacaksınız o maçta Van Persie'nin gole çevirdiği penaltının penaltıyla hiçbir alakası yoktu.)

   Hollanda üst üste altı maçı kazanarak liderliğini garanti altına aldı. Romanya deplasmanda Milli takımımızı tek golle geçerek üstümüzde yer aldı. Macaristan'a karşı mağlup olduğumuz maç belki de onlarında grupta iddialı olmalarını sağladı. Abdullah Avcı yönetiminde altı maçtan yedi puan(alınan iki galibiyet Andorra ve Estonya'ya karşı) çıkaran Milli takımın performasından hiç kimse memnun değildi, beklendiği gibi Avcı görevinden ayrıldı ve Galatasaray'ın hocası Fatih Terim önümüzde kalan 4 maç için takımın başına getirildi. Onun gelişiyle üst üste alınan 3 galibiyet bizi son maçlar öncesinde umutlandırdı. En önemli galibiyet deplasmandaki Romanya galibiyeti oldu. Son maçlarda ikincilik mücadelesi çok kızgındı. Üç takımında Play-off'a katılma şansı vardı. Malesef bizim açımızdan iyi bir son olmadı, Şükrü Saraçoğlu'nda Hollanda'ya 2-0 mağlup olduk. Bu sonuç sizi sakın aldatmasın. Milli takımımız son maçta değil, ilk altı maçta kaybettiği puanlar yüzünden gruptan çıkamadı. Son maçta evinde Estonya'yı iki farkla geçen Romanya Brezilya yolunda önemli bir adım attı ve Play-off'lara katılma hakkına sahip oldu.

Grubun Yıldızı : Robin Van Persie
Gol Kralı : Robin Van Persie (11)

    Grup E

     Takımlar : İsviçre(24)-İzlanda(17)-Slovenya(15)-Norveç(12)-Arnavutluk(11)-Kıbrıs(5)

   Son iki Dünya Kupasında da gruptan çıkmayı başaran İsviçre, 320 bin nüfuslu İzlanda ve hala eski günlerini aratan Norveç. Avrupa Elemelerinden çıkan en sürpriz sonucun ikisinden biri bu grupta gerçekleşti. Şuana kadar hiçbir büyük turnuvada boy gösterememiş İzlanda grup ikincisi oldu. Muhtemelen soracaksınız kendinize, hangi oyuncular var ki bu takımda? Zamanında Barcelona'da oynayan Gudjohnsen ve Ajax'lı Sigurdsson'dan başka birini tanımayacaksınız. Slovenya ile kafa kafaya bir mücadeleden sonra, grubu ikinci olarak tamamladı. Daha sonra Play-off kuralarında canları biraz sıkılacak olsa da onlar için bu bile fena sayılmaz.

   İsviçre ise gruptaki diğer takımlara nazaran çok üstün bir kadroya sahip. Zaten şuanda FIFA sıralamasında 7. olmaları da bunun bir getirisi. Dünya Kupasına 1. torbadan katılacak İsviçre, şanssızlığını kırıp çeyrek final oynayabilecek mi? Turnuvaya katılacak diğer takımlara da biraz göz gezdirince şans vermiyor hiç kimse. Ama yetenekli oyuncularıyla sürpriz yapmaya aday.

Grubun Yıldızı : Granit Xhaka
Gol Kralı : Milivoje Novakovic (5)




    Grup F

    Takımlar : Rusya(22)-Portekiz(21)-İsrail(14)-Azerbaycan(9)-Kuzey İrlanda(7)-Lüksemburg(6)

   Fabio Capello yönetimindeki Rusya ve Cristiano Ronaldo liderliğindeki Portekiz. Liderlik için en güçlü adaylar bunlardı. Aslında en ilginç gruplardan biri bu gruptu. Zirve mücadelesine geçmeden önce alt sıralara göz atalım.

   Dünya Klasmanında 127. sırada bulanan Lüksemburg'un bile 6 puanla bitirdiği bir grup. Bunun yanında tarihinde ilk kez eleme aşamasında 9 puan toplayan Azerbaycan ve genellikle kadrosunda İngiltere'nin çeşitli liglerinde top koşturan oyunculardan kurulu Kuzey İrlanda. Üst sıralar için bir iddiaları bulunmamasına rağmen, diğer takımlardan puan kopararak sıralamayla oynadılar. Örneğin, İsrail'in iki karşılaşmada da Portekiz'den birer puan çıkardı. Bu Portekiz'in liderliği Rusya'ya kaybetmesindeki en büyük etken oldu.

   Bir de İsrail gerçeği var tabi. Gruptaki dengeleri asıl değiştiren takım onlar oldu. Portekiz'le kendi evlerinde 3-3 berabere kaldı hatta son dakikada yedikleri golle. Yine deplasmanda Rui Patricio'nun hatasıyla Portekiz'in 3 puanı almasına izin vermediler. Bu takımdan en çok dikkat çeken isim, elemeleri 6 golle tamamlayan Toulouse'li Ben Basat'tı. Takip etmekte fayda var.

   Gel gelelim liderlik mücadelesine. Birbirlerine karşı üstünlük kuramayan Rusya ve Portekiz'den, daha az puan kaybeden Rusya lider oldu, Brezilya'ya biletini kaptı. Elemeler boyunca sadece bir maçta parlayan Ronaldo takımının Play-off mücadelesine gitmesine engel olamadı. Tabi daha sonra yaptıklarıyla kendini yeterince affettirdi. Bir önceki Dünya Kupasına gitmek içinde Play-off'ları oynamak zorunda kalmışlardı.


Grubun Yıldızı : Eden Ben Basat
Gol Kralı : Eden Ben Basat (6)
    Grup G
 
     Bosna Hersek(25)-Yunanistan(25)-Slovakya(13)-Litvanya(11)-Letonya(8)-Lihtenştayn(2)

   Turnuva tarihinde bir ilkin gerçekleştiği grup. Bağımsızlaştığı 1992 yılından itibaren hiçbir büyük turnuvaya katılamayan ama iki kez kapısından dönen Bosna Hersek bu kez tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. 2004 Avrupa Şampiyonluğunu kazanan Yunanistan'a karşı kurduğu üstünlük sayesinde, eşit puanda olmalarına rağmen gol averajı ve ikili averajda üstün olduklarından, tarihinde ilk kez bir Dünya Kupasına katılacaklar. Onların arkasında kalan Yunanistan ise herkesin onları bildiği gibi bir gol atıp yatarak Play-off'lara kaldıklarını söylemek yanlış olmaz. Grupta Lihtenştayn dahil 3 gol atabildikleri bir maç yok. Ya da başka bir deyişle 10 maçta attıkları gol sayısı 12. Bosna Hersek'te ise bu rakam 30.

   Genel olarak zayıf bir grup görüntüsü çizdiler. Litvanya, Letonya ve Lihtenştayn gibi alt düzey takımları bulunduran grupta Slovakya'nın da düşük performansı zirvede iki takımı yalnız bıraktı.

   Edin Dzeko, Miralen Pjanic ve İbiseviç gibi yıldız oyuncuları barındıran Bosna-Hersek ilk kez katılacağı Dünya Kupasında ne yapar tartışılır. Ama belli olan bir şey var ki oynadıkları futbolla herkese zevk verecekleri. Yunanistan ise 2004'ten beri sadece bir turnuvayı boş geçmiş bir takım. Yine Play-off'lara kalmayı başardılar. Oynadıkları futbol kime ne kadar zevk verir bilemeyiz ama artık bir ekol oluşturdukları kararına varmak kesinlikle yadsınamaz bir gerçek. Bu konuda komşumuzu örnek almamız gerekiyor ve hatta bunu çok daha önceden yapmış olmalıydık.

Grubun Yıldızı : Miralem Pjanic
Gol Kralı : Edin Dzeko (10)

    Grup H

Takımlar : İngiltere(22)-Ukrayna(21)-Karadağ(15)-Polonya(13)-Moldova(11)-San Marino(0)

   Gruptaki takımları gördüğünüzde muhtemelen İngiltere'nin elini kolunu sallayarak lider olduğunu düşüneceksiniz. Bunu düşünmekte de haksız değilsiniz. Kadrosunda bulundurduğu yıldız oyuncuların çokluğu, tecrübe eksiği olmaması, teknik direktörlük koltuğunda Roy Hodgson olması ve çoğaltılabilecek birçok neden. Tabii ki Ukrayna'nın yarı-ev sahipliği yaptığı Avrupa Şampiyonasında sergilediği performans çoğu insanı etkiledi. O takımda Shevchenko'nun çok büyük payı vardı ama alttan gelen yeni jenerasyon, geleceğin habercisi gibiydi. Öyle ki İngiltere'ye karşı oynadığı maçlarda iki beraberlik aldılar ve bir puan farkla zirveyi onlara kaptırdılar. Bu iki takımı yine birkaç yıldız oyuncusuyla öne çıkan Karadağ takip etti. Beklenti fazla yoktu ve bu şekilde beklentiler gerçekleşti, grubu Polonya'nın önünde 3. tamamladılar. Polonya ise büyük hayal kırıklığı yarattı. Kağıt üzerinde bu grupta ikincilik için yarışabilecek güçte olduğu düşünülen Polonya, grupta topladığı 13 puanın 10'unu Moldova ve San Marino'dan aldı. Aslında bu istatislik onlar için durumu özetliyor.

   Son 20 yılda katıldığı her turnuvada halkını hayal kırıklığına uğratan İngiltere, bu kez Lampard ve Gerrard'lı kadrosu ile son kez oynayacak. Her ne kadar kaptan Gerrard taraftarlardan yeterince destek görmediklerini söylese de İngiltere'nin artık son şansı, taraftarın desteklemekten başka şansı yok. Bu kadroyla bir yarı-final bile görememek onlar için yıkım olur.

   Play-off biletini kapan Ukrayna, kaliteli genç oyuncularıyla dikkat çekti. Özellikle Yarmolenko bunlar arasında dikkat çekti. Dünya Kupasına katılma yolunda bir eleme daha oynayacak Ukrayna'nın işi grupta olduğu kadar kolay olmayacaktı.

Grubun Yıldızı : Franck Lampard
Gol Kralı : Wayne Rooney (7)

    Grup I

     Takımlar : İspanya(20)-Fransa(17)-Finlandiya(9)-Gürcistan(5)-Belarus(4)

    Elemelerdeki son grup olması sebebiyle bu grupta beş takım mücadele etti. İspanya ve Fransa'nın bulunduğu bir grupta diğer takımların tek amacı birbirinin üzerine çıkmak olacaktı elbette. İlk iki sıranın belli olması, futbol takipçilerini zirve mücadelesine odaklandırdı.

   İki takım arasında oynanan karşılaşmalar zirvenin sahibini belirledi. Deplasmanda rakibini tek golle mağlup eden son Dünya ve Avrupa şampiyonu İspanya, Brezilya biletini cebine koydu. Arkasındaki Fransa ise zorlu geçecek bir Play-off elemesine katılmak zorunda kaldı. Seri başı olmasına rağmen karşılaştıkları rakip, beklediklerinden çok daha iyi olacaktı.

Grubun Yıldızı : Franck Ribery
Gol Kralı : Franck Ribery (5)

Not :   Kırmızı, Dünya Kupası Finallerine direkt katılacaklar
          Mavi, Play-off elemelerinde seribaşı olanlar
          Yeşil, Play-off elemelerinde seribaşı olmayanlar
Not 2 : Yazımın devamını önümüzdeki günlerde yayınlayacağım.

16 Kasım 2013 Cumartesi

Zidane Mucizesi | Euro 2004

   2004 Avrupa Şampiyonasında kupanın son sahibi Fransa grubun ikinci maçında altın bir kadroya sahip olan İngiltere ile karşı karşıya geldi. Grupta açık ara ilk iki için favori olan iki takım.

   38. dakikada Kaptan Beckham'ın kullandığı serbest vuruşta Lampard'ın kafasından golü buldu İngiltere ilk yarı bu skorla tamamlandı. Dakikalar yetmişi gösterdiğinde Silvestre'nin Rooney'i ceza sahasında düşürmesiyle İngilizler farkı arttırma adına önemli bir fırsat yakaladı. Topun başına serbest vuruşların ustası Beckham geçti. Barthez Beckham'ın penaltısını kurtararak Fransa'nın uyanmasını sağladı. Bu dakikadan sonra iplerine eline alan bir diğer kaptan Zinedine Zidane'dı. Maçta son dakikalara girilirken, Makalele ceza sahasının hemen dışında düşürüldü. Topun başına geçen Zidane, frikiği bir penaltıymışçasına kullandı, enfes bir gole imzasını attı. Ancak "Maestro" şova devam dedi. Daha bir dakika olmadan, Henry savunmanın arkasına nefis sarktı ve onu durdurmak için David James yapabileceği tek şeyi, penaltı yaptı. Sadece iki dakika önce frikikten golü atan Zidane tekrar sahneye çıktı, bu sefer "11" metreden attığı penaltıyla Fransa'nın turnuvaya çok büyük bir moralle başladı. Ancak turnuvanın devamında rüzgar Fransa'nın tersine esti.

    İngilizler grubu Fransa'nın önünde tamamlamasına rağmen -artık son yıllarda klasikleşen-, penaltılar sonucunda ev sahibi Portekiz'e kaybetti. Bu maçta Beckham'ın karçıdığı penaltı Dünya'da Zidane performansının gölgesinde kalsa da Beckham bu maçtan sonra Ada'da yerden yere vuruldu, hatta vatan haini ilan edildi!

   Fransa gruptan ikinci olarak çıktı ve turnuvanın sonunda şampiyonluğu göğüsleyecek Yunanistan'a, Charisteas'ın golüne engel olamayınca evine erken döndü. Turnuvaya erken bir veda gerçekleşti. Böylece herkes Fransa'nın bittiğini düşünmüştü. Ancak buna da iki yıl sonraki 2006 Dünya Kupasında yine Zidane önderliğinde cevap verecekti.

   Fransa adına 2004 Avrupa Şampiyonasında hatırlanacak tek olay Zidane'ın uzatma dakikalarında İngiltere'yi devirmesi oldu. Üzerinden tam dokuz yıl geçmesine rağmen birçoklarının hala dün gibi hatırladığı bu maç bundan uzun yıllar sonra bile mutlaka hatırlanacaktır. Şimdi bir kez daha bu maçı hatırlayalım:



3 Kasım 2013 Pazar

Her şeyi kaybedebilirsin, Ruhunu asla!

   Hatırlayın eski Milan takımı. Bundan sadece 6 yıl önce Şampiyonlar Liginde yarı finalde Kırmızı Şeytanları
hüsrana uğratıp finale yükseldiklerini. Finalde Benitez'in "doğuştan ofsayt" dediği Inzaghi'nin attığı 2 golle kupayı aldıklarını. O günden bu güne Milan'da değişmeyen tek şey yönetim. 2007 yılındaki o efsane kadrodaki isimlerin neredeyse hepsi ya emekliye ayrıldı yada yüksek maaş aldıkları sebebiyle takımdan ayrıldı. İtalya'daki ekonomik kriz dolayısıyla takımın "Altın Çocuk"u Kaka, 67 milyon Euro'ya Real Madrid'e gönderildi. Gattuso, Pirlo, Seedorf gibi yıldızlar yüksek maaş sebebiyle takımdan bedelsiz gönderildi. Hatta Pirlo'yu ezeli rakip Juventus'a resmen kendi elleriyle teslim ettiler. "Yaşlı takım" unvanından kurtulmak için yaşayan efsaneler Maldini, Costacurta ve Kaladze ile yollar ayrıldı. Eski jenerasyondan tamamen arındırılan bu takımın eski ruhu oluşturulabileceği düşünüldü. Ne var ki olaylar Milan lehine hiç gelişmedi.


   Geçmiş Yıllar

   2007 yılında ardı ardına gelen Avrupa ve Dünya Kulüpler kupası şampiyonlukları ligde başarısız sezonun üstünü örtmüştü. Inter'in domine ettiği İtalya Ligini, Ancelotti bir daha göremedi. 2008/09 sezonu sonunda Ancelotti ile yollar ayrıldı, Maldini ve Emerson emekliye ayrıldı ve Kaka yüksek bir bonservis bedeli karşılığında Real Madrid'e gönderildi. Takımın başına geçen Leonardo, hayal kırıklığından öteye geçemedi, ligi 3. bitirip görevinden ayrıldı. Yeni sezonda teknik direktör dahil, birçok gelen giden oyuncu oldu. Kaladze, Ronaldinho, Beckham, Dida ve Huntelaar gibi oyuncularla yollar ayrıldı. Ibrahimoviç, Boateng, Sokratis, Robinho ve Cassano gibi önemli isimler kadroya katıldı. Sezonun neredeyse tamamında liderlik koltuğunda oturan Milan, Allegri'nin henüz ilk senesinde şampiyon oldu. Ne var ki Kupa ve Şampiyonlar Liginde yine hayal kırıklığı yarattılar. Yine de gelen lig şampiyonluğu taraftarların geleceğe olumlu bakmasını sağladı. Bir sonraki sezon şike skandalından sonra tekrar lige yükselen Juventus'un arkasından 4 puan farkla ligi 2. sırada tamamladılar ve sezon başında Pirlo'yu yüksek maaş sebebiyle takımdan gönderdi yönetim. Sezon başlagıcında alınan İtalya Süper Kupası'yla sezon kupayla tamamlandı. 2012/13 sezonunda asıl köklü kadro değişimi yaşandı. Şampiyonlar Ligi kazanan takımdan eser kalmadı. Nesta, Inzaghi, Seedorf, Zambrotta, Gattuso takımdan ayrıldı. Thiago Silva, Ibrahimoviç ise Paris SG'nin yolunu tuttu. Bu iki transferden elde edilen gelirlerle, takımı gençleştirme yolunda yeni oyuncular alındı. Şimdiki kaptan Montolivo, yaramaz çocuk Balotelli, genç yıldız El Shaarawy ve Cassano takasıyla alınan Pazzini önemli transferler oldu. Ligde vasatı aşamayan Milan, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Messi'li Barcelona'ya iki maç sonucunda 4-2 elendi. Kupasız sezonun ardından yönetim bir kez daha Allegri ile yola devam kararı aldı. Boateng, yeterli verimin alınamadığı Krkic ve takımın eskiyen yüzleri Ambrosini'lye Flamini'ye yeni sözleşme önerilmedi. Taraftarın özlediği Kaka dört yıl aradan sonra tekrar takıma katıldı. Andrea Poli, Matri, Constant ve Emanuelson gibi isimler takıma takviye edildi.

   Şuan itibari ile Milan'ın önünde pekte aydınlık günler gözükmüyor. Şampiyonlar Liginde alınan kısmen iyi sonuçlar, ligdeki kötü başlangıcın üstünü örtemedi. 11. hafta itibari ile 12 puanla puan tablosunda 10. sırada bulunuyor. Son yıllardaki en kötü lig başlangıçlarından birini yaptılar. Saha içinde oyuncuların isteksiz, umursamaz futbolu, saha kenarında teknik direktörün takımı idare edemeyen ve kadro tercihleri Milan'ın bu hale gelmesindeki en büyük etkenlerden birkaçı. Ancak tüm her şeyi de bunlara bağlamak yanlış olur. Yıllardır Milan yönetimini elinde tutan Berlusconi ve kulübün CEO'su Galliani'nin tutumları buna en doğrudan etken: Yanlış transferler ve yanlış zamanda yapılan(!) gençleştirme hamlesi.

   Yanlış Transferler ve Sıradanlaşma


   2007-2013 Arasında kazanılan kupalar

   2010-11 Serie A
   2011 İtalya Süper Kupası

   Evet, son Şampiyonlar Ligi'nin kazanan takımdaki en genç isim Kaka(25)'ydı. Takımındaki bazı oyuncularla vedalaşma zamanı git gide yaklaşıyordu. Kulübe yıllarını vermiş Pirlo, Gattuso, Seedorf, Cafu, Dida vs. gibi isimler takımdan gönderildi. Stratejik bir hamledir anlayabilirim ama yerlerine alınan oyuncular ne kadar yerlerini doldurabildi buna bakıyorum; Van Bommel iki senede 39 maç oynayıp takımdan bedelsiz olarak gönderildi. Taye Taiwo sadece 4 maç oynadı. Şimdilerde Dortmund forması giyen Sokratis de sadece 5 maç Milan formasını giydi ve yine bedelsiz olarak takımdan gönderildi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Arada yapılan yüksek profilli ve verim sağlananlarda var tabiki de. Başta Ibrahimoviç olmak üzere Boateng ve Thiago Silva takıma maksimum düzeyde fayda sağladı, ancak bu oyunculara gelen yüksek teklifleri değerlendirerek kasasını doldurdu.

   Takımdaki maaş dengesini düzeltmeye çalışırken sıradan bir takım oldu çıktı Milan. Hücum bölgesindeki oyuncular ne kadar yüksek profilli oyuncular olsalar da sahada şan şöhret oynamıyor. Şuan Allegri'nin elindeki kadroyla 2007 yılındaki kadroyu karşılaştıralım oyuncu oyuncu, fark burada "net" bir şekilde ortaya çıkacak zaten.

              2006/07 Kadrosu                                               2013/14 Kadrosu

                        Dida                                                                                     Abbiati
  
 Cafu (Oddo) - Nesta - Maldini - Jankulovski                     Abate - Mexes , Cristian Zapata, Constant

                          Pirlo                                                                                   De Jong

     Gattuso - Ambrosini - Seedorf                                            Montolivo - Muntari

                    Kaka                                                                      Robinho           -          Kaka

              Inzaghi (Gilardino)                                                                  Balotelli

      Teknik Direktör : Ancelotti                                         Teknik Direktör : Allegri


   İki takım arasındaki tek benzerlik Kaka'nın yine takımda olması. Farklar ise bayağı bir büyük. Bir göz atalım.

   Kaleciler arasındaki fark çok gözükmese bile Dida kariyer açısından  çok daha üstün.
   Çoğu futbol otoritesi tarafından gelmiş geçmiş en iyi sağ bek olarak gösterilen Cafu yerinde şuan Abate var. Karşılaştırma yapmak bile çok saçma.

   Jankulovski ile Kevin Constant, kariyer açısından karşılaştırmak için bu ikili için çok mümkün değil. Sahada yaptıklarından bahsedelim. Kevin Constant, Milan'daki ikinci sezonunu geçiriyor. Bu sezon takip etmeye başladığım bir oyuncu. Sol bek olarak oynadığı maçlarda defansif olarak ne kadar düşük kalitede olduğunu kendisi ispatladı. Top ayağındayken sürekli çalım denemelerinden artık tüm herkes usandı. Jankulovski kadar hücum gücü yüksek bir oyuncu da değil. Şuana kadar gol olan bir ortasını da hatırlamıyorum.

   Maldini - Nesta, Mexes - Zapata; Maldini, Nesta ikilisinin kulübe ne kadar hizmet verdiklerinden ve başarılarından bahsetmeyeceğim. Mexes kendini kanıtlamış bir oyuncu olsa da Milan'ın savunma oyuncusu değil. Zapata'da ikinci sezonunu geçirmesine rağmen hala takıma alışabilmiş değil. Her maç gol yiyen bir takımda tüm suçu bu ikiliye atmak haksızlık olur ama bunda büyük payları var.

  Pirlo, şuanda 36 yaşında kimilerine göre artık bu yaştaki bir futbolcu için yıllık 5 milyon Euro fazla gelebilir, hatta bu yüzden takımdan bile gönderilmiş olabilir. Milan onu gönderdikten sonra onun yerini hala dolduramadı. Çünkü onun gibisi yok. Milan'dan ayrıldıktan sonra Juventus'la iki sezon üst üste şampiyon olması da ayrı bir ironi. De Jong her ne kadar Pirlo ile aynı tip bir oyuncu olmamasına rağmen aynı mevkide oynuyor. Defansif gücü çok yüksek olmasına rağmen hücum yönü yok denilebilecek kadar az.

  Gattuso - Ambrosini,  Montolivo - Muntari. Orta saha ikilileri önceden de şimdi de hayati bir önem taşıyor. Ambrosini'yi kişisel olarak beğenmesem de Gattuso ile birlikte etten duvar hüviyetindeydiler. Yaratıcılık anlamında eksik oldukları açık, ama arkanda Pirlo varken çokta gerek kalmıyor zaten. Montolivo ve Muntari, düşük bir bütçeyle elde edilebilecek en iyi orta sahalardan biri. Şimdilerde takımın kaptanı olan Montolivo çok beğendiğim bir oyuncu. Oyunu iki yönlü oynayan tam bir takım oyuncusu. İki takım arasında en az fark gördüğüm bölge burası. Yani Muntari ve Montolivo 2006/07 kadrosunda olsa sırıtmayabilirdi. Ama mücadele gücüyle yinede Gattuso, Ambrosini ikilisini önde görüyorum.

   Seedorf ve Robinho. İkisi de takımın ofansif yükünü çekiyor. Seedorf orta saha olarak gözükse de dörtlü orta sahada en ilerle oynayan oydu. Robinho'da orta saha olmamasına rağmen genelde ikinci forvet olarak oynuyor. Farklı özellikleri olan iki oyuncu, takım içerisinde ikisinde büyük rolü var.

   Eski Kaka - Yeni Kaka, belki de iki takım arasındaki tek ortak isim o. Ama artık eski gücünde ve hızında değil. Aradan geçen dört senelik Real Madrid macerası onu oldukça yıprattı. Yaşadığı ağır sakatlıklar yüzünden çok fazla forma şansı bulamadı. Yine de oynadığı maç sayısına göre gol ve asist sayısı fena değildi. Kaka, eskisi gibi olmasa da şuanki takımda da görülen o ki sezon başından beri en hırslı ve iyi olan o. Ülkesinde yapılacak olan 2014 Dünya Kupasına ne kadar çok katılmak istediğini biliyoruz. Sakatlık yaşamadığı halde yükselen formuyla onu Dünya Kupasında izleme şansımız oldukça yüksek.

   2007-2013 Yılları arasındaki önemli transferler

  Gelenler : Pato, Beckham, Ronaldinho, Zambrotta, Shevchenko, Thiago Silva, Huntelaar, Yepes, Boateng, Ibrahimoviç, Cassano, Robinho, Van Bommel, Mexes, El Sharaawy, Muntari, Aquilani, Montolivo, Constant, Pazzini, Zapata, Balotelli, Krkic, De Jong, Kaka

  Gidenler : Borriello, Costacurta, Matri, Cafu, Serginho, Gilardino, Maldini, Kaka, Emerson, Dida, Favalli, Ronaldinho, Kaladze, Pirlo, Jankulovski, Inzaghi, Nesta, Zambrotta, Gattuso, Oddo, Seedorf, Thiago Silva, İbrahimoviç, Pato, Cassano, Ambrosini, Flamini, Boateng


   Inzaghi ve Balotelli. Yaramaz çocuk Balotelli, son bir senedir daha çok futboluyla gündeme gelmeye başladı önceki senelerin aksine. İtalya Milli Takım'da da ilk forvet. Çok yetenekli olduğu göz ardı edilemez ama saha içinde gördüğü gereksiz kartlar ve formsuzluğu buna gölge düşürüyor. Inzaghi Balo'ya göre daha sade bir oyuncu görünümünde ama oynadığı uluslararası finallerde attığı 6 gol onu anlatmak için yeterli olacaktır.

   Tabi ki de bu iki takımın karşılaştırılması mantıksız gelecek. Sonuçta yılların emeği var önceki kadroda. 20 yıldır oynayan Maldini gibi birçok oyuncusu vardı. Yine de kadrolar arasındaki farkı açık bir şekilde dile getirdik. Tabi ki de eski kalitesinde bir takım değil Milan. Ama bu böyle kalır mı? Hayır. Genç oyuncuların gelişme süreci, yıldız oyuncu takviyeleri ve hali hazırda bulunan yıldızlar. Kağıt üzerinde bu dönem geçildiğinde tekrar eski ihtişamına kavuşabilecek gibi gözüküyor Milan. Ama olaylar her zaman kağıt üzerindeki kadar kolay olmuyor görüldüğü üzere. Hali hazırda takımda yıldız ayarında El Sharaawy, Robinho, Balotelli, Montolivo, Kaka ve Pazzini bulunuyor. Ancak transfer dönemlerinde yapılan gereksiz transferlerle kadro her sezon başında şişiyor. 30 kişilik kadroyla sezona giriliyor. Oyunculardan alınan(alınamayan) verim çok can sıkıcı. Artık stada giden taraftar sayısı da gözle görülür şekilde azaldı. Ekonomik olarak sıkıntıdan kurtulmak için, takım içi dengeleri ortalamak için ve gençleştirme projesi adı altında yapılan hamleler sonuçsuz kaldı. Saha içinden bu sezon sadece Barcelona maçında oyuncuların üst düzey bir performans gösterdiğine şahit oldum. Zaten böyle üst düzey maçlarda da iyi performans gösterilmezse büyük kulüp sıfatı havada kalırdı. Ancak şuan takımdan memnun olanların sayısı çok azaldı. Allegri her ne kadar Fiorentina maçı sonrası sakatlıkları bahane bulsa da 4-3-3 formasyonunu değiştirmeyerek kendi kredisini tüketiyor. Hatta Barcelona maçının onun için son maç olacağı dedikoduları yayılmaya başladı. Ocak ayında takıma katılacak Rami ve Honda transferleri heyecanlandırsa da alınan sonuçlar bu transferlere de gölge düşürüyor.

   Zamansız Hamleler

   Kalite anlamında şuan ki kadro yeterli değil ama her şeye rağmen umut veriyor, bu geliştirilebilir. Belki teknik direktör değişebilir, daha iyisi de gelebilir. Kulübün ekonomik durumununda iyi olduğundan eminim. Ancak yılların Milan'da eksilttiği şeyler iyi futbolcular olmadı. Takım ruhu da yıllar ilerledikçe daha çok kayboldu. 2010/11 sezonundaki gelen şampiyonlukla herkesin gözü sadece kupayı gördü, asıl sorunlar unutuldu.

   Şampiyonlar Ligini alan takımın ardından jenerasyonlar arası geçişte çok büyük sıkıntılar yaşandı. Oyuncular değişirken Milan'daki aile ortamı da kayboldu. Altyapıdan gelen oyuncular ve oyuncuların kulübe olan sadakati azaldı. Özellikle söylüyorum "Sadakat". Oyuncuların çoğu bir sonraki sezonda başka bir takımda olmanın hayali kuruyor, son yıllarda kaybedilen oyunculara bakarsak bunu söylemek yanlış olmaz.

   Sportif açıdan zor haftalar geçiren Milan'ın bu durumu sezon sonuna kadar devam edecek. Bu durumun düzelmesi için takımın gereksiz oyunculardan ayrıştırılması ve arkadaşlıkların güçlendirilmesi gerekiyor. Umarım bu kötü gidişat tarihi bir başarısızlık halini almaz ve kısa sürede yeni oyunculara eski ruh geri gelir, aksini düşünmek bile istemiyorum.