Sayfalar

30 Ekim 2013 Çarşamba

Arsenal 0 - 2 Chelsea 29.10.2013

  
   Capital One Cup'ta Londra'nın iki devi 4. turda(son 16) Emirates'te karşı karşıya geldi. Faal olarak çalışan dünyanın en iyi iki teknik adamı bir kez daha karşılaştı. Maç öncesi istatistiklerde Arsene Wenger'in Chelsea'yi başında Mourinho varken 8 maçtır yenemediği görülüyor. Sezona fırtına gibi bir başlangıç yapan Arsenal geçtiğimiz hafta salı günü yine kendi sahasında Dortmund'a 2-1'lik skorla boyun eğmişti, daha sonra
deplasmanda Crystal Palace'yi 10 kişiyle 2-0 geçerek ligde kayıpsız devam etti. Chelsea hafta sonu City'i son dakika golüyle geçerek son 5 maçındaki 4. galibiyetini almıştı. Yoğun maç grafiğinde iki takımda bu maçta genel olarak yedek oyuncularını sahaya sürdü. Chelsea için daha önceki yazımda bahsettiğim gibi, kadro derinliği açısından hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Zaten bugün ilk 11'deki oyuncuları tümü aynı zamanlarda ülke milli takımlarında yer alıyor. Arsenal bu konuda Chelsea'ye nazaran daha eksikti. Cumartesi Liverpool ile yapılacak maç onların ligde zirvedeki yerlerini koruması açısından bu maça göre daha önemli. Ancak sakatlıklardan dolayı Wenger yine bazı as oyuncularını oynatmak zorunda kaldı.

   Arsenal : Fabianski - Jenkinson, Koscielny, Vermaelen(C), Monreal - Rosicky, Ramsey(81. Park Chu-Young), Wilshere - Cazorla, Ryo Miyachi(63. Mesut Özil), Bendtner(67. Giroud) Teknik Direktör : Arsene Wenger
   Chelsea : Schwarzer - Azpilicueta, Cahill, David Luiz, Bertrand - Essien(C), Obi Mikel - Willian, Mata(90+3. Kalas), De Bruyne(69. Ramires) - Eto'o(81. Demba Ba)   Teknik Direktör : Jose Mourinho
   Goller : 25. Azpilicueta, 65. Juan Mata 
   Kartlar : 29. Obi Mikel, 75. Essien 
 

   Wenger hafta sonunu da düşünerek elindeki en iyi kadroyu çıkardı ama herkesin aklı hafta sonundaki Liverpool maçındaydı. Mourinho kadro tercihinde muhtemelen çok zorlanmamıştır. Son maçta maça direkt başlayan oyunculardan sadece Cahill bugünde sahadaydı. Maç öncesi izlemek için sabırsızlandığım iki isim Willian ve Mata'nın göstereceği performansları izlemek oldu. İkisi de sezon başından beri düzenli olarak forma şansı bulamadılar. Kupa maçları özellikle ikisi için büyük şans.

   İki takımda maça fırtına gibi başladı. Takımlarda yorgunluk hissi neredeyse hiç yoktu. İlk dakikalardan itibaren çekişmeli bir maç olacağı belliydi. Arsenal oyunu rakip yarı sahaya yığarak paslarla Chelsea savunmasını delmeye çalıştı, Chelsea ise direkt paslarla gole gitmeye çalıştı. Arsenal rakip kalede ilk kez 21. dakikada etkili oldu. Ryo'nun savunanmanın arkasına sarktığı pozisyonda ofsayt gerekçesiyle oyun durdu. Birkaç dakika sonra benzer bir atağı Chelsea gerçekleştirdi. Essien topla birlikte ileri çıktı, yapılan müdahele ile top Arsenal'in iki stoperi arasında kaldı. Kaleciye atılan kafa pası kısa düşünce gerilerden hızla kopup gelen Cesar Azpilicueta kalecinin hemen önünden topu ağlara gönderdi. Golden  hemen Chelsea baskı altında topu uzaklaştıramadı, geriden gelen Monreal topu önüne aldı, düzeltti, topu az farkla auta gönderdi, bu pozisyonda golü bulması işten bile değildi. Daha sonra savunmaya çekilen konuk ekip ilk yarıyı bu skorla bitirmesini bildi.

   İkinci yarıya değişiklik yapmadan çıktı iki takımda. İlk yarının devamı kıvamında oynanan oyun, genellikle Arsenal'in topa sahip olmasıyla devam etti. Çok kişiyle hücuma çıkarken arkada boşluklar bırakan Arsenal 48. dakikada golü Eto'o'nun ayağından kalesinde görebilirdi. Paslaşmakta sıkıntı yaşamamasına rağmen kaleye atılan şut sayısının az olması Arsenal'in gol bulmasını zorlaştırdı. İlk etkili şut 52. dakikada Ramsey'den geldi. Baskıyı artıran Arsenal gol için yüklendi. Aradığı golü bulamayınca Arsene Wenger'den Mesut hamlesi geldi. Oynadığı son iki maçta beklenen performansı sergileyemeyen Mesut kısa sürede oyununun gidişatını değiştiremedi. 66. dakikada geçen sene kulüp içinde yılın futbolcusu seçilen Juan Mata, sahneye çıktı ve sağ ayağıyla topu ağlara gönderdi. Aynı zamanda bu gol onun bu sezondaki ilk golü oldu. Ardından karşılıklı Giroud ve Ramires değişiklikeri geldi. Arsenal için geç kalınmış bir hamleydi, Wenger'de bunun farkındaydı. Essien ve Obi Mikel'le savunmayı adeta geçilmez yapan Mourinho, bir kontra oyuncusu olan Ramires'i oyuna aldı. Maçın son bölümlerinde Arsenalli oyuncuların çabaları yeterli olmadı, çeyrek finale adını yazdıran takım Londra'nın 'Mavileri' oldu.

   Arsene Wenger'in yıllardır alıştığımız, kupa maçlarında genç oyuncuları oynatma geleneği yine devam etti. Ryo Miyachi gelecek vaad eden bir futbolcu olabilir ancak bu maçın psikolojisini kaldıramadı. Uzun zamandır formsuz olan "Arsenal'in Batuhan Karadeniz'i" Bendtner bu maçta yine kendini gösteremedi. Acaba ne zaman kendini gösterebilecek merak ediyorum doğrusu. Nacho Monreal ve Wilshere takımının en iyilerindendi. Wilshere orta sahadaki dinamizmi Ramsey'le birlikte oluşturdu. Hem geriden top alıp oyuna soktu, hem pozisyonlar yarattı hemde rakip yarı sahadaki presini hiç aksatmadı. Bu maçta takımda kendine yer bulan Cazorla zaman zamana yaptığı hareketlerle alkış aldı, tabi bunların içinde Essien'e attığı şık bacak arası da var! Lig Kupasında elenmeleri onlar için çokta büyük bir sorun oluşturmayacaktır. Aksine lig serüveninde sıkışık fikstür açısından oldukça faydalı olacaktır. Sakatlık problemleriyle uğraşan Arsenal, bu kupadan elenmesinin ardından lig ve şampiyonlar ligine daha çok yoğunlaşacaktır.

   Mourinho, ezeli rakibi Wenger'e karşı yenilmezlik serisini 9 maça çıkardı ve 200. Chelsea maçında bir galibiyet almış oldu. Saha içinde takımının oynadığı futboldan oldukça memnundur sanıyorum ki. Yedek oyuncularının göreve ne kadar hazır ve başarıya ne kadar aç olduğu görmek onu galibiyetten daha çok memnun etmiştir. Chelsea taraftarlarından hiç kimse bugün, neden şu oyuncu oynamıyor, diye sormamıştır birbirine. Bitmek bilmez enerjisiyle Essien mi, bugün ekstra bir gol atan Azpilicueta mı, yoksa Mou'nun gelişiyle beraber yedek kulübesine giden Mata mı? Hepsi ayrı ayrı çok iyi oynadılar. Willian ve Essien'i diğer oyunculardan ayırmak lazım. Mourinho'ya sadakatiyle onun en gözde oyuncularından biri olan Essien bugün savunmanın açıklarını kapattı, üstüne üstlük hücumda da gözle görülür bir fayda sağladı. Mikel'le birlikte Essien'in çok iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum. Diğer kilit oyuncu da Willian oldu. Ofansif orta saha olarak başladığı maçı bir defansif oyuncu gibi tamamladı. Avrupa'nın herhangi bir takımında (Bayern, Barcelona hariç) ilk 11'de oynayabilecek kabiliyette olduğu düşünüyorum. Bu maçta tek kelimeyle enfes bir oyun sergiledi. Takımın Emirates'te sergilediği performans bütün Chelsea taraftarlarını çok memnun etmiştir sanırım. Maç sonunda Mesut Özil'in formasını eski hocası Mourinho'ya vermesi de gözlerden kaçmadı.


   Hafta sonu Premier Ligin açılış maçında Newcastle'a konuk olacak Chelsea. Diğer tarafta Arsenal haftanın maçında evinde takipçisi Liverpool'u ağırlayacak. Ardından tekrar Şampiyonlar Ligi maçlarıyla iki takımı da zorlu fikstürler bekliyor.
 
   Maçın Adamı : Michael Essien

  Kırılma Anı : Mata'nın attığı gol


29 Ekim 2013 Salı

Chelsea 2 - 1 Manchester City 27.10.2013

   Stamford Brigde'de 9. haftanın en önemli maçında Chelsea evinde Manchester City'yi ağırladı. Arsenal'ın 10 kişiyle Crystal Palace deplasmanında galip gelmesiyle, bu maçın kaybedeni zirveden uzak kalmış olacaktı. Chelsea Mourinho yönetiminde lige istediği kadar iyi başlayamamıştı. Son haftalarda alınan galibiyetler moralleri yerine getirdi, özellikle Schalke deplasmanında aldıkları 2-0'lık galibiyet. City'de aynı şekilde lige iyi giriş yapamadı. Deplasmanda yaptığı puan kayıpları Arsenal'le olan puan farkının açılmasına sebep oldu.
 
   Jose Mourinho maça Eto'o yerine Torres'i oynatarak klasik saha dizilişini bozmadan başladı. City sanıyorum bu maçın çok önemli olmasından dolayı iki ön libero yerine 3 ön liberoyla oynadı. Forvet hattında seçilecek isim çok netti, son 6 maçta 8 gol atan Agüero. Tüm taktik Agüero'yu gol pozisyonuna sokmaktan ibaretti.
    
   Chelsea (4-2-3-1) : Cech - Ivanovic, Cahill, Terry, Ashley Cole - Lampard(66. Obi Mikel), Ramires - Oscar, Hazard(84. Eto'o), Schürrle(66. Willian) - Fernando Torres  Teknik Direktör : Jose Mourinho
   Manchester City (4-3-2-1) : Hart - Zabaleta, Demichelis, Nastasic, Clichy - Javi Garcia(70. Kolarov), Yaya Toure, Fernandinho - Nasri(70. Jesus Navas), Silva - Agüero(86. Negredo) Teknik Direktör : Manuel Pellegrini
   Goller : 33. Andre Schürrle, 90. Fernando Torres / 49. Agüero
   Kartlar : 22. Lampard, 52. Ramires / 27. Zabaleta, 31. Nastasic, 60. Javi Garcia

   İlk düdükle beraber, iki takım da oyun kurarak hücumlar yapmaya çalıştılar. Orta saha oyuncu sayısının fazlalığından dolayı mücadele genelde ortada geçti 15 dakika. Gittikçe artan tempo maça heyecan getirdi. Hazard, Oscar, Schürrle üçlüsü etkili organizasyonlar yaptı ama son paslar yerine ulaşmayınca sonuç alınamadı. Diğer tarafta Agüero'nun sağ ve sol çaprazdan çektiği iki şut Petr Cech'in ellerinde kaldı. Dakikalar 28'i gösterdiğin Torres, bildiğimiz Torres'liğini yaptı. Ramires'in mükemmel ortasında savunmanın arkasına süper bir koşu yaptı, kontrol etti boş alanda karşı karşıya topu üstten auta yolladı. Bütün herkesin ağzı açık kaldı. Ama Torres birkaç dakika sonra kendini affettirmesini bildi. Sırtı dönük aldığı topu sağ kanattan sürükleyerek çizgiye indi, Schürrle'ye sadece topa dokunmak kaldı.
Chelsea'ye geldiği günden beri sürekli olarak eleştirilen Torres kendini bu asistle affettirmiş oldu. Bu golden sonra Torres bir kez daha kendini gösterdi, sol çaprazda buluştuğu topu sert ve düzgün bir şekilde kaleye vurdu top direkten döndü. İlk yarı bu skorla tamamlandı.

   İkinci yarıda tempo tavan yapmaya başladı. Bu yarıya City daha etkili başladı. 49. dakikada Agüero'ya aktarılan topu Agüero süper bir gole dönüştürdü ve skoru eşitledi.
City oyuna ağırlığını koydu bu bölümlerde. Maçtan düşen Chelsea'de Lampard ve Schürrle çıktı, yerine Obi Mikel ve Willian girdi. Pellegrini bu değişikliklere Kolarov ve Navas'ı oyuna alarak karşılık verdi. Orta sahaların oyundan düştüğü, atak sürekliliği olan bir maça dönüştü. Yine Agüero sol çaprazdan kaleyi yokladı, tom yine Cech'in ellerinde kaldı. Son 5 dakikaya girilirken Mourinho üç puan için Hazard yerine Eto'o'yu da oyuna alarak risk aldı. Bu dakikada Agüero saha kenarına gelmiş ve maçın oyuncusu seçilmişti. Herkes maçın bu skorla biteceğini düşünürken, Hart bu maça da damgasını(!) vurdu. Aslında hatalar zincirinin son parçası oydu daha öncesinde Nastasic'in yaptığı hata affedilemezdi. Willian'ın gelişi güzel ileri vurduğu topu takip eden Torres başta Nastasic ve Hart'ın hatasında yararlanarak son dakikada Chelsea'ye kendi evinde galibiyeti getirdi. Gol anında Jose Mourinho'nun yaptığı sevinç görülmeye değerdi. Torres'te bir anlamda "Maçın oyuncusu benim" diye haykırdı.

   Chelsea bugün aldığı galibiyetle Arsenal'e zirvede yalnız değilsin, dedi. Chelsea'nin beni bugün en çok etkilen yönü, hücumdaki çeşitliliği oldu. Hazard olsun, Oscar olsun, Torres olsun çok yetenekli, kendilerini kanıtlamış isimler. Üstelik yedek kulübesinde Juan Mata ve Eto'o gibi isimlerde var. Bugün ilk 11'de kendine şans bulamayan isimlerden bir takım daha kurulabilir. Oyun içine dönelim, Torres'in çabaları bugün galibiyeti getirdi desek yanlış olmaz. Attı, attırdı, kaçırdı, sonuna kadar mücadele etti. Mourinho'nun maçtan sonra "mutlu biri" olmasını sağlayan kişi oldu. Ramires'te günün gizli kahramanı oldu bence. Tam bir 'joker'. Mourinho'nun en sevdiği tip oyunculardan biri(Raul Albiol ve Essien). Torres'in kaçırdığı pozisyonda attığı pas gol olmayı hak etmişti.

   Manchester City bugün kendine yakıştığı gibi oynamadı. Zaten oyun formasyonunda da bunu görebiliyoruz. Tek forvet ve 3 defansif orta saha oyuncusuyla oynadılar. Bir süre bu taktik tuttu aslında. Ama Chelsea özellikle golü yedikten sonra Agüero'ya daha çok önlem aldı. En büyük sorun da bu oldu. B planının olmaması. Pellegrini 1 puanı almak için gelmiş gibiydi ve oyuna korkak başladı. Skor 1-1'ken Mourinho'nun cesur hamlelerine o, o kadar cesurca karşılık veremedi. Silva yapabileceğinin en iyisi yaptı. Agüero zaten sistem onun üzerine kurulduğundan dolayı çok sorumluluk aldı ve açıkçası ben yerine getirdiğini düşünüyorum bu sorumluluklarını. Kompany'nin sakatlığından dolayı ilk kez yeni formasıyla sahaya çıkan Demichelis ve Nastasic ikilisi tandemi tutamadı, hayal kırıklığı yarattı. Hart ise iyi götürdüğü maçı son dakikada Nastasic'in yaptığı hatayla hiç istemediği gibi bitirmek zorunda kaldı. Taraftarı bakalım onu bu seferde kolayca affedebilecek mi?

   Premier Lig ekiplerinin fikstürü biraz daha sıklaştı. Hafta içi salı günü Capital One Cup'ta Chelsea Arsenal'e konuk olacak, herkesin heyecanla beklediği bu maç ligdeki karşılaşmalarından önce test niteliğinde olacak. Mourinho şuana kadar takımda yeterince şans bulamayan isimlere bu maçta formayı verecektir. Gerçi söylediğim gibi yedek kadrosu bile bu ligde iddialı bir takım olur. Çarşamba günü Manchester City, Newcastle deplasmanına gidecek. Onlar içinde aynı şey geçerli, kadro derinliği açısından Chelsea ile birlikte en rahat iki takımdan biri. Taraftarlarına bu mağlubiyeti unutturmak için kupada ellerinden geleni yapacakları aşikar.

Maçın Adamı : Fernando Torres



   Kırılma Anı : Son dakikada gelen gol
   
Hayal Kırıklığı : Nastasic



Maçın Geniş Özeti

 

26 Ekim 2013 Cumartesi

Fenerbahçe 3 - 1 Gaziantepspor 25.10.2013

   Türkiye Sportoto Süperlig 9. haftanın açılış maçında Lider Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu'nda Gaziantepspor'u ağırladı. Ev sahibinde as oyunculardan Gökhan dışında bir eksik bulunmuyordu. Trabzonspor'a karşı kaybedilen 2 puanı geçen hafta Erciyes deplasmanında Emenike'nin son dakikada attığı gol ile telafi etmişti Fenerbahçe. Lige kötü başlangıç yapan Gaziantep son 3 haftada aldığı 7 puanla puan durumunda daha iyi yerlere gelmişti.

   Fenerbahçe : Volkan - Mehmet Topuz(73. Bruno Alves), Bekir, Egemen, Caner - Mehmet Topal, Cristian Baroni, Alper Potuk(81. Salih) - Kuyt, Emenike, Sow(84. Webo)    Teknik Direktör : Ersun Yanal
   Gaziantepspor : Serdar - Ekrem, Kecojovic, Stankeviues, Şenol(46. Can) - Orhan(62. Stilic), Medunjanin, Turgut, Traore, Cenk - Muhammed Demir(85. Mustafa Durak)    Teknik Direktör : Bülent Uygun
   Goller : 15. Emenike, 39. Sow, 85. Emenike/ 75. Stilic
   Kartlar : 88. Metmet Topal /6. Kecojovic, 45. Muhammet Demir

   Haftada bir maçı geniş kadrosuyla çok rahat çıkartan Fenerbahçe sahasında oynadığı son 10 maçta 9 galibiyet ve 1 beraberliği bulunuyordu. Gökhan'ın yokluğunda son iki maçtır Mehmet Topuz sağ bek olarak Ersun Yanal'dan görev alıyor. Bu eksiğin dışında Raul Meireles'in sakatlığı devam ediyordu ama geniş orta saha rotasyonunda eksikliği fazla hissedilmemişti geçen hafta. Zaten tamamı yabancı 4 forveti olan Ersun Yanal bu maçta Webo'yu kulübeye oturtarak geçen hafta 3 puanı getiren golün sahibi Emenike'yi 11'de başlattı. Gaziantepspor'daki en büyük eksik, kaptan Bekir Ozan Has'tı. Onun yerine ilk 11'de Orhan Gülle kendine şans buldu.
   Maça hızlı başlayan taraf Fenerbahçe oldu. İlk dakikadan itibaren 3. bölgede inanılmaz bir pres başladı. Topu ayağına alan Fenerahçe istediği gibi pas yaptı. Rakip ceza sahasına girdi, Caner ve Mehmet Topuz sürekli ilerdeydi. Defans çizgisini orta sahaya kadar çektiler. Taraftarının muhteşem desteği ile aradığı golü 15. dakikada yine geçen hafta olduğu gibi aynı köşeye yine kafayla Emenike'yle buldu. Yalnız bu golün aslan payı kesinlikle Alper'de. Cristian'ın ceza sahası dışından çektiği şutu kaleci sektirince Alper pozisyonu sonuna kadar kovaladı, Kecojovic'ten kaptığı topu ortaladı ve Emenike takımını 1-0 öne geçirdi. Birkaç etkisiz konta haricinde rakibine pozisyon bile vermeyen Fenerbahçe taraftarıyla bütünleşti, adeta golden sonra bir kez daha gol geliyorum dedi. Sow'un maçın başından beri çok istekli olduğu görülüyordu. İstediği topları alamayınca orta sahaya kadar gelip oyun kurdu. Baskıyı kıran pasları yaptı, top 3. bölgeye gelince süper bir paslaşma sonucu arka direkte sadece topa dokunması kalan Sow golünü attı ve bende burdayım dedi adeta. Ceza sahası içinde yapılan paslaşmalar, özellikle Caner'in Cristiana attığı topuk pası ve daha sonra Cristian'ın adrese teslim ortası ile skor 2-0 oldu. Devreyi de bu skorla tamamladı takımlar.
   Alper'in ilk yarıda oynadığı oyuna söylenecek hiçbir şey yok. Mükemmel oynadı, lig ortalamasının çok çok üstüne çıktı, hatta Avrupa futbolundaki seviyede oynadı. Erciyes deplasmanında en çok eleştirilen Cristian Baroni, o da Alper'e uydu ve her yerde pres yaptı. Çektiği bir şut gol ile sonuçlandı, sıra sıra defanstan top alan bu ikili oyunu dikine oynayıp Fenerbahçe'nin oyununu maksimum hızda oynadılar. Gaziantepspor adına ilk yarıda olumlu denecek hiçbir şey yoktu. Cenk etkisiz kaldı. Bekir Ozan'ın yokluğunda orta saha darmadağın bir görüntü çizdi. İlk yarıda oynanan futbol Fenerbahçe'nin maçı bitirdiği yolundaydı doğal olarak. Bu seneki en iyi maça başlangıcını gerçekleştirmişti.
   İkinci yarıda Gaziantepspor topu ayağına aldı ve atmak zorunda olduğu gol için bastırdı. Turgut Doğan'ın etkili dribblingleri bunda büyük pay sahibi. Muhammet ve Cenk'in de biraz kendine gelmesi Gaziantepspor'un hücumlarını sıklaştırdı. Fenerbahçe 2-0'lık skor avantajıyla geriye çekildi ve kontratak taktiğine geçti. Volkan'ın vurduğu uzun toplarda birkaç kez etkili olma şansı da yakaladı Fenerbahçe ama iyi değerlendirilemedi. Ersun hocanın ilk yarıda çok efor harcayan orta sahaya takviye yapmaması Fenerbahçe'nin oyundan düşmesine sebep oldu. Bu bölümlerde 2 çok net pozisyonu harcadı Gaziantepspor Traore'yle. Oyunda üstünlüğü yine zaman zaman eline alsa da ilk yarıya göre daha isteksiz olan Fenerbahçe 75. dakikada golü kalesinde gördü. Açılan orta da savunmadan kolayca sıyrılan Turgut kafayla oyuna sonradan giren Stilic'in önüne bıraktı ve düzgün bir vuruşla topu ağlara yolladı. Son 15 dakika kala Gaziantep biraz olsun morallendi. Ama hesaba katılmayan bir Salih vardı kenarda. Oyuna 81. dakikada maçın yıldızı Alper'in yerine dahil oldu. Bu sırada skor 2-1'ken Gaziantepspor'un bir golü ofsayt gerekçesiyle sayılmadı. Golden sonra toparlanan Fenerbahçe sol taraftan Caner'in kendi getirdiği topta estetik bir hareketle rakibini geçmeye çalıştı kaptırılan topun ardından hemen karşı bir top kaybı daha oldu. Topu önünde bulan Salih sol taraftan ceza sahasına girdi, rakibine attığı enfes çalım ile adeta Emenike'ye al da at dedi, o da düzgün bir vuruşla maçın skorunu ilan etti.
   Haftanın ilk iki maçından biri olan bu maçta, Fenerbahçe puanını 22'ye çıkararak liderliğini sürdürdü. Artık rakiplerinin puan kaybını bekleyecek hafta sonunda. Büyük derbiye 2 hafta kala puan kaybı yaşamak istemeyen Fenerbahçe bir engeli daha atlatmış oldu. Gaziantepspor son 3 haftada peş peşe aldığı puanlarla düşme potasından çıkmıştı. Belki 3 puandan daha büyük bir kayıp, ilk yarıda takımın hiçbir etkinlik gösterememesi oldu. Gelecek haftalar için umut vermedi.
   Fenerbahçe bugün ilk yarıda futbol ne gerektiriyorsa fazlasıyla yaptı. Maçın geneline yayılan Caner'in hücum performansı, Alper'in insan üstü oyunu, Kuyt'ın azmi ve en önemlisi taraftarın desteği. Oyun anlamında en çok orta sahadaki 3'lüyü beğendim. Topal hücumda çok etkili olmasa da top çalma ve servis konusunda başarılıydı. Cristian ve Alper bu maçta birbirlerini tamamladılar. Önde yaptıkları presle Gaziantep'in oyuna ortak olmasına en azından ilk yarıda hiç izin vermediler. Gökhan'ın boşluğunun dolmadığını yine gördük. Mehmet Topuz ne kadar çabalasa da asıl mevkisi değil ve hücuma katkısı yeterli değil. Webo yerine Emenike tercihini çok doğru buldum. Webo zaten yedek kulübesinde olduğu için küsecek bir oyuncu değil. Emenike'yi kaybetme noktasına gelen Ersun hoca, geçen hafta attığı son dakika golü dolayısıyla onu bu maçta 11'de başlattı ve karşılığını 2 gol olarak geri aldı. Sow'un vasat ama istekli oyunu bu maç için yeterli oldu. İkinci yarının 45-65 dakikaları arasında oyundan düşen takımda orta saha için yapılması gerek değişiklik geç kaldı. Salih girdikten sonra ne kadar yetenekli olduğunu tek bir pozisyonda tekrar kanıtladı. Yenilen golde de biraz şanssızlıktan olsa gerek ki Bekir'in ayakkabısını değiştirmek için kenara geldiği bölümde geldi gol. Savunmadaki bu büyük boşluğu iyi değerlendirdi Gaziantep. Bu kadar yüksek tempoyu daha fazla dakikaya yayması halinde Fenerbahçe taraftarları bu sene çok zevkli maçlar izleyecek gibi. Bugün sahada olanlar kadar olmayanlarda Fenerbahçe'nin kadro kalitesini kanıtlıyor. Tribünde ve kulübede olanları birleştirirsek bu ligde şampiyonluğa oynayacak bir takım daha çıkar.
   Gaziantepspor'un maddi yetersizlikler yüzünden sezona sanırım 13 kişi başlaması ne kadar zorlandıklarını gösteriyor zaten. Yavaş yavaş toparlanan takım ilk galibiyetini 6. haftada almıştı. Bugün Fenerbahçe'ye karşı çok erken teslim oldular. Aslında teslim olmak dersek yanlış olur çünkü Fenerbahçe'nin yaptığı tempo çok yüksekti. Hücumda da etkisizliği Muhammet ve Cenk'in yetersizliğine bağlıyorum. Turgut Doğan takımı adına en çok fark yaratan isimdi şüphesiz. Kecojovic'in savunmadaki yavaş hareketlerinin sonucunda ilk golü resmen hediye etti Fenerbahçe'ye. İkinci yarıda top üstünlüğünü ele geçirdiğinde ise tehlikeli pozisyonları üretti. Hatta Traore'nin kaçırdığı gol felaketti resmen. Golü bulduktan sonra ofsayttan gelen gol net ofsayttı. İki ayrı yarıda oynanan futbol siyah ve beyaz kadar farklıydı. Daha becerikli olabilseler, Fenerbahçe'nin rahatlığından yararlanıp 1 puanı alıp evlerine dönebilirlerdi. Takım savunmasını düzeltirlerse, bence iyi bu lig için yeterli bir hücum hattına sahip olduklarından daha üst sıralara ulaşabilirler.
   Her zamanki gibi sezona şampiyonluk parolasıyla başlayan Fenerbahçe ilk hafta Konyaspor'a kaybettiği maçtan önemli dersler çıkarmış diyebiliriz. Ersun hoca kadro düzeni olarak oturmuş bir takım devraldı. Tek yaptığı oyunu hızlandırmak oldu. Sezon başında yaptığı yoğun antrenmanların meyvesini şimdi yükselen form grafiği ile alıyor Fenerbahçe. Bugün aldığı galibiyetle rahat bir hafta sonu geçirecek. En büyük rakipleri olan Beşiktaş'ın seyircisiz oynama cezasıyla sarsıldığı ve Galatasaray'ın önceki haftalarda yaptığı puan kayıplarıyla şuan ligde en rahat olan takım durumunda. Dediğim gibi Gaziantepspor saha içinin dışında, maddi sıkıntılarla da uğraşıyor. İşleri kolay değil, uzun maratonda dar kadroyla büyük sıkıntılar yaşayabilirler.
   

 Maçın Adamı : Alper Potuk
 Hayal Kırıklığı : Kecojovic

 -------> Maçın Özeti

24 Ekim 2013 Perşembe

Real Madrid 2 - 1 Juventus 23.10.2013


  Şampiyonlar Ligi B grubu 3. hafta mücadelesinde iki dev karşı karşıya geldi. La Liga'da hafta sonu aldığı Malaga galibiyeti ve rakiplerinin puan kayıplarıyla ligdeki puan farkını kapatan Real Madrid, gruptaki iki maçında toplamda 10 gol atarak formda bir görüntü sergilemişti. Juventus, pazar günü Fiorentina'ya karşı inanılmaz bir yenilgi aldı. 2-0 öne geçtikleri maçı 4-2 kaybederek moral olarak bir hayli olumsuz etkilendiler. Ayrıca gruptaki ilk maçta Kopenhag'a karşı alınan beraberlik ve sonrasında temsilcimiz Galatasaray'la evinde berabere kalarak gruptaki şansını -kuralar çekildiğinde Real Madrid'le el ele gruptan çıkacağı düşünülüyordu- zora sokmuştu. Bu maçın sonucu gruptaki sıralama açısından Real Madrid için çok önemli olmasa da Juventus için çok ciddiydi.
   
   Real Madrid C.F : Casillas - Arbeloa, Pepe, Ramos, Marcelo - Illariamendi(72. Isco), Modric, Khedira - Di Maria(79. Morata), Cristiano Ronaldo - Benzema(67. Bale)  Teknik Direktör : Carlo Ancelotti
   Juventus FC : Buffon - Caceres, Chiellini(48. KK), Barzagli, Ogbonna(69. Giovinco) - Vidal, Pirlo(59. Asamoah), Pogba, Machisio - Tevez -Llorente(50. Bonucci)   Teknik direktör : Antonio Conte

   Carlo Ancelotti kalabalık Juventus orta sahasını bozmak için normalden farklı bir taktikle sahaya çıktı. 3 merkez orta saha oyuncusuyla Pirlo ve arkadaşlarını alt etmeyi planladı Ancelotti. Juventus da alışılmışın aksine 4-4-2'ye benzer bir dizilişle mücadeleye başladı. Hatta Tevez'in zaman zaman oyun kurucu olarak oynamasıyla orta sahayı daha da kalabalıklaştırdılar. Bunun haricinde Lichtsteiner yerine Caceres ilk 11'de mücadeleye başladı.
   Karşılaşma dengeli başladı ama ilk dakikalardan itibaren zevkli bir maç olacağı belliydi.
Henüz 4. dakikada Di Maria'nın mükemmel asistinde savunmanın arkasına sarkan Ronaldo, Buffon'u yerde adeta süründürerek takımını 1-0 öne geçirdi. Golden sonra Juventus daha çok topa sahip oldu. Ancelotti'nin orta sahayı kalabalık tutma çabaları bu bölümlerde etkisizdi. İkinci bölgede çok rahat paslaşma imkanı buldular. Ama Conte'nin de Pirlo üzerine kurduğu planı Benzema etkisiz kıldı. Tevez ve Llorente'ye atılan uzun toplarla gole gitmeyi denedi Juve. Hatta bir pozisyonda çok iyi paslaşarak ceza sahasına kadar girdiler ama Llorente'nin kafa pası yerini bulmadı ve top Casillas'ın ellerinde kaldı. Baskısını sürdüren Juventus, 22. dakikada güzel bir
organizasyonla golü buldu. Sağ kanattan arka direğe doğru kesilen topa Pogba yetişti kafayı vurdu, Casillas kale çizgisi üzerinde topu sektirdi ve doğru yerde doğru zamanda duran Llorente eşitliği sağladı. Karşılıklı ataklarla gittili geldili oyun golden sonra devam etti. 28. dakikada yaklaşık 40 metreden serbest vuruş kullanan Real Madrid, ceza sahasında topsuz alanda Chiellini'nin Ramos'u çekip düşürmesiyle Real adına bir kez daha öne geçme şansı doğdu. Topun başında ilk golü atan Ronaldo geldi ve Buffon'a kurtarış şansı tanımadı. Skoru 2-1'e taşıyan golü attı. Özellikle Marcelo ile hücumlarını şekillendirdi Real Madrid. Modric ve Illariamendi'nin yüksek pas yüzdesi ile oynaması topun sahibini yeniden Real Madrid yaptı. İlk yarı bu skorla kapandı.
   İlk yarının özellikle 1-0'dan sonraki bölümünde Juventus'un oynadığı futbol gerçekten çok güzeldi. Pirlo'nun çok aktif olarak sahada gözükmemesine rağmen Marchisio ve Tevez onun yokluğunu bu bölümde hissettirmedi. Doğru ve güzel oynanan futbol karşılığında da golü buldular. Chiellini, penaltı pozisyonunda onun gibi tecrübeli bir futbolcunun yapmaması gereken hareketi yaptıktan sonra takımını tekrar ateşe attı. Son haftaların en formda isimleri olan Di Maria'nın golü hazırlaması ve gol makinesi Ronaldo'nun iş birliğiyle atılan gol de şahaneydi.
   İkinci yarıya Real Madrid ilk yarıya oranla daha iyi başladı. İyi bir kontra yakalayan Real Madrid yine Di Maria'nın pasında Ronaldo'yu topla buluşturdu. Chiellini'yle omuz omuza mücadeleye giren Ronaldo aldığı darbe ile yerde kaldı. Hakem Manuel Grafe Chiellini'ye direkt kırmızı kart göstererek Juventus'u 10 kişi bıraktı. Oyunun ilerleyen bölümlerinde, Juventus'un kontrolsüz atakları ve Real Madrid'in daha çok rölantiye alarak skordan memnun olduğunu gösteren bir oyun oynandı. Chiellini'nin atılmasıyla Llorente yerine Bonucci oyuna dahil oldu. Pirlo'nun oyundaki etkisizleştirilmesini yaklaşık 40 dakika izledikten sonra onun yerine Asamaoh oyuna girdi. Belki de maçın gollerinden daha güzel olan görüntüsü, tüm stadın "üstad"ı ayakta alkışlamasıydı. Kontrolsüz hücumlarla gol kovalayan Juventus, Giovinco'da oyuna girdi ilerleyen dakikalarda. Birkaç önemli pozisyon yakalamasına rağmen gol bölgesindeki becereksizliğin cezasını çektiler. Benzema son zamanlarda alıştığımız gibi yine saç baş yoldurdu. Kaleye maksimum 3 metre uzaklıktan boş kaleye topu gönderemedi. Real Madrid'de oyuna Bale, Isco ve Morata'yı oyuna aldı. Morata hariç oyuna girdikten sonra etkisi hissedilen bir oyuncu da yoktu. Maçın sonlarına doğru tempoyu düşüren ev sahibi 3 puanı 2 golle kaptı.
   Real Madrid, derbide aldığı yıkıcı mağlubiyetin ardından yükselen bir form grafiği çizdi. Özellike Ronaldo ve Di Maria'nın form düzeyleri skora doğrudan etkisini gösterdi. Ancelotti yönetiminde şuana kadar sadece Şampiyonlar Ligi maçlarında görev alan Casillas'ın bugün tek hatası vardı. Aslında direkt olarak hatayı o yapmamıştı. Arbeloa arkasına Pogba'yı kaçırınca Casillas'ın fazla yapacak bir şeyi yoktu ama topu Llorente'nin önünde sektirerek golü oluşturdu bir anlamda. Savunmada Marcelo'nun varlığı Real Madrid'in hücum gücünü inanılmaz etkiliyor. Belki bir Ronaldo değil ama bitmez enerjisi, bilek hareketleri ve arkadaşları ile olan uyumu inanılmaz iyi. Bunların dışında Marcelo her zaman neşeli bir tavırla mücadele ediyor, bence onu en farklı ve enerjik kılan durum bu. Gelgelelim Arbeloa'ya. Sezon başından beri iyi oynadığı maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Zaten maç sonunda da Ancelotti sağ bekteki zafiyetlerinden yakındı. Carvajal olmayınca sağ kanattaki bütün yük Di Maria'ya yükleniyor doğal olarak. Orta saha kurgusundaki değişiklik kağıt üzerinde gayet mantıklı durmasına rağmen Conte bunu tahmin etmiş olmalı ki Tevez'in orta sahaya yakın oynamasıyla, çoğu zaman hücumda eksikliği hissedildi orta sahadaki oyuncuların. Maçın kahramanları Di Maria ve Ronaldo çok üretken oldular bu maçta da. Ronaldo'nun daha bir gün önce(salı) Kaka'nın Barcelona maçında gösterdiği performansı anımsatan savunmasına yardımı onun ne kadar komple bir oyuncu olduğunu tekrar gösterdi. Benzema son zamanlardaki Burak Yılmaz performansını tekrarlasa da, Pirlo'yu oyundan düşüren de oydu. Sonradan oyuna giren Bale takımının kötü olduğu bölümde o da pek fazla kendini gösteremedi. Morata, oyuna girdiği andan itibaren bir fark yarattı her ne kadar maçın son bölümleri olsa da. Çalımları, yaptığı koşularla oyuna hareketlilik getirdi. Benzema'nın hücumda sergiledi performansa bakarsak El Clasico'da kimin forma giyeceğini tahmin etmek çok zor. Zorlu Barça deplasmanı öncesi moral kazanan Madrid ekibi, bu arenada da emin adımlarla ilerliyor.
   Juventus adına olumlu birkaç şey söylemek mümkün. Öncelikle Pogba'nın takımda bulunması şimdi ve gelecek için çok şey ifade ediyor. Tevez bugün gol pozisyonu bulamasa da çok iyi mücadele etti. Pirlo'dan sonra takımın liderliğini yaptı. 2 gol arasında oynadıkları oldukça tatmin ediciydi. Ama Pirlo'nun etkisiz kaldığı zamanlarda takımın belirli ve güçlü bir taktiği olmadığını da gördük. Chiellini maç içinde yaptırdı bir penaltı ve gördüğü kırmızı kartla bir anlamda takımının kaderi ile oynamış oldu. Fiorentina'ya karşı alınan hezimetin ardından Şampiyonlar Liginde'de kaybedilen 3 puan Juventus için bir kırılma noktası olabilir.
   Temsilcimiz Galatasaray'ın Kopenhag'ı evinde 3-1 mağlup ettiğini de göz önüne alırsak Juventus'un gruptan çıkmak için Torino'da Real Madrid'den 3 puanı alması gerekiyor. Kopenhag maçında kaybettikleri 2 puan durumları ilerleyen haftalarda dramatik bir hale getirebilir. Bölüm bölüm çok iyi oynayan Juventus kendi evinde Real Madrid'i mağlup ederse kimse şaşırmasın.
   Real Madrid cephesi üst üste alınan galibiyetlerle gayet mutlu. Cumartesi günü Camp Nou'daki El Clasico öncesi taraftarı önünde aynı zamanda gruptaki yerini sağlama aldı. Ronaldo bu sezon henüz oynadığı 3 grup maçında 7 gol atarak, 2 sezon önce Messi'nin bir sezonda en çok gol atan oyuncu unvanını elinden alabilir. Ayrıca bugün attığı golle 57. golüne ulaşarak Hollandalı efsane Ruud van Nistelrooy'u geride bıraktı ve tüm zamanlar gol krallığında 3. sıraya yerleşti.

   Kırılma Anı: Chiellini'nin 48. dakikada yediği kırmızı kart.

   
Hayal Kırıklığı: Chiellini

Maçın Adamı: Cristiano Ronaldo  


Maçın İstatistikleri

Maç Özeti ve Gareth Bale Röportajı

                           

23 Ekim 2013 Çarşamba

AC Milan 1 - 1 FC Barcelona 22.10.2013

 AC Milan : Amelia - Abate, Zapata, Mexes, Constant - De Jong - Birsa(80. Poli), Montolivo, Muntari, Kaka(71. Emanuelson) - Robinho(64. Balotelli)
 FC Barcelona : Victor Valdes - Dani Alves, Pique, Mascherano, Adriano - Busquets, Xavi, Iniesta - Alexis Sanchez(74. Fabregas), Messi, Neymar(81. Pedro)

   Şampiyonlar Ligi 3. hafta maçlarında iki büyük takım son 1 yılda 3. kez karşı karşıya geldi. Maç öncesinde Milan asbaşkanı Galliani'nin açıklamalarında, Barcelona ile boy ölçüşebilecek bir seviyede olmadıklarını ve galibiyet için çok da umutlu olmadığını belirmişti. Barcelona'nın gruptaki liderliği dahi garanti gözükse de Milan'ın gruptaki yerini sağlamlaştırmak için en az bir puan almak zorundaydı.
   Maça seyircisinin desteğini arkasına alarak hırslı başladı Milan. Barcelona her zaman olduğu gibi paslarla kaleye gitmeye çalıştı. Barcelona hafta sonunda Osasuna deplasmanında görüldüğü gibi eski formundan uzaktı bu maçta da, tutuk başladılar. Milan topu Barcelona'ya bırakıp 1. bölgede rakibini karşıladı. Henüz 9. dakikada savunmadan ileri vurulan top Pique ve Mascherano'nun anlaşmazlığında, Robinho'nun bu pozisyonda gösterdiği özverili takibiyle Milan topu kazandı. Arkadan Kaka'nın da gelmesiyle Barcelona savunmasıyla ikiye iki kaldılar.
Çok güzel bir verkaçla Kaka Robinho'ya golünü attırdı. Bu golle birlikte moral bulan Milan daha açık oynamaya başladı. Constant'ın bu bölümde oynadığı oyun risk doluydu. Alexis'e karşı yaptığı çalımlar pahalıya mal olabilirdi. 23. dakikada Montolivo'nun çıkarken kaptırdığı topla kontratak yakaladı Barça.
Iniesta kaptığı topta sağdaki Messi'yi gördü, boş alanı iyi değerlendiren Messi klasik golünü attı. Bu Messi'nin son 23 Şampiyonlar Ligi maçındaki 26. golü oldu ayrıca gol bu arenadaki gol sayısını 63 yükselterek Raul'un rekoruna bir adım daha yaklaştı. Golden sonra Neymar'la 3 pozisyon bulan Barcelona iyi vuruşlar gelmeyince golü bulamadı. Sakatlıktan kurtulan ve hafta sonu Udinese maçının son 15 dakikasında oynayan Kaka o maçta da iyi sinyaller vermişti ki Allegri bu maçta da oyunu onun yaratıcılığı üzerine kurdu. İlk yarıda akılda kalan hareketlerden biride Robinho'nun Alexis'e yaptığı "Rainbow Flick" hareketiydi.
   Messi ilk yarıda gol dışında pek etkili olamadı. Allegri Alves'in kanat bindirmelerini Kaka'nın savunmasıyla en aza indirdi. Abate haricindeki Milan savunması yaptığı bazı hatalarla seyircisini korkuttu.
   İkinci yarıya ilk yarıya oranla daha dominant başlayan Barcelona oldu. Xavi ve Iniesta'nın oyuna daha çok girmesiyle pas alışverişi hızlandı. Ama yine ilk yarıda olduğu gibi Robinho'yla gole yine çok yaklaştı Milan. Ardından Milan'ın da oyundan düşmesiyle Barcelona 50. dakikadan itibaren sürekli çok kişiyle hücum etti. Hızlı paslarla Milan savunmasının dengesini bozan Xavi, Iniesta'ya süper bir pas attı penaltı noktasından çektiği şutu Amelia çok iyi bir refleksle kurtardı, üzerinden bir dakika geçmeden Xavi'nin şutunu da kurtararak gole izin vermedi. Barcelona maçın başından beri Neymar ve Alexis'i etkili kullanamadı.
Pedro yerine Alexis'in 11'de başlaması daoldukça şaşırtıcıydı zaten. Kanatlara takviye yapan Tata, aradığı pozisyonları bulamadı. İkinci yarıda savunmanın arasında kaybolan Robinho yerine Balotelli girdi. Kaka'yla yakaladığı birkaç pozisyonu da değerlendiremeyince gol yollarında tıkanan bir Milan izledik son yarım saat. 70. dakikada maçta yapabileceğinin en iyisini yapan Kaka oyundan çıktı ve yerine Emanuelson girdi. Son bölümlere girildiğinde tempoda oldukça düştü. İki takımda birer puanı birer golle almış oldu. Karşılaşma 1-1'lik eşitlikle sonuçlandı.
   Milan'ın oyunundan başlayalım. Maça santraforsuz çıkarak kontratak futbolu oynayacağını gösterdiler ilk baştan. Kanatların defansa olan katkısı çok iyiydi. Özellikle sağ taraftan gelmeye çalışan Alves'e karşı Kaka sürekli geri koştu peşini bırakmadı. Mexes'in formsuzluğu göze çarptı, her an hata yapabilecek bir görüntü çizdi. Montolivo yaptığı birkaç pas hatası haricinde orta sahayı diri tuttu. Tabi ki partneri olan Muntari yine bildiğimiz gibi. Tam bir takım oyuncusu. Son haftalarda ligde oynadığı oyun onu takımın en formdaki oyuncusu olduğunun ispatı niteliğinde. Robinho ve Kaka'ya gelince, Allegri onların iyi bir ikili olacağını söylediğinde çok haklıymış. Gol oluşumunda da bu ikilinin adı yazılı. Kaka sakatlıktan yeni çıkmış olmasına rağmen bu maça ne kadar iyi hazırlandığını gördük, sol kanattan eski günlerini hatırlatan dribblingler yaptı, bugün takımı adına en iyi isim oydu. Robinho attığı gol haricinde, ikinci yarının başında kaçırdığı çok net bir gol fırsatı yakaladı ama topu ıskalayınca golü de ıskalamış oldu.
   Lige kötü başlayan, Barcelona'dan alınan puan sonrası daha çok moral kazandı. Sakatlarında bir bir takıma dönmesiyle çok daha iyi bir Milan izleyeceğimiz kesin. Kaka'nın bu maçtaki ekstra performansı onları daha sonra ki maçlarda sırtlamasına yardımcı olacaktır.
   Barcelona, cumartesi akşamı Osasuna deplasmanından beraberlikle dönmüştü ve bu ligdeki ilk puan kaybı olmuştu. Messi de Kaka gibi son maçında son 20 dakika oynadı ve bu maça ilk 11'de başladı. Formsuz olmasına rağmen Messi ve Barcelona'nın yıllardır neler yaptığı apaçık ortada. Geçen sene burada aldıkları 2-0'lık şaşırtıcı mağlubiyetten sonra bu kez kazanmaya geldiler. Neymar'ın hala takıma tam uyum sağlayamamış olması, Pedro'nun kadroda olmaması Barcelona'nın hücum gücünü sınırlandırıyor. Tata en büyük hatayı Alexis'le oyuna başlayarak yaptı. Pedro, Constant'ın hatalarından çok iyi yararlanabilirdi. En önemlisi önde presi çok iyi yapıyor. Alınan bir puana üzülseler de gruplarındaki yeri belli olduğundan sıkıntı yaratmayacaktır. Belki konuşmak için erken amabu futbolla daha üst düzey takımlara karşı ne yapabilecekleri belirsiz. Son olarak bu maçta kim eksiz diye kendinize sormuşsunuzdur muhtemelen.
Jordi Alba'nın yokluğunda Adriano'nun varlığından sahadaki kimsenin haberi bile olmadı. Barcelona adına maçın en kötü ismi oydu.
   Grubun diğer maçında Celtic'in evinde ağırladığı Ajax'ı 2-1 mağlup etti.
Gruptaki bir sonraki maçta Milan Nou Camp'a konuk olacak, Ajax kendi evinde Celtic'i ağırlayacak.
 
   
  

    Maçın Adamları: Kaka ve Iniesta
  
    Hayal Kırıklığı: Adriano
 
    Kırılma Noktası: İkinci yarının başında Robinho'nun boş pozisyonda kaçırdığı gol





-------> Geniş Özet
   



19 Ekim 2013 Cumartesi

AS Roma 2 - 0 SSC Napoli 18.10.2013

   AS Roma : De Sanctis - Maicon, Benatia, Castan, Dodo - Strootman, De Rossi, Pjanic(Gol 45+3, 71 penaltı) - Gervinho(Ljajic 52.), Totti(Borriello 33.), Florenzi(Marquinho 81.)
   SSC Napoli : Reina - Maggio, Albiol, Britos(Cannavaro 45. ve 70. dk KK), Mesto - Behrami, Gökhan İnler(83. Dzemaili) - Callejon, Hamsik, İnsigne - Pandev(Higuain 68.)
 
   Milli maçlar için verilen aradan sonra Serie A'nın 8. haftasında ligde dolu dizgin ilerleyen Roma evinde Napoli'yi konuk etti. Maçı izleyenler arasında Maradona'da vardı.
   Bu maça kadar oynadığı 7 maçta kalesinde sadece 1 gol gören Roma, yıllar sonra Juventus'un lige en iyi başlangıç rekorunu egale etmek için sahada çıktı. Oynadığı son maçta Inter'i deplasmanda 3-0 gibi çok rahat bir skorla mağlup eden Roma'da keyifler yerindeydi. Maç öncesinde teknik direktör Rudi Garcia "Eğer Napoli'ye karşı galip gelirsek şampiyonluk için ciddi bir adım atacağız." dedi. Napoli evinde Sassoulo'ya kaybettiği iki puandan sonra çabuk toparlandı ve 2 maç üst üste kazandı. Onlarda namağlup ünvanlarını devam ettirmek için sahaya çıktı.
   Maç dengeli başladı, ilk 15 dakika genel olarak orta saha mücadelesiyle geçti. Napoli kontrataklarla, Roma topa sahip olup organize ataklarla ve uzaktan attıkları şutlarla gol aradı. Totti, Pjanic ve Strootmann gibi oyuncular varken bunu denemek pek mantıksız değildi. Maggio maça çok iyi başladı sağ taraftan ileriye destek verdi. 20 dakikada Totti'nin başlattığı atakta Florenzi'nin Gervinho'yu kaleciyle karşı karşıya bıraktığı pozisyonda Gervinho sol ayağıyla çok kötü bir vuruş yaptı ve topu auta yolladı. İnter maçında da olduğu gibi Totti maça en iyi başlayan isimdi, oynadığı süre içinde savunmasına olması gerektiğinden fazla destek verdi. Ne yazık ki  30. dakikada sakatlanarak yerini Borriello'ya bıraktı. Napoli'de topa sahip olduğu bölümlerde Hamsik'in yaratıcılığı ve Callejon'a atılan uzun toplardan ümit bekledi. 35. dakikada savunmanın arkasına atılan topta Pandev De Sanctis'le karşı karşıya kaldı, önce kalecinin elinden seken gole giden topu De Rossi büyük bir azimle takip ederek kornere yolladı ve golü engelledi. İlk yarının son dakikalarına girerken Britos omzundan sakatlandı ve yerini Cannavaro'ya bıraktı. Belki de bu maçın kırılma anı oldu. 25. dakikada kaleye yaklaşık 22 metrelik bir mesafeden faul yapan Cannavaro, o serbest vuruştan gol olacağını tahmin edememişti. Totti'nin yokluğunda topun başına geçen Pjanic 45+3'te deyim yerindeyse ağlardaki örümcek ağlarını temizledi, ilk yarı bu sonuçla sona erdi.
İkinci yarının hemen başında Totti'den sonra Gervinho'da sakatlandı ve yerini Adem Ljajic'e bıraktı. Bu bölümlerde topu Napoli'ye bırakan Roma geriye yaslandı ve kaptığı toplarla hızlı ataklar yaptı. Dirençli savunma ve orta saha hattını geçemeyen Napoli, son çare olarak oyuna Higuain'i soktu. Ljajic'in oyuna girmesinden sonra oyun daha çok hareketlendi. 69. dakikada savunmada kaptığı topla rakip yarı sahada sete dönen Roma, birkaç dakika paslaştıktan sonra yine Pjanic'in düzenlediği organizyondan penaltıyı aldı. Cannavaro yine oyuna girdikten sonra ilk yarının sonunda yaptığı faul gole mal olmuştu. Ve yine öyle oldu. Topun başında yine Pjanic geldi, kaleciyi ve topu ayrı köşelere yollayarak resmen bu maç burada biter dedi. Bu golden sonra geldi gittili bir oyun olmaya başladı. 10 kişiyle yüklenen Napoli arkada büyük boşluklar verdi. Bunu gören Rudi Garcia, Marquinho'yu oyuna aldı. Son dakikalara doğru oyunun temposu çok düştü ve maçın kazananı lider Roma oldu.
   Ligde 8'de 8 yaparak şampiyonluk yolunda adım adım ilerleyen Roma, Napoli galibiyetiyle taraftarını bir kez daha mutlu etti. Bunun yanında oynanan mükemmel oyunda bütün izleyenleri mest etti. Inter maçında da olduğu gibi aynı futbolu oynayarak ve kalesini gole kapatarak (De Sanctis'in büyük payı var.) liderliğini sürdürdü. Napoli açısından bakacak olursak namağlup unvanlarını korumak için çıktıkları maçtan elleri boş dönüyorlar. Benitez'in de maç içerisindeki vücut dilinden anlaşılacağı üzere oyundan hiç memnun değildi. Tüm yaptıkları Hamsik ve Mesto'ya topu verip pozisyon üretmelerini beklemekti. Benitez'in Higuain olmayınca bu tür katı savunmalara karşı ikinci bir planı olmadığını gördük.
   Roma takımının yaptığı doğrulardan bahsedecek olursak say say bitmez. Maicon'un hücuma ne kadar katkı sağladığı mı, De Rossi maç içinde hem stoper hemde ortasaha gibi oynaması mı yoksa Florenzi ve Gervinho'nun etkili kanat organizasyonları mı? Sezon başında geldiğinden beri sakat olan Maicon'un takıma dönüşü çok bariz belli oldu bu maçta. Sağ taraftan yaptığı akıl almaz dribblingler, çok kolay adam eksiltmeleri onun ne kadar kaliteli olduğunu bir kez daha kanıtladı. Strootman, De Rossi ve Pjanic 3'lüsüne ayrı bir paragraf açmak lazım. Tamamen hatasız bir maç oynadılar. İnanılmaz özverili oynadı hepsi. aynı dakika içerisinde rakip cezasahasında olan Strootman yine aynı dakikada kendi cezasahası çevresinde oluyor. Bu 3 oyuncununda "Box-to-Box" diye tabir ettiğimiz türden oyuncular olması Roma'yı her yönden çok rahatlatıyor adeta sigorta gibi. Son olarak Gervinho ve Florenzi'nin oyuna olan etkinliğinden söz etmeliyim.
Oyunda kaldığı süre içersinde Gervinho savunmayı perişan etti, birde gol pozisyonuna girdi ama farklı auta gitti şutu. Florenzi henüz 22 yaşında, hafta içinde Ermenistan'la oynanan maçta ilk milli golünü attı. Maicon'la sanki yıllardır beraber oynuyor gibi iyi anlaşıyorlar ve bireysel olarak çok yetenekli bir oyuncu.
   Napoli'de birkaç oyuncu dışında diğer oyuncular vasatı aşamadı. Maça iyi başlayan Maggio ikinci yarıda sahada hiç yoktu, Mesto'yu sürekli rakip yarı sahada gördük. Takımın kaptanı Hamsik, topla buluşabilmek için hep orta sahaya hatta savunmaya doğru yöneldi, oyun içinde hatırlanacak bir hareketi yoktu, bu maçta vasatın altında kaldı. Tabi birde Cannavaro var ki maçın skoru belki de Pjanic'ten daha çok etkiledi. Yediği iki sarı kartta da takımı kalesinde golü gördü, gördüğü kırmızı kartla bir sonraki haftada takımını yalnız bırakacak.
   Görevinin ilk yılında, Roma'nın 13 yıldır hasreti olduğu Serie A'yı kazanmak için bu kez çok iddialı Rudi Garcia. İlk sekiz maçında puan kaybetmeden hatta ve hatta kalesinde tek bir gol görerek, şampiyonluğun en güçlü adayı olan Juventus'un bu hafta deplasmanda Fiorentina''yla oynadığı maçtan bir puan kaybı bekleyecekler. Napoli'nin bu maçtaki yenilgiye rağmen kadro kalitesiyle onlarda şampiyonluk kovalacayak. Ama şuan itibari ile ligin ve hatta Avrupa'nın en formda takımı Roma. Bu sezon Serie A'daki şampiyonluk yarışı çok kızgın olacak gibi gözüküyor.

   Maçın adamı: Buraya tek bir oyuncu yazmak oldukça zor ama skor hanesine adını iki kez yazdıran Pjanic'i yazarsak bir sorun olmaz sanırım.

   Kırılma anı: Berabere giden maçta ilk yarının son saniyelerinde frikikten gelen gol.
   Hayal kırıklığı: Paolo Cannavaro

   -------> Maç Özeti


 

16 Ekim 2013 Çarşamba

Türkiye 0 - 2 Hollanda 15.10.2013

   Abdullah Avcı'nın istifası, Fatih Terim'in tekrar göreve getirilmesi ve ardından alınan peş peşe 3 galibiyet. Grupta hiç şansı gözükmeyen Milli Takımımız teknik direktör değişikliği sonrasındaki aldığı ivmeyle Hollanda maçına mucizeyi yaratmak için çıktı. Ancak ne yazık ki onlarında çok formda bir zamanına denk geldik. 4 Gün önce oynadıkları Macaristan'a 8 atarak bize de inceden(!) mesajı yolladılar.
  Karşılaşmanın 11'lerine baktığımızda bizim tarafımızda biri zorunlu 2 değişiklik vardı. Muhtemelen Robben'e önlem almak için olacak ki Töre'nin yerine Olcan'ı oynatarak daha defansif bir kanat kullandı Terim. Sarı kart cezalısı Caner ise en formda ve en lazım olduğu zamanda takımını yalnız bıraktı. Hollanda kadrosundaki en belirgin değişiklik Strootmann'ın olmayışı gibi gözüküyordu. Ama Clasie onu bu maçta hiç aratmadı.
   Karşılaşmaya etkili başlayan Hollanda golü çok erken ve hiç beklenmedik bir şekilde buldu. Gereksiz bir faulün ardından Robben'in orta keserek attığı gol henüz başlangıçta moralleri bozdu. Golden sonraki 15 dakikada iki takımda karşılıklı birkaç pozisyon buldu. 25. dakikadan ilk yarının sonuna kadar var gücüyle saldıran milli takım çok kez önemli pozisyonları harcadı. Üst üste kullanılan kornerler, Arda'nın etkinliğinin artması orta sahada kazanılan toplarla çok önemli pozisyonlar bulduk. Bir iki kontra haricinde de pozisyon vermedik. Hasan Ali'nin çizgiden kestiği ortada Umut golü atamadı ama ileride çoğalma konusundaki bir artımızı görmüş olduk. Sol bek çizgiden orta açarken ters tarafta ceza sahasına giren sağ bek Gökhan'dı. Hollanda'nın sol açığı Lens bugün gerçekten harika bir oyun oynadı. Son zamanlarda Ribery'den görmeye alıştığımız savunma-hücum bağını çok iyi kurdu ve Arda'nın bir pozisyonunda mutlak golü engelledi. Bulduğumuz pozisyoları gole çeviremeyince soyunma odasına 1-0 geride gittik.
   İkinci yarıya çok etkisiz olmasından dolayı olacak ki Van Persie yerine Fenerbahçeli Kuyt'ı oyuna alındı. Fatih Terim bu değişikliğe ikinci yarının başında yanıt vermedi.
   Taraftarı arkasına alarak ikinci yarıya istekli başlayan Milli takım, Sneijder-Kuyt iş birliğiyle gelen gol tüm oyun planımızı bozdu ve dağıldık. Sneijder'in ilk yarıda oynadığı oyun ve pozisyonlarla gol atacağının sinyallerini vermişti zaten. Gol vuruşu da eski günlerini hatırlatır cinstendi. Goldeki en önemli hata Semih'in kademede bekleyip takım arkadaşı Sneijder'e yeterince yakın oynamamasıydı. Geride kalınca tek hareketle oyundan düştü. Golden sonra iyice dağılan milli takımımız bilinçsiz ataklar yapmaya çalıştı. Hollanda topu ayağına aldı kendi çaldı kendi oynadı. Orta sahada sayıca üstünlüğün farkını sahaya yansıttılar. Fatih Hoca'nın orta sahanın gerisinde basma planı hiç işlemedi. Orta yuvarlaktan Fer ve Clasie'nin yaptığı servislerle kanatlar çok iyi beslendi.
   Fatih Terim Gökhan Töre hamlesinde geç kaldı gibi gözükebilir ama ikinci yarının hemen başında yenilen gol planları bozdu. 56. dakikada yaptığı değişikliklerle oyuna biraz ortak olduk. Olcay son tercihleri iyi kullanamamasına karşın sol kanada hareketlilik getirdi. Töre girince Gönül'ün de etkisi arttı ilk yarıya göre. Daha sonra da Cenk'i oyunu olarak hücumda sayıca gözle görülür bir artış gösterdik pozisyonlar bulduk ama şutların kaleye gitmesine savunma izin vermedi. Maçın kalan kısmında orta sahalar boşaldı hızlı ataklar sıklaştı. İki takımda bitirici vuruşlar yapamadı.
   Maçı ve Dünya kupası umutlarımız bu maçla beraber suya düştü. Hollanda ise Dünya Kupasında seri başı olma şansı arttı..
   Bu maçta özellikle değinmek istediğim oyuncu Wesley Sneijder. Sezona Galatasaray'daki hazırlık maçlarındaki süper bir performansla başladı. Ama ligde kendini gösteremedi. Van Gaal'in onunla ilgili açıklamaları onu hırslandırmış olmalı ki bugün gösterdiği performansla sahada en çok yaratan oyuncuydu. Takımının tüm hücum organizasyonlarını o gerçekleştirdi. Ayağına gelen hiçbir topu ezmedi ve maçın kırılma noktası olan 2. golü atarak Türkiye adına fişi çekti. Mancini'nin gelişiyle kulübünde de takımdaki yeri olum anlamda değişecektir. Formunu tam anlamıyla yakaladığında biliyoruz ki neredeyse "tek başına" Brezilya'yı bile eleyebilir.
   Milli takımımız Fatih Terim geldikten sonra iyi bir hava yakaladı. Bu turnuvayı zaten Abdullah Avcı döneminde kaybetmişti Türkiye. Son zamanlardaki turnuvaları ıskalama geleneğimiz devam etti ve yine bir sonraki turnuvaya diyerek geçiştiriyoruz. Bugün Türkiye'nin oyununundan söz etmek istiyorum. Öncelikle Volkan'ın yerine Tolga veya Onur'un geçmesi herkes için daha iyi olacaktır. Savunmamızın yavaş yavaş oturduğunu düşünüyorum ancak bir Caner'in eksikliğinin de bu kadar çok hissedilmemesi lazım. Arda'nın önderliğindeki orta saha emin ellerde. En bariz eksikliği forvet. Bu da maç içinde teknik direktörü çok zorluyor hamle anlamında. Eksikler tamamlandığı zaman daha geniş ve oturmuş bir kadroyla, bir sonraki turnuvaya...

   Maçın adamı: Wesley Sneijder
   Kırılma anı: 47. Dakikada gelen Sneijder'in golü
   Hayal kırıklığı: Selçuk İnan ve Burak Yılmaz

   -------> Maçın Özeti

12 Ekim 2013 Cumartesi

Portekiz 1 - 1 İsrail 11.10.2013

   Brezilya 2014 yolunda E grubu mücadelesinde Portekiz evinde İsrail'i ağırladığı maçta 1-1'lik skorla bir puana razı oldu.
   Maç öncesinde Meireles ve Bruno Alves'in eksikliği konuşulsa da, Ronaldo'nun varlığı bütün eksileri kapatacak güçtü bir faktördü. Portekiz maça hızlı başladı, ilk 10 dakika geçildiğinde net gol pozisyonu olmasa bile birçok atak organizasyonu yaptı. Özelikle kanatları etkili olarak kullanan Portekiz takımı, kanat oyuncuları ve beklerin bindirmeleriyle birçok orta denedi. Topa sahip olan, rakibine üstünlüğüne kabul ettiren taraf olan Portekiz, 27. dakikada golü Ricardo Costa ile buldu(Önce Pepe olarak gösterilen gol sonradan Ricardo Costa'ya yazıldı). Yine derin bir ortadan gelen pasla arka direkteki Ricardo Costa düzgün bir vuruşla topu ağlara gönderdi.
   İlk yarı sonuna dek Portekiz çok baskı yapmasa da, topu ayağında tutmayı bildi ve birçok hücum organizasyonu denedi. Birkaç kez sağ kanattan ve uzun toplarla pozisyon arayan İsrail çok varlık gösteremedi. İkinci yarıya konuk İsrail takımı oldukça önde başladı. Savunma çizgilerini neredeyse orta sahaya kadar çekip, topu Portekiz yarı sahasında oynadılar, ancak bu 10 dakikalık süreçte golü bulamadılar. Takip eden dakikalarda topa sahip olan taraf yine Portekiz'di. İlk goldekine benzer bir ortada topu kafayla ağlara gönderen Hugo Almeida'nın golü ofsayt gerekçesiyle sayılmadı. Portekiz ortadan atak yapmakta zorlandıkça kanatlara döndü ve birçok orta organizasyonu, seken toplardan gelen birçok korner fırsatı yakaladı. İsrail takımı kapalı oyunuyla skoru uzun süre 1-0'da tuttu ve dakika 84'te Ben Basat kalecinin resmen "hediye" ettiği bir topla, bu hatayı değerlendirerek eşitliği sağladı. Kalan dakikalarda baskı kurmaya çalışan Portekiz golü bulamadı. 90. dakikada Ronaldo'nun 18-19 metreden kullandığı frikik taraftarı heyecanlandırsa da Ronaldo gol hanesine adını yazdıramadı. Bu sonuçta Portekiz liderlik şansını mucizelere bıraktı. Bir sonraki maçta Rusya'nın farklı yeniliğ, Portekiz'in farklı kazanması gerekiyor, ancak bu da mümkün gözünmüyor.
   Portekiz'in puan kaybına rağmen artılarına gelince; maç boyunca sabırlı, organize bir şekilde futbol oynayan Portekiz'in oyun mentalitesini olumlu buldum. Oyuncular başıboş oynamıyorlar. Savunmanın ortasında Ricardo Costa ve Pepe, Bruno Alves'in yokluğuna rağmen neredeyse katasız oynadılar. Bekler Antunes ve Almeida sık sık ileri çıkıp kanat oyuncularına destek oldular, çoğu pozisyonda da ortaları bu oyuncular açtı. Orta sahada, oyundan çıkana dek Veloso iyi bir oyun sergiledi. Pepe ile birlikte oyun kurma görevi ona düştü bu maçta. Diğer ortasaha oyuncuları Joao Moutinho ve Ruben Michael birkaç pozisyon üretmeleri dışında vasatı aşamadı. Takım olarak genel problem, topu ortadan taşıyamamak, Ronaldo'yu besleyememek ve kenel olarak Ronaldo'yu kullanamamak oldu. Takımın organize olması ve bilinçli oynaması güzel ama elinizde Ronaldo gibi bir koz varken onun üstünden oynamak da çok kötü bir fikir olmasa gerek. Ronaldo çok çabaladı, çok koşu yaptı ama istediği pasları alamadı. Birçok atak organizasyonunda takım arkadaşları pas tercihlerini ondan yana kullanmadılar(kasıtlı vermediler anlamına gelmesin) ve katı İsrail savunmasının arasında Ronaldo kayboldu.Birkaç kontratak pozisyonunda hızıyla etkili olmaya çalışsa da, Ronaldo da vasatı aşamadı. Nani ve Almeida'ya gelince, Almeida görevini yerine getirmeye çalıştı, savunmayla iç içe oynadı, topları indirmeye ve arkası dönük oynamaya çalıştı, yandan gelen ortalara birkaç kez iyi yükselse de golü bulamadı. Bir pozisyonda golü buldu ama onda da ofsayta takıldı. Nani ise gecenin hayal kırıklığı oldu. Kanat organizasyonlarında orta açmak yerine topla oynamayı tercih etti. Ne takıma verimli paslar verebildi, ne de bireysel yetenekleriyle fark yarattı. Sağ kanatta adeta kayboldu, ayağına gelen topları da cömertçe harcadı. Son dakikalarda rölantide giden maçta Portekiz takımı kalecisi Rui Patricio yaptığı büyük pas hatasıyla İsrail'e bir puanı kendi elleriyle verdi.
   Portekiz takımı ortasahanın ortasında dikine gidebilecek bir  oyuncunun eksikliğini aradı. Zaman zaman Veloso, zaman zaman moutinho'yla pozisyon üretmeye çalışsa da, iki oyuncu da defansif oynayan İsrail takımının safları arasında kayboldu. Meireles'in varlığı muhtemelen orta sahada olumlu bir etki yapacaktır. Portekiz'in çok üst düzey olmasa bile iyi ve yeterli bir takımı var Buna rağmen özellikle skor üretmekte zorlandıları maçlarda mentalitelerini biraz değiştiriğ iyice Ronaldo üstünden oynamalılar. Bu maçta hiç etkili pozisyona giremeyen Ronaldo'nun neleri değiştirebileceğini hepimiz biliyoruz. Bugün hayak kırıklığı yaratsa da, Portekiz eksiklerini giderip, formda bir Ronaldo'yla Brezilya'ya gidip kupanın iddialı ekiplerinden biri olacak güçte.

   Hayal kırıklığı: Nani

   -------> Maçın Özeti

7 Ekim 2013 Pazartesi

Juventus 3 - 2 AC Milan 06.10.2013

   İtalya'nın gerçek derbisinde Juventus Arena'da Juventus ve Milan buluştu. Çarşamba günü Şampiyonlar liginde Galatasaray'a kaptırılan 2 puandan sonra Juventus'un mutlak bir galibiyete ihtiyacı vardı. Milan cephesinde de sezon başından beri süre gelen sakatlar kervanı bugünde oldukça dolgundu. İlk maçında sakatlanan Kaka, Ajax maçında sakatlanan Balotelli, Pazzini ve El Sharaawy. Bu derbiye en azından 1 puanı almak hedefiyle çıktılar sahaya.
   Sahaya sürülen 11'lerde en çok şaşırdığım tercih Pogba'nın kadroda olmayışıydı son Galatasaray maçında takımının en iyilerindendi. Buna karşılık Allegri, elindeki kadronun en iyisini sahaya sürdü.
  Santrayla beraber ani bir baskı yapan Milan, Juventus'un da konsantrasyon kaybından yararlanarak henüz 18. saniye iyi bir organizasyon sonucu Muntari ile 1-0 öne geçti. Ancak Milan takımı maçın devamında bu performanstan oldukça uzak kaldı. İlerdeki topları kullanamayışını oyun kurucu eksikliğine bağlıyorum. Dakika 10 civarında Juventus baskıyı arttırdı, direkt kaleye akınlar gerçekleştirdi. 14. dakikada Tevez'in yayın hemen üzerinde aldığı faul, Milan'a çok pahalıya patladı. Yıllardır oynadığı takıma karşı enfes bir frikik golü attı Pirlo.
  Bu sezon çoğu Milan'ın çoğu maçında olduğu gibi ilk yarı eşitlikle sonuçlandı. İkinci yarı başlarken iki teknik adamda değişiklik yapmadan devam etti.
  İkinci yarının 10 dakikasında Conte, bu maçta vasatı aşamayan Padoin'in yerine son haftaların formda ismi Pogba'yı sahaya sürdü. Oyunu yavaş yavaş hareketlendiren Pogba, Tevez ve Pirlo üçlüsü rakibi kendi sahasına hapsetti. Juventus skoru bulamayınca bulduğu pozisyonları kolayca harcayan Quagliarella çıktı ve yerine Atom Karınca Giovinco girdi. Girmesiyle beraber yakaladığı ilk pozisyonda Milan savunmasını süründürerek golü attı. Milan ikinci yarıda hiçbir etkili hücum organiyasyonu yapamadı. Belki de Emmanuelson'u oyuna alıp kanat organizasyonları yapmayı deneyebilirdi ama geriye de düştükten sonra pek şansı kalmadı zaten. Oyunu domine eden Juventus topu çok rakip yarı sahada çok rahat kullandı. Hele ki birde Pirlo'ya sahip olunca Milan'a hiçbir şans vermediler. Oyunu soğutması, paslarındaki isabet ve takıma yaptığı liderlik maçı kazandırdı desek yerinde olur. Dakika 75 olduğunda topun başında yine Pirlo vardı. Frikikte tam çataldan oyuna dönen topu Chiellini tamamladı. Taraftarların Pirlo tezahüratları eşliğinde maçı bitiriyordu Juventus.
   Dakia 90'da yine bu sezon klasikleşen son dakika golünü atan Muntari son dakikalarda takımına umut verse de tecrübesiyle 3 puanı hanesine yazdırdı Juventus.
   7 hafta sonunda 8 puan alan Milan çok zorlu bir dönemden geçiyor. Sakatların dönmesiyle tekrar yukarılara çıkacaklardır. Juventus için Roma'nın puan kaybı yapmadan geçtiği haftada puan kaybetmemek çok önemliydi. Bu sonuçla birlikte Conte yine kendi sahasında Allegri'ye geçit vermemiş oldu.

   Maçın Adamı: Pirlo, Dün Totti'nin gösterdiği performanstan sonra bugünde Pirlo takımına galibiyeti getirdi. Bu tip bir oyuncuyu bu seviyede izlemek çok büyük bir zevk!
   Kırılma Anı: Pogba'nın oyuna girmesi ve Mexes'in çok gereksiz kırmızı kartı
   Hayal Kırıklığı: Matri. Eski takımına karşı çok etkisiz kaldı. Juventus savunması hiç zorlayamadı.

   -----------> Maç Özeti

6 Ekim 2013 Pazar

Internazionale 0 - 3 AS Roma 05.10.2013

   7. Haftada Inter Giuseppe Meazza'da Avrupa'nın en formda takımlarından Roma'yı ağırladı. Rekabetteki son yıllarda Roma üstülüğü ve form grafiklerine bakıldığında maç öncesi favori Roma'ydı.
   Inter taraftarını da arkasına alarak maça hızlı başladı. Topa sahip olup kısa paslarla Roma takımını yormaya çalıştılar. Ancak bunu yapabilecek kadar hızlı top çeviremediler ve Roma'nın 2. bölgedeki presi inanılmaz iyiydi. 37'lik Totti belki de sahada olduğu sürede en çok koşan oyunculardan biriydi. Sabırlı oynayan Roma kontrataklarla gol bulmaya odaklanarak oynadı. Henüz ikinci atağında ceza sahasına bile girmeden Gervinho'nun getirdiği topla yay civarında topla buluşan Totti, kontrol bile etmeden kaleye adeta bir mermi gibi vurdu ve eşitliği bozdu. Aynı oyununa devam eden Inter golün ardından baskısını sürdürürken, Guarin'in muhteşem şutuna bu kez direk izin vermedi. Gervinho ve Florenzi'nin kapılan toplardan sonraki ani dribblingleri ile Inter savunması çok yıprandı. Öyle ki dakikalar 40'ı gösterdiğinde Gervinho cezansahası içerisinde yerde kaldı hakem penaltı noktasını gösterdi. Topun başına "O" geldiğinde gol olacağından kimsenin şüphesi yoktu ki lig tarihindeki 230. golüne imzasını attı Totti.
   Maçın kırılma noktası ise devre arasına bir dakika varken Roma'nın 4'e 4 geldiği pozisyon oldu. Strootman'ın pasında sağ çaprazda topla buluşan Florenzi düzgün bir vuruşla topu köşeden ağlara gönderdi. İlk yarının en etkisiz iki ismi kesinlikle Jesus ve Pereira'ydı. Sahada sadece gölgeleri vardı sanki.
   İkinci yarıya Icardi'yi oyuna alarak başladı Mazzari. Ama bu da Roma savunmasını açmaya yetmedi. 3 puanı cepte gören Roma, kendini çok zorlamadan maçın temposunu yavaşlattı. 71. dakikada Ranocchia'nın golü ofsayta takıldı. Inter kalan dakikalarda baskıyı arttırsa da golü bulamadı ve kendi evinde mağlup oldu.
   Sezona fırtına gibi giren Roma 7'de 7 yapmasının yanında kalesinde sadece "1" gol gördü. Bu galibiyetle beraber diğer şampiyonluk adayları olan Juventus ve Napoli'ye mesaj gönderdi.
   Inter ise taraftarını üzmeye devam etti. 7 gollü Sassoulo galibiyetinden sonra geriden gelerek kazandıkları Fiorentina maçlarında aldıkları 6 puanla taraftarını arkasına aldı. Ama bu maçla beraber son iki haftada sadece 1 puanı hanesine yazdırabildiler. Mazzari'nin koltuğu sallantıda.

   Maçın Adamı: Francesco Totti, Roma forması ile ligde attığı tam 230. golü attı bugün. Sahada sarf ettiği eforla adeta genç oyunculara nazire yaptı. Attığı iki golle maçın adamı olmayı fazlasıyla hakediyor!
   Hayal Kırıklığı: Rodrigo Palacio, sahada neredeyse hiç yoktu. Cassano'nun gidişinden sonra ondan olan beklentilerde arttı. Bugün performansı tam bir hayal kırıklığı.
   Kırılma Anı: İlk yarının bitimine sadece bir dakika varken yenilen gol Inter'in umutlarını alıp götürdü.

Levante 2 - 3 Real Madrid 05.10.2013

   Geçtiğimiz hafta sonu evinde ezeli rakibine kaybettiği maçtan sonra mutlak galibiyete ihtiyacı olduğu bir maça çıktı Real Madrid. Bu maçta da geçen seneki deplasman fobisinin hala devam ettiğini ve Levante'nin sahaya galibiyet parolasıyla çıktığını gördük.
  Real Madrid'de sakat olan Bale ve Alonso bu maçın kadrosunda yine yer almadı. Ancelotti'nin ilk 11 tercihleri yine çok tartışacak cinstendi. Kopenhag'a karşı muhteşem bir oyun ortaya koyan Marcelo yerine Coentrao'nun sahada olması oldukça şaşırtıcıydı. Aynı şekilde Carvajal yerine Arbeloa.
  İlk dakikalar karşılık fauller sebebiyle oldukça sık durdu. Oyunun başlarından itibaren dağınık oynayan iki takım kameramanı oldukça çok yordu ilk yarıda. Real Madrid yine bu maçtada oyun kurucu eksikliğini çok büyük hissetti. Mesut'tan sonra alınan Isco tam olarak o bölgenin oyuncusu değil. Ronaldo ve Benzema'yı besleyen oyuncu olmayınca bu ikili oldukça etkisiz kaldı. Hücumda birlik olmadığı gibi savunmada da oldukça büyük boşluklar oluştu. Diawara, savunmanın arkasına yaptığı koşularla Varane'yi yıprattı. Ilk yarının sonlarında Real Madrid bastırsa da golsüz eşitlikle ilk yarı sona erdi.
   Oyunu kendi istediği sürdüren Levante ikinci yarının ilk 10 dakikasında Real Madrid'in kalesine gönderdi. Hızlı gelişen atakta Diawara takımını 1-0 öne geçirdi. Golden hemen sonra ileri çok adamla yerleşen Madrid, Marcelo'nun da oyuna girmesiyle daha dominant bir futbol sergilemeye başladı. Birkaç dakika içinde Ramos'un artık klasikleşen kafa golüyle eşitlik sağlandı ve Isco yerine Morata oyuna dahil oldu. Karşılaşmada sonra dakikalara girilirken Lopez ve savunmanın hatasıyla El-Zhar tekrar takımını öne geçirdi. Sonradan oyuna giren Morata cezasahasında kendini unutturunca Real Madrid'in ruhu tekrar canlandı. Dakikalar artık 90+4'ü gösterirken takımın SüperStarı ipleri eline aldı ve takıma 3 puanı getiren golü ağlara gönderdi. 
   Levante'nin dikkat çekici olan isimleri El-Zhar ve Diawara oldu. Takımlarına puan getiremeseler bile sonraki maçlar için taraftarlarına mesaj gönderdiler. Son 5 haftada alınan 6 puan onları orta sıralarda tutmak için yeterli oldu. Önümüzdeki hafta Celta Vigo deplasmanında alınacak puanlar onlar için çok önemli. 
  Real Madrid Mesut'u ve Alonso'yu hala mumla arıyor. Hücum organizasyonlarındaki düzensizlik gol sıkıntısını oluşturuyor. Sergio Ramos'un insanüstü performansını da es geçmek istemiyorum. Geriye düştükten sonra savunmadaki tek adam oldu, takımını tekrar ateşleyen golü attı. Bir savunma oyuncusundan daha fazlasını isteyebilir miyiz? 
  Son dakikadaki Ronaldo mucizesi olmasaydı Ancelotti'nin buradaki geleceği tehlikeye girer miydi bilmiyorum ama Alonso geri dönünce takımın tekrar bir makine düzenine gireceğini görebiliyorum. Milli maçlardan sonra Malaga, Barcelona ve iki Juventus maçıyla zorlu bir döneme girecek Real Madrid'de neler olacağını hep birlikte göreceğiz.


   Maçın Adamı: Sergio Ramos
   Hayal Kırıklığı: Fabio Coentrao

Bayer 04 Leverkusen 1 - 1 Bayern München 05.10.2013

   Maçtan yaklaşık bir saat önce Dortmund'un Gladbach deplasmanında puan kaybetmesiyle beraber iki takımında haftayı lider kapatma şansı bulunuyordu. Maça Bayern'i geçen sene ligde devirebilen takım unvanı ile çıktı Leverkusen. Bayern ise hafta arasında City galibiyetinden verdiği moralle sahaya çıktı.
   Maçın hemen başlarında topu ve oyunun hakimiyetini eline alan taraf tahmin edebileceğiniz gibi Bayern'di. Thiago ve Martinez'in sakatlıklarından dolayı önlibero oynattığı Lahm sayesinde ortasahadaki pas yüzdesi arttı ve savunmadan çıkarken takımını rahatlattı. Leverkusen topu rakibine bırakıp geri yaslandı ve hızlı çıkışlarla gol aradı.
   Robben'i bu maçta kenarda başlatan Guardiola formayı Shakiri'ye verdi. Rafinha-Shakiri kanadından istediği verimi alamayınca ağırlıklı olarak soldan yüklendiler. Ribery'nin özel çabaları ve Alaba'nın inanılmaz hücum gücü ile birleşince Leverkusen sağ kanadı yol geçen hanına döndü. Müller'in kaçırdığı iki net pozisyon sonrası resmen gol geliyorum dedi. Dakika 30'u gösterdiğinde perdeyi Kroos açtı. Ribery'nin muhteşem çalımlarından sonra adeta Kroos'a "al da at dedi." Ancak sevinci çok sürmedi Bayern'in. Daha bir dakika dolmadan Sidney Sam'in açtığı ortada Neuer'in "Petr Cech hatası" yaparak golün hazırlayıcısı oldu. 10 kişi ile kendi ceza sahası çevresinde yoğunlaşan Leverkusen ilk yarıda başka pozisyon vermedi.
   İkinci yarı da ilk yarının bir kopyası gibiydi. İlerde tek başına Boateng ve Dante ile mücadele eden Kiessling bir kez daha ne kadar çalışkan bir forvet olduğunu kanıtladı. Leno'nun gayretleri sayesinde kalesini gole kapatan Leverkusen, kapılan topları Sam ve Kiessling'e aktarmaya çalışarak bir yandan golü kolladı.
Guardiola'nın Robben hamlesi çok geç geldi. Bu hamleden sonra oyuna hareketlilik kattı buna karşılık olarak Sami Hyppia'nın Son Heung-Min hamlesi bir tehdit niteliğindeydi. Götze ve Mandzukic değişiklikleri beklenen katkıyı veremedi. Son dakikalarda tüm oyuncularıyla yüklenen Bayern, 90+1'de Son'un tek kişilik resitali ile elindeki 1 puanı da kaybedebilirdi.
   Bu sonuçla Leverkusen, Dortmund'la puanlarını eşitlerken, Bayern ait olduğu liderlik koltuğuna tekrar oturdu. Bakalım önümüzdeki haftalarda onları oradan indirecek bir güç çıkacak mı? Ama Guardiola bugün yaptığı gibi tarzının dışına hiç çıkmazsa 3 puan yerine 1 puan alacağı çok hafta olacaktır.

   Maçın Adamı: Sidney Sam
   Hayal kırıklığı: Thomas Müller
   

   Maçın golleri