Sayfalar

21 Şubat 2014 Cuma

Şampiyonlar Ligine Doğru (Son 16) | Part 1


    Gruplarda oynanan son maçların üzerinden yaklaşık iki ay geçti. Bu süre zarfından, ikinci tur eşleşmeleri kuralar sonucunda belli oldu. Geçtiğimiz sezonun şampiyonu Bayern Münih geçen sezon olduğu gibi, ikinci turda Arsenal ile eşleşti. Temsilcimiz Galatasaray, Mourinho'nun Chelsea'si ile eşleşti. Artık son 16'ya girilirken takımların son durumlarını ve eşleşmeleri mercek altına alacağız.

   Bayer Leverkusen - Paris Saint-Germain


   Bildiğiniz gibi Almanya Bundesliga'da son iki yıldır hakimiyet Bayern'in elinde. Sakatlıklar yüzünden İlkay ve Piszczek gibi oyuncularını uzun süre oynatamayan Dortmund'un performansı oldukça düşük bu sezon. Bu fırsattan yararlanmak isteyen Leverkusen ligde hali hazırda ikinci sırada. Almanya Kupası çeyrek finalinde Kaiserslautern'e kaybedip elendiler. PSG tarafında ise moraller yüksek. Monaco'yla arasındaki farkı 5 puanda tutuyorlar ligde. Şampiyonluk yolunda avantajlı durumda. Geçtiğimiz sezon Messi'ye boyun eğen PSG bu sefer yatırımlarının karşılığını Avrupa'da almak istiyor. Leverkusen ise Barça faciasının ardından bu sefer çeyrek finali görmek istiyor. Kariyerinde Şampiyonlar Ligi kazanmayan İbrahimoviç de bu yoldan finale gidebileceklerine inanıyor.

Eksikler
Emre Can (Cezalı)
Stefan Reinartz (Sakat)
Robbie Kruse (Sakat)
Edinson Cavani (Sakat)
Christophe Jallet (Sakat)

   Paris Saint-Germain maçın ve turun favorisi. Leverkusen'in bu turdaki şansının yükselebilmesi için evindeki maçı mutlaka kazanması gerekiyor.

   Leverkusen evinde iyi bir performans sergiliyor ancak gol sıkıntısı var. PSG de aynı şekilde deplasmanlarda zaman zaman gol sıkıntısı yaşayabiliyor. Leverkusen'in önünde zorlu Schalke maçı var, öte yandan PSG evinde Valenciennes'i 3-0'lık skorla mağlup etmeyi başardı.

   Kilit oyuncular


Stefan Kiessling



   Bu sezon attığı 14 golle takımının en golcü oyuncusu durumunda. 24 yaş ortalamasına sahip olan takımda 30 yaşıyla en tecrübeli isimlerden biri. Arkadaşlarına yapacağı top servisleri ve ilerde yapacağı presle takımına öncü olacak. Leverkusen'in PSG'ye karşı en etkili kozu tabii ki o olacak.

Zlatan İbrahimoviç



   Zlatan İbrahimoviç her zaman olduğu gibi spektekülar goller atmaya devam ediyor. Ancak PSG son zamanlarda deplasmanlarda gol yollarında etkisiz. Cavani'nin yokluğunda gol yükünü o çekiyor genel olarak. Gittiği her takımda şampiyonluklar kazanan İbra, eksik madalyasını tamamlamak istiyor. Bu yolda takımının da ona çok fazla ihtiyacı var.

  Tahmin

   Fransa'ya avantajlı bir skorla dönmek isteyen PSG'nin deplasmanda oyuna hükmedebileceğini düşünmüyorum. Genelinde orta saha mücadelesi şeklinde geçeceğini düşündüğüm karşılaşmada çok gol sesi çıkmaz.

   Manchester City - Barcelona


   Oynanacak 8 karşılaşmanın içinde en çok merakla bekleneni tabii ki bu maç. İçerde-dışarda tüm rakiplerine gol yağdıran City'nin karşısında en az onlar kadar gol atan Barcelona var. Özellikle evinde rakiplerine çok büyük üstünlük kuruyor iki takımda, her ne kadar ikisi de son maçlarında evlerinde mağlup olsalar da. Golcü kimliğiyle öne çıkan iki takım arasında eşleşme büyük heyecana sahne olacak.

Eksikler

Sergio Kun Agüero (Sakat)
James Milner (Cezalı)
Fernandinho (Sakat)
Jonathan dos Santos (Sakat)

   Gruplarda Pellegrini matematiğinin kurbanı oldu, son maçta eline geçen liderlik şansını değerlendiremedi. Bayern'e atacağı bir gol ikinci tur rakibini değiştirebilirdi. Agüero, Negredo ve Yaya Toure'nin istikrarlı futbollarıyla gruplarda zorlanmadılar. Diğer tarafta H grubundan çıkmayı kuralar çekilirken garantileyen Barcelona 13 puanla gruptan lider çıktı. Deplasmandaki performansları çok içici değildi, Milan'a karşı beraberlik ve Amsterdam deplasmanındaki mağlubiyet onların puan kayıpları oldu.

   City son bir haftadır geçtiğimiz 2-3 haftaya göre büyük bir düşüş yaşadı. Bundaki asıl etken Mourinho ve sakatlanan Agüero tabii ki. Oynadıkları son iki maçta gol atamadılar üstelik biri, ilk maçta 7-0 yendikleri Norwich City'ye karşı. Pellegrini yaptığı açıklamada, Fernandinho ve Agüero'nun Chelsea(FA Cup) ve Barcelona maçlarında oynayamayacağını açıkladı. Agüero'nun eksikliği çok büyük bir dezavantaj oluşturuyor, Barça savunmasını darmadağın edebileceğini hepimiz biliyoruz. İlk maçta Etihad'a konuk olacak Barcelona ise oynadığı son üç maçında  2012 yılından esintiler sunan muazzam futbolunu uzun zaman sonra sahaya yansıttı. Tabi Messi'nin dönüşü de buna büyük katkı sağladı. Xavi ve Daniel Alves de son maçlarda mükemmel oynadılar. İki takım içinde bu sezonun en zorlu maçı olacağı kesin salı günü oynanacak karşılaşmanın.

   Kilit oyuncular

Yaya Toure





   Agüero'nun yokluğunda hücumda takımına liderlik yapacak. Barça'ya karşı orta sahayı ele geçirmek bir o kadar zor ve önemli. Asıl görevi bunu sağlayabilmek. Görevini ne derece iyi yapacağı takımının kaderini belirleyebilir.

Lionel Messi





   Messi sakatlık dönüşünde muhteşem performanslar sergilemeye devam ediyor. Real Sociedad'a attığı gol biraz şansının yardımıyla başladı, inanılmaz bir son vuruşla iyi bitirdi. Gruplarda attığı 6 golle Ronaldo'nun 3 gol arkasında. Messi'nin böyle bir rekabetçi kişiliği yok ama yine de gol krallığında da yükselmek isteyecektir bu maçla birlikte.

   Tahmin

   Bol gollü bir karşılaşma olacağını tahmin ediyorum, taraf bakımından da bu sezon evinde muhteşem işler yapan City'nin bu maçta taraftarıyla birlikte, galibiyete yakın taraf olduğunu söyleyebilirim her ne kadar Agüero oynamasa da.

   Arsenal - Bayern Münih


   Arsenal ve Bayern Münih tıpkı geçtiğimiz sezon Bayern şampiyon olurken ki gibi son 16'da eşleştiler. Son bir yıllık süre zarfına baktığımızda Bayern'in turun ağır favorisi olduğunu söylemek mümkün. Ama ilginç bir istatistik var, önceki sene Emirates'ten 3-1 galip ayrılan Bayern ikinci maç bir hayli zorlanmış, deplasman golü kuralı sayesinde turlamıştı. Bu sezon Dortmund'a evinde puan kaybeden Arsenal rakibini deplasmanda 1-0'la geçti ve yine Manchester City gruplarda evinde Bayern'e 3-1 mağlup olmasına rağmen deplasmanda mükemmel bir geri dönüşle galip ayrılmışlardı. Yani İngiliz takımları Almanlara karşı hiç pes etmiyor verdiğim örneklerde bunun son bir yıl içindeki kanıtları. Aralarındaki iki maçta büyük çekişmeye sahne olacak.

Eksikler
Mikel Arteta (Cezalı)
Theo Walcott (Sakat)
Abou Diaby (Sakat)
Thomas Vermaelen (Sakat)
Kim Kallström (Sakat)
Aaron Ramsey (Sakat)
Franck Ribery (Sakat)
Holger Badstuber (Sakat)

   Arsenal'de aynı Manchester City gibi son bir haftayı çok kötü geçirdi. Liverpool karşısında alınan hezimet ve sonrasında liderlik şansı olduğu haftada Manchester United'yla berabere kalarak oldukça demoralize duruma geldiler. Sakatlıklar Wenger'in canını oldukça sıkmış durumda. Bayern Münih ise her hafta yeni rekorlar kırarak 3 kulvarda da yoluna devam ediyor. Hafta içinde oynanan kupa karşılaşmasında Mandzukic'in hat-trick'iyle Hamburg kalesin toplam 5 gol gönderdiler.

   Wenger sakatlıklar dolayısıyla kadro derinliği açısından büyük sorunlar yaşıyor, bu onun tercihlerini oldukça sınırlamış durumda. Diğer tarafta Guardiola'nın elinde iki düzine dünya klasında oyuncusu var neredeyse. Form durumları ve kadrolara bakıldığında bu maçın favorisi Bayern Münih. Geçen sene güle oynaya Emirates'ten 3-1 galip ayrılan Bayern Münih gerçekten bir Alman Panzeri'ne dönüştü iki yıldır. Mesut'un düşük performansıyla ev sahibinin şansı bu sefer çok daha az.

   Kilit oyuncular

   Mesut Özil

   Mesut Özil son maçlarda çok büyük bir düşüş yaşadı. Zaten sakatlıklardan dolayı dar bir kadrosu bulanan Arsenal'in en büyük kozu onun performansı. Takıma hücumda liderlik edecek isim tabii ki Mesut olacaktır yine. Ama Bayern gibi güçlü bir rakibe karşı kullanacağı her topun ayrı önemi var.

   Arjen Robben


   Ribery'nin yokluğunda takımın en büyük yıldızı o. Şampiyonlar Ligi finalindeki performans hala hafızalarımızda. Müller ve Mandzukic'le beraber takımın en büyük gol ayaklarından biri. Onun göstereceği istek ve arzu takımını ateşleyecektir.

  Tahmin

   City deplasmanında aldıkları rahat galibiyetin ardından İngiltere'den yine tur için avantajlı bir skor bularak dönecektir Bayern. Tahminim karşılaşmanın 2-3 golle sonuçlanması yönünde.

   AC Milan - Atletico Madrid


   Tarihinin en kötü dönemlerinden birini yaşayan Milan felaket bir sezon geçiriyor. Atletico Madrid ise son 20 yıldaki en iyi kadrosunu kurmuş, her kulvarda bomba gibi ilerliyor. Ancak geçtiğimiz hafta onlar için facia oldu. Real Madrid'e karşı kaybedilen iki maç ve Almeria deplasmanındaki 2-0'lık mağlubiyet. 3 maçta 7 golü kalesinde gören Atletico bir gol dahi atamadı rakip kalelere. Milan ise sezon başından beri istikrarsız bir performans sergiliyor, henüz üç maç üst üste galibiyetleri yok. Seedorf geldikten sonra bir silkinen Milan'ın oyun planı Balotelli üzerine kurulu. Son 3 aydır formsuz, isteksiz ve bencil olan Balo, takıma negatif bir etki yayıyor.

Eksikler
Robinho (Sakat)
El Sharaawy (Sakat)
Riccardo Montolivo (Cezalı)
Keisuke Honda (Kural)
Sulley Muntari (Cezalı)
Javier Manquillo (Sakat)
Felipe Luis (Sakat)
Tiago (Sakat)

   Milan 2006-07 yılında bir numaralı kupanın sahibi olurken sezonu 6. tamamlamıştı. Ama bu sefer çok daha kötüler o zamana göre. Gruplardan hakemler yardımıyla çıktıklarını söylemek yanlış olmaz. Tabi Milan'ın yine de Şampiyonlar Liginde yabana atılacak bir tarafı yok. Geçtiğimiz sezon rehavete kapılan Barcelona San Siro'dan 2-0 mağlubiyetle ayrıldı. İyileşen Kaka bu maça saklanıyor, Robinho maça yetişemeyecek. Geçtiğimiz sezonun UEFA Avrupa Kupası sahibi Atletico tarafında sakatlıkların durumu belli değil. Felipe Luis ilk maçı kaçıracak ve David Villa kadroda olacak.

   İki takım da oynayacakları lig maçlarına moral bulmak için sahaya çıkacak. Gelecek sene muhtemelen Avrupa'da olamayacak, bu yüzden bu maça tüm camia odaklanmış durumda. Lig maçlarında stadı, neredeyse yarıdan az dolduran Milan taraftarlarının bu maçta en az 40.000'lik bir katılım yapacağı açıklandı taraftar grupları tarafından. Atletico'da ligdeki büyük yükselişini Devler Arenasına yansıtmak istiyor. Farklı durumlarda olan iki takımın mücadelesine sahne olacak San Siro.

   Kilit oyuncular

Kaka

   Kaka son dönemde düşen performansına rağmen takımın en önemli oyuncusu durumunda. Özellikle Şampiyonlar Liginde oynadığı maçlarda gerçekten iyi performanslar sergiledi. İtalyanların hırçın oyuncusu Balotelli'nin ise ne zaman ne yapacağını kimse tahmin edemiyor, 85 dakika sahada gezinen Balotelli bir anda çıkıp jeneriklik bir gol atabiliyor. Ama maç içindeki sürekliliği çok düşük. Bu yüzden takımı organize etme göreve Kaka'ya düşüyor. Bologna karşısında hafif sakatlık geçiren Kaka'nın durumu maç gününde netleşecek.

Diego Costa

   Diego Costa'nın oyun stilinde sürekli olarak rakip savunmayla uğraşmak ve yıpratmak var. Milan'ın zayıf savunmasına karşı bu özelliklerini oldukça ön plana çıkaracaktır. Atletico takım olarak çok kompakt oynayan bir ekip. Ama bitirici iş tamamen onun üzerinde diyebiliriz. Villa'nın sahada olması henüz kesin değil. Muhtemelen 4-5-1 dizilişiyle oynayacak takımın ilerdeki gol ayağı olacak. Deplasmandan elde edilecek avantajı onun sayesinde sağlayabilir Atletico.

  Tahmin

   Şampiyonlar liginde evinde oynadığı 3 maçta sadece 1 gol yiyen Milan'ın, deplasmanlarda gol bulmakta zorlanan Atletico'ya karşı kolay kolay gol yiyeceğini zannetmiyorum. Milan ise bu sezon bir maçta 3 değil 2 gol bile bulmakta zorlanıyor. Bu iki takımın mücadelesinde fazla gol çıkmaz, ben 2,5 gol altı diyorum.

 Kramponlu Pisagor

Muhammed Emir Uysal
Twitter / @mumuderler

15 Şubat 2014 Cumartesi

REAL MADRID FİNALE DOĞRU (Real Madrid 3 - 0 Atletico Madrid MAÇ YAZISI)


   İspanya Kral Kupası yarı final ilk maçında Madrid'in iki devi karşı karşıya geldi. Son 2 senedir daha da alevlenen bir rekabet ortamında Real Madrid rakibiyle oynadığı son iki maçı evinde kaybetti ve hatırlayacaksınız Kral Kupasını ezeli rakibine kaptırmıştı geçtiğimiz yılın mayıs ayında. Bu hafta sonu oynanan lig karşılaşmalarıyla beraber Atletico Madrid yıllar sonra ligde liderlik koltuğuna oturdu. Çarşamba akşamında oynanan karşılaşmada taraflar Santiago Bernabeu çimlerine şu isimlerle ayak bastı:

   Real Madrid : Casillas - Arbeloa, Pepe, Ramos, Coentrao - Xabi Alonso, Modric, Di Maria(Illarramendi) - Jese(Isco), Ronaldo, Benzema(Morata) Teknik Direktör : Carlo Ancelotti
   Atletico Madrid : Courtois - Juanfran, Godin, Miranda, Insua - Koke, Gabi - Arda(Adrian), Diego(C. Rodriguez), Raul Garcia(Sosa) - Diego Costa Teknik Direktör : Diego Simeone

Maç öncesi  Luis Aragones için yapılan saygı duruşu

   Jose Mourinho sonrası Ancelotti'de Casillas'a geçtiğimiz yıldan bu yana ligde forma şansı vermiyor. Kupa ve şampiyonlar liginde gösterdiği performansla bu maç öncesi tam 684 dakikadır kalesinde gol görmedi. Casillas'ın oynadığı son 15 yılda Atletico Madrid'e karşı hiç mağlubiyet almadı Real.

   Maç öncesi sakatlığı bulunan David Villa kadroda yer almazken kondisyon problemi buluna Gareth Bale de maç kadrosundan çıkartıldı. Sakatlıktan dönen Arda Turan maç eksiğine rağmen ilk 11'de kendine yer buldu.

   İlk 10 dakika dengeli başlayan oyuna Real Madrid ağırlığını koymaya başladı, bir süre baskıdan sonra gol geldi. Savunmadan sürekli ileri koşu yapan Pepe-Ramos ikilisinden Pepe'yle aradığı golü buldu Real Madrid. Uzaktan çektiği şut Insua'ya çarpınca Courtois'in yapabileceği bir şey yoktu, dakika 17'de aradığı golü buldu ev sahibi. İlk yarıda Arda'nın kafa vuruşu haricinde bir pozisyon bulamadı konuk Atletico. İlk yarı ve daha doğrusu maça damga vuran asıl olay, Costa ile Real Madrid savunmasının(Coentrao hariç) yarattığı gerilim ve yapılan sert fauller oyunu sık sık durdurdu. İlk yarıda sadece Pepe'ye kart çıktı ev sahibi takımdan.


   İkinci yarının başında sarı kartlı Diego yerine C. Rodriguez oyuna dahil oldu. İlk yarıda Real Madrid'in boğucu oyunu karşısında varlık gösteremeyen Atletico aynı zamanda Alonso ve inanılmaz oynayan Modric'i durduramayınca ikinci yarı Real Madrid'in istediği biçimde oynandı. Ataklarının yönünü bir sağa bir sola çevirerek adeta rakip savunmanın anasını ağlattı, sürklase etti Real Madrid. Öyle ki ikinci golün hazırlanışı buna en güzel örnek oldu maçta. Sağ kanattan Di Maria'ya aktarılan top, harika bir ara pasının ardından Jese'nin ayağından gole dönüştü. Sinirlerine hakim olamayan Costa sonunda 60. dakikada sarı kart gördü ve rövanş için cezalı duruma düştü. 61. dakikada Costa ile beraber en çok çaba sarf eden Arda oyundan çıktı yerini Adrian'a bıraktı. Raul Garcia'da istenilen performansından uzak bir görüntü sergiledi, oyundan çıkarken yerini Sosa'ya bıraktı. Set oyununa devam eden Real Madrid finalin kapısını aralayan golü Di Maria'nın ayağından yine savunmaya çarparak kaleye giden topta buldu. Şanssız Courtois ikinci kez aynı şekilde golü ağlarında gördü. Costa'nın da cezalı duruma düşmesinden sonra Real Madrid turu cebine koyduğunu düşünerek ağırdan almaya başladı, maçı 3-0'lık üstünlükle tamamladı, bir anlamda da geçen seneki finalin intikamını aldı.

   Bu sezon ligde oynanan karşılaşmanın yazısını da yazmıştım. O maçtan bu maça geçen süre içinde değişen en büyük iki şey, Modric'in inanılmaz yükselişi ve Xabi Alonso'nun dönüşü. Gerçekten de Alonso bu takım için çok büyük önem taşıyor. Modric'le sağladıkları uyum da çabası. Bu maç özelinde konuşmak gerekirse en iyi oyuncu ödülünü Modric ve en iyi yardımcı oyuncu ödülünü de Di Maria hakketti. Savunma oyuncularının üç tanesi Costa ile uğraşırken Coentrao işini iyi yaptı alanını iyi kontrol etti. Bu arada Arbeloa'nın sinsice yaklaşıp Costa'nın ayağına bastığı pozisyondan sonra kırmızı kart yemediği için hakeme minnettardır herhalde. Maçı kazanmasında kilit rolleri oynayan Modric ve Alonso'dan bir kez daha bahsetmiyorum. Di Maria yeni mevkisinde (M/LC) son maçlarda çok iyi oynuyor. Mevkisinden bir şikayeti yoktur sanıyorum. Onunla ilgili ilgimi çeken bir başka husus, maç boyunca yaklaşık 11 km koşuyor ve bu mesafelerin çoğunu ani deparlar ve pres oluşturuyor, sarf ettiği efor takdire şayan. Doğum günü çocuğu Ronaldo gününde değildi ama 10 üzerinde 8'le oynadı, fazlası yoktu ama bir eksiğini de göremedim. Jese her zamanki gibi hırslı, Benzema'da Milan'lı Bonera'nın bir bakıma forvet performansını sergiliyordu son zamanlarda ama bu maç onu daha iyi gördüm. Bu maçla beraber 2014 yılındaki attıkları gol sayısını 21'e yükseltip, yedikleri gol sayısı 1'de sabit kaldı.

   Atletico Madrid bugün şanssız bir günündeydi ve bu muhtemelen finale mâl oldu. Villa'nın olmaması hücumdaki çeşitliliği azalttı. Forvet arkası oynayan üç oyuncudan istenilen verim alınamadı, iyi niyetli Arda hazır olmamasına rağmen iyi mücadele verdi. Garcia en büyük hayal kırıklığı oldu. Son zamanlardaki çıkışını bu maçta sürdüremedi. En iyi yaptıkları iş olan presi bu maç takımca iyi yapamadılar, bu da onların sonu oldu. Pirlo tarzında iki oyuncuya karşı hemen hemen hiç pres yapmadan oynarsanız cezanızı keserler. Takım savunmasındaki bir diğer eksik hatta en önemli eksik Felipe Luis kuşkusuz. Insua'yla oynamaya alışkın olmayan savunma hattı uyum sorunu yaşadı, halbuki son lig maçında iyi görüntü sergilemişlerdi. Kaleci Courtois'in gollerde bariz hatası yok ancak çarpıp giren iki golde de erken yatması golü yaptı diyebiliriz. Costa'ya gelince tek söylenecek şey konsantrasyon eksikliği. Önceki maçlarda olduğu gibi rakibi kışkırtıcı hareketler yapan ve bunu gerçekten iyi yapan Costa'nın hırsı oyununu engelledi, bir gol pozisyonu dahi bulamadı.

   Maçın kısa özeti, Atletico takımı Modric ve Alonso'yu durduramadı bunun sonucu makine düzenindeki Real Madrid rakibine bir net fırsat bile vermeden maçı kazanmasını bildi, final yolunda büyük bir adım attı, bunu dememin sebebi hem rakiple arasındaki konsantrasyon farkı ve ikinci maçta kart cezalısı olan Costa ve Felipe Luis'in olmayacak olmasıdır. İkinci maç 11 Şubat tarihinde oynanacak.

   Gol yememe dakikasını 774'e çıkaran Casillas, 8 maç üst üste gol yemeyerek kulüp tarihine geçti. Hem rekor kıran Casillas hemde bugün (5 Şubat) 29 yaşına giren Cristiano Ronaldo'ya başarılar dilerim.


 Yazılarımı ilk okuyan siz olun, takipte kalın Kramponlu Pisagor

Muhammed Emir Uysal
Twitter / @mumuderler

6 Şubat 2014 Perşembe

'Yıldız' Kayması

   Futbol tarihi boyunca her zaman yüksek beklentilerin altında kalıp ezilen, kaybolup giden yıldızlar olmuştur. Manchester United'in 7 numarasını efsaneleştiren George Best, kadınlara olan ilgisi ve içki yüzünden 28 yaşında çok sevdiği Machester United'a veda etti, bu aynı zamanda kariyerinin de bitimi niteliğinde bir vedaydı. Tamamen 1984 yılında yani Manchester'dan ayrıldıktan 10 yıl sonra futbol yaşamına son veren Best, 10 yıllık süreçte 16 takımda forma giydi ama futbolla ilgilenen çoğu kişi bunu bilmez, tabi medya başka! Ne olursa olsun Best çok büyük bir futbolcudur ve adını futbol tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Ama o adı gibi 'best' değil, 'one of the best'(en iyilerden biri) olmayı tercih etti. Bir röportajında söylediği şu cümle onun bu hayatını kısaca özetliyor: "Eğer biraz daha tipsiz olsaydım, Pele'nin adı dahi anılmazdı."



   Menajerlik oyunları oynayanlar iyi bilirler Freddy Adu'yu. Henüz 14 yaşında MLS'de ilk maçına çıktığından bir rekor kırıyor, Amerikan futbol tarihine geçiyordu. "Yeni Pele" olarak adlandırılan Adu, bu baskının altın adeta ezildi. 2003-2004 yıllarında bir star gözüyle bakılan Adu'nun şimdilerde herhangi bir kulüple sözleşmesi yok, hatta bir ara Rizespor'da oynamıştı.. Daha yakından tanıdığımız, ülkemizde futbol oynayan isimlerden Okan Yılmaz, Bursaspor formasıyla iki kez gol kralı oldu. 2003-04 sezonu başında anlaştığı Marsilya ile son anda karar değiştirerek anlaşmayı bozdu, kariyerinin ilerleyen yıllarında gittiği hiçbir kulüpte tutunamadı, muhteşem başlayan kariyerini amatör ligde, Altınova Belediyespor ile sonlandırdı. Serhat Akın, Sercan Yıldırım, Serdar Özkan, Barış Özbek, Gökhan Ünal ve niceleri son yıllarda aklımıza bir çırpıda gelen yakınımızdaki örnekler oldular.

   Bu yazımda, yukarıda anlattığım olaya, yakın tarihte tanık olduğumuz iki futbolcunun kariyerlerini, yaptıkları-yapamadıklarını ve en önemlisi neden tutunamadıklarını anlatmaya çalıştım, umalım ki yeni yıldız adayı ve aday-adayları olarak gösterdiklerimiz onların yanlışlarını tekrarlamasın.

   Ricardo Quaresma

2000-2003 Sporting Lizbon  72 (10)
2003-2004 Barcelona  28 (1)
2004-2008 Porto  158 (31)
2008-2010 Internazionale  32 (0)
2009          Chelsea (Kiralık)  5 (0)
2010-2012 Beşiktaş  73 (18)
2013          Al-Ahli Dubai  11 (3)
2014-...     Porto

2003-2012 Portekiz 35 (3)




   Ricardo Quaresma, futbolun yakın geçmişteki en büyük hayal kırıklığı. Quaresma 1983'te Lizbon'da doğdu. 14 yaşında Sporting alt yapısına katıldı. İlk profesyonel sözleşmesini 2000 yılında imzaladı, o sezon Sporting B takımıyla 15 maçta forma şansı buldu. Sonraki sezon A takımla çalışmaya başlayan Quaresma bu sezon 36 maçta 5 gol attı, takımının 'double' yaptığı sezonda, anahtar oyuculardan biri oldu. Sonraki sezon yine aynı gol sayısına ulaşan Quaresma'nın takımı ligde 3. oldu, kupasız geçen sezonun ardından takımdaki geleceği sorgulanmaya başlandı.

Tam adı : Ricardo Andrade Quaresma Bernardo
Doğum yeri : Lizbon, Portekiz
Doğum tarihi : 26 Eylül 1983 (30)
Pozisyonu : Kanat

Vasatı aşamayan Quaresma Barcelona'da bir yıl kalabildi.

   Yaz transfer döneminde Barcelona onu €6 milyon karşılığında renklerine bağladı. Barcelona kariyeri umduğu gibi geçmedi. Yıldızlarla donanmış kadronun içinde sezon boyunca 28 kez forma şansı buldu, yalnızca bir gol atabildi. Parlak geçmeyen bir sezonun bitmesine yaklaşılırken sağ ayağından sakatlandı ve U-21 Avrupa Şampiyonasını kaçırdı. Rijkaard ile arası bozulan Quaresma'yı sezon sonunda yine oldukça isteyen kulüp vardı, o bir kez daha Portekiz yolunu tuttu.

   21 yaşındaki Quaresma'nın kariyerinin en parlak günleri başlamak üzereydi. Yaz transfer sezonunda Deco'yu Barça'ya yollayan Porto onu €6 milyon karşılığında satın aldı. Çıktığı ilk maç, Portekiz Süper Kupasında Benfica'ya karşıydı. 55. dakikada attığı golle Porto, Süper Kupasının sahibi oldu. Bir sonraki maçı, UEFA Süper Kupasında Valencia'ya karşıydı. 2-1 kaybedilen maçta Quaresma Porto adına ikinci golünü attı ama kupaya ulaşmaya bu sefer yetmedi. Geçtiğimiz sezonu Şampiyonlar Ligi şampiyonu olarak tamamlayan Porto, Kıtalar arası Kulüpler Dünya Kupasını penaltılarda kazanırken Quaresma bir penaltı attı. Günler geçtikçe eleştiri oklarına tutulan Quaresma, maçlarda basit oynamaktansa gösterişli oyunu tercih ettiği için suçlandı. Ancak o eleştirilere sahada cevap verdi, 3 lig şampiyonluğu, 1 Portekiz Kupası, 1 Portekiz Süper Kupası kazandırdı, taraftarın favori oyuncusu oldu. 2008 yazında para ve oyuncu takası karşılığında Mourinho'nun yönettiği Inter'e transfer oldu.

   Inter günleri güzel başladı ama yine Barcelona'da olduğu gibi kötü ilerledi. Trivela ve rabonna'ları kendi ilke özdeşleştiren Q7, bu hareketlerini abartınca Mou'dan azar işitti, bencil oyunun devamı halinde oynatmayacağını açık bir dille söyledi. Söylediğinin arkasında duran Mourinho, sezon boyunca ona çok şans tanımadı, kısa Chelsea macerası dönüşünde "İtalya'da yılın Bidon"u seçildi.

İnter'de imza günü

   2009-10 sezonunda Quaresma Inter'e geri döndü. Figo'nun emekliye ayrılması sonrası adıyla beraber yazılan "7" numarayı sırtına geçirdi. Başlangıçta iyi performans sergiledi ama istikrarsızlık sorununu tekrar yaşadı, Goran Pandev'in transferi sonrası kadroda yer almamaya başladı, Mourinho'nun ona olan güveni bitmişti. Neredeyse hiçbir şey yapmadığı Inter kariyerine 2 Serie A, 1 İtalya Kupası ve 1 Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu ile nokta koydu.

İnönü Stadında taraftarla ilk kez buluşurken

   Artık futbol oynamak isteyen Quaresma 27 yaşına gelmişti. Katar öncesi son durak olarak gözüken Türkiye topraklarına ayak basmıştı. Yıldırım Demirören yüksek bonservis ücreti karşılığında onu ve Guti'yi aldı. Sezon arası transfer döneminde 3 Portekizli daha takıma alındı. İlk sezon Türkiye Kupası kazanırken, ligde beşincilikle yetindi. İkinci kez Beşiktaş'ta formaya giyen Nihat, Quaresma'nın davranışlarından şikayetçi olmuştu, Türkiye Kupası finalinden sonra yaptığı açıklamada. Türkiye Kupası kazanınca UEFA kupasında oynamaya hak kazandı Beşiktaş. Şike skandalıyla çalkalanan Türkiye'de Tayfur Havutçu göz altına alındı ve görevini Carvalhal'e devretti. Kulüp içi sallantılar, maddi kriz ve takımın geçtiği kötü dönem Quaresma'nın Türkiye kariyerini de ağır yaraladı. Ligde normal sezonu 4. tamamlayan Beşiktaş play-off'ları da 4. tamamladı. Türkiye Kupasına erken veda eden Beşiktaş bir nebze olsun Avrupa'da ilerleme kaydetti. Quaresma'nın önderliğinde gruptan liderlikle çıkan Beşiktaş, son 32'de güçlü Atletico Madrid'e 6-1'lik bir skorla boyun eğdi. İspanya'da 3-1 kaybedilen maçtan sonra Q7 tüm kredisini tüketti, Carvalhal maç sonrası onu bencillikle suçladı, kadro dışı kaldı. Aralık ayının sonunda sözleşmesini fesh etti, alacağı €1,5 milyonu aldı ve kulüpten ayrıldı. Porto'dan sonra ilk kez kendini bir kulübe ait hisseden Quaresma buradan da sorunlarla ayrılmış oldu.

   Dediğimiz gibi, Katar öncesi son durak. Buruk ayrılıktan iki ay sonra Birleşik Arap Emirliklerinden Al-Ahli'ye imza attı. Burada kaldığı ay sayısı yine bir elin parmaklarını geçemedi, mayıs ayında serbest kaldı. Yaklaşık 6-7 ay futboldan uzak kalan Quaresma artık 30 yaşına geldi. Geçtiğimiz yıllara oranla dominantlığını kaybeden Porto, eski aşkı tekrar canlandırdı, yılbaşında imzayı attırdı ona. İlk gelişinde giydiği 7 numara yine onu bekliyordu. Henüz çıktığı ilk antrenmanda binlerce taraftar onun için toplanmıştı. İlk golünü geçtiğimiz günlerde kupa maçında Penafiel'e karşı kafayla attı. Bakalım bu hikaye ne kadar sürecek.


  Kariyerinin ilk yıllarından itibaren popülaritesi yüksek oldu, hızlıca çıktığı zirveden çabucak indi. Yeteneği sınırsızdı, hatta Sporting'in Estadio Jose Alvalade'nin açılış maçında konuk ettiği Man Utd. teknik direktörü Alex Ferguson aslında onu izlemeye gelmiş ama o gün inanılmaz performans ortaya koyan Cristiano Ronaldo'yu seçmişti. Bu kaderin bir cilvesiydi sanırım onun için. 2008'de Ronaldo Ballon d'Or'u kaldırırken, Quaresma "İtalya'da yılın Bidon"u seçildi. İstikrar onun büyük sorunu oldu. Porto ve Beşiktaş'taki ilk sezonu hariç kendisi hiçbir yerde mutlu olamadı, aynı zamanda kulüplerini ve sevenlerini de mutlu etmedi. Türkiye'de olduğu sıralarda sürekli adı magazin gazetelerinde geçti, gece hayatı tartışıldı. Tam anlamıyla profesyonel olmayı başaramadı Quaresma. Yoksa muhteşem başlayan bir kariyerin ardından, oynadığı her takımda 'kovulmasının' sebebi kendisinden başkası değildi. Son yıllarda erken yaşta parlayıp, futbol hayatını bitiren, oyuncuların başında o geliyor maalesef. Kim onu Messi'yle beraber oynarken görmek istemezdi ki?

İkinci Porto macerası


Adriano


Tam adı : Adriano Leite Riberio
Doğum yeri : Rio de Janeiro, Brezilya
Doğum tarihi : 17 Şubat 1982 (31)
Pozisyonu : Santrfor

   Adriano, bir bakıma Maradona ile aynı kaderi paylaştı. Sürekli kullandığı alkol bir süre sonra başına büyük dertler açtı, Brezilya'nın 2010 Dünya Kupası umudu Adriano, kariyerini olaylı bir şekilde "sonlandırdı." İşte bu inanılmaz dibe batışın öyküsü:

Flamengo'lu genç Adriano!

   Şunu söylemek gerekir ki istikrarsızlık birkaç istisna haricinde(Ibrahimoviç) kötü bir izlenim oluşturur insanların gözünde. Teknik direktörlükte de böyledir bu. Yılmaz Vural, yirmiye yakın Anadolu kulübü çalıştırdı. Elle tutulur bir başarısı yok çünkü sürekli kulüp değiştiriyor. Şans verilirse büyük takımlarda ne yapabileceği muamma ama işte insanların gözünde başarısız gösteriliyor. Gelelim bunun Adriano ile olan ilgisine. Adriano birçok kupa ve ödül kazandı, çok fazla takımda değiştirmedi, zaman zaman üst düzey seviyeye de ulaştı ama zirveye çıkmaktan daha önemli olan şey zirvede kalabilmekti, o bunu yapamadı.

Şaşaalı Inter günlerinden

   Adriano kariyerine Flamengo'da başladı, 15 yaşından 17 yaşına kadar genç takımda oynadı. 2000 yılında profesyonel oldu, çıktığı ikinci Borafago karşısında maçta ağları havalandırdı. Kulüpteki ilk yılını iyi geçirdi, 10 gol attı, bir de Rio de Janeiro şehir turnuvasını kazandı. Kariyerinin ilk transferini Inter'e gerçekleştirdi bonservis bedeli yaklaşık olarak €13 milyondu.

2000-2001 Flamengo  46 (12)
2001-2002 Internazionale  14 (1)
2002 Fiorentina (Kiralık)  15 (6)
Parma 2002-2004  44 (26)
2004-2009 Internazionale  141 (65)
2008 Sao Paolo (Kiralık)  28 (17)
2009-2010 Flamengo  48 (34)
2010-2011 Roma  7 (0)
2011-2012 Corinthians  7 (2)
2012 Flamengo 0 (0)

Brezilya 48 (27)

   İnter'de o dönem bir çok yıldız oyuncunun arasında fazla forma şansı bulmadı, kış transfer döneminde Fiorentina'ya kiralandı. İyi bir kiralık dönem geçirdiğini söyleyebiliriz, 15 maçta 6 gol ilk kez Avrupa'ya gelen bir oyuncu için fena bir rakam değil hemde ligin ilk yarısında neredeyse oynamamış oyuncu için.

   İtalya'daki co-ownership transferini tam olarak çözebilmiş değilim o yüzden bu transferin ayrıntılarını tam olarak aktaramayacağım. 2002-03 sezonu başında Parma onu €8.8 milyon karşılığında transfer etti. İlk sezonundan itibaren Mutu ile mükemmel bir ikili oldu, bir buçuk sezonda ligde 23 gol attı. Kasım 2003'te bir sakatlık geçirdi ve iki ay futbol oynayamadı.

   Inter'le 4.5 yıllık sözleşme imzalayan Adriano 2.5 yıllık sürede harikalar yarattı, hatta 2004-2005 sezonunda yaklaşık 40 gol attı. Onu başarısından dolayı ödüllendiren kulübü sözleşmesini 2010 yılına kadar uzattı. Ama bu onun için motivasyon artırıcı olumlu bir gelişme olmadı hatta tam aksine düşüş sürecini başlattı. 2006-07 sezonunda disiplinsiz davranışlarıyla dikkat çekti ilk önce, daha sonra gece kulüplerinde bolca medya malzemesi oldu. Bir senede futboldan oldukça uzaklaştı, önce Dunga sonra da Mancini tarafından, davranışlarını değiştirmesi şeklinde uyarılar aldı ama bu sözler havada kaldı. 2007 Kasım ayında kulüpten ayrıldı.

2006 Dünya Kupasında Ronaldo'yla


   Alkol ve kilo problemleriyle boğuştu uzun bir süre Adriano bunun yanında babasının ölümü de onun aklını futboldan aldı. Sao Paolo'da kendini bulmaya çalışan Adriano iyi bir gol istatistiği tutturdu ama antrenmanı terk ederek buradaki miadını da doldurdu. Teknik direktörü tarafından ağır bir dille eleştirildi.

   2008-09 yılını Inter'de oynamayarak geçirdi, daha sonra tekrar Brezilya'ya uçtu, futbolu başladığı kulüp Flamengo'da Vagner Love ile iyi bir sezon geçirdi, Dünya Kupasında olmak istediğini söyledi. Formunu yükselten Adriano, İtalya-Brezilya arasında birkaç sene mekik dokudu, Roma'ya 3 yıllık imza attı. Ama bu sözleşmeyi yine tamamlayamadı. Roma ve sonrasında Corinthians ve üçüncü kez formasını giydiği Flamengo'da toplam 20 maç oynayamadı. Flamengo'dan sonra başka bir kulüple sözleşme imzalamayalı iki yıl oldu.

Uzun süre kilo problemleriyle uğraştı.

   Copa Amerika 2004'te attığı 7 golle turnuvanın en iyi oyuncusu ve gol kralı olmuştu Adriano. İçki, gece kulüpleri ve özel hayatındaki olaylar sebebiyle böyle bir yıldız kaydı. Sadece 3 sezon üst düzeyde futbol oynayabildi, 13 yıllık futbol hayatında. Beklentileri aşamadı, para daha fazla para için hayatını kararttı. Roma'ya transfer olduğunda bir yıllık €5 milyon almıştı hemde sadece 7 maç oynayarak gerisini siz düşünün. Sadece Inter'de değil milli takımda da önemli bir yeri vardı, 48 maçta 27 gol olağanüstü milli takımlar bazında bakarsak.

   "Hızlı yaşadı, çabuk öldü" derler George Best için. Bir benzeri Adriano için de geçerli oldu. Inter'e transferi çok büyük sükse yaptı ama etkisi uzun sürmedi. Bu kadar yüksek profilli bir kariyer başlangıcının sonu böyle olmamalıydı. 13 yılın ardından Adriano geriye harcanmış bir hayat bıraktı.



   Artık yazılarımı Kramponlu Pisagor'da yazıyorum. Yazılarımı ilk önce siz okuyun, Takipte kalın! Kramponlu Pisagor


Muhammed Emir Uysal         
                     Twitter / @mumuderler            

4 Şubat 2014 Salı

TOP 3 Underrated


   Ülkemizde bir dönem Galatasaray forması giyen ve kupalar kaldıran Hagi, birçok Brezilyalıya göre tarihin en iyisi olan Garrincha, futbolculuk hayatı boyunca değerini asla tamamen anlaşılmayan Ryan Giggs ve birçok futbolcu hayatlarında hiçbir zaman hak ettiği değeri görememiştir. Her ne kadar büyük başarılar kazanırlarsa kazansınlar her zaman önlerine birileri çıkmış yada birilerinin çıkmasına müsaade etmiştir. Kariyeri başarılarla dolu Hagi dünya futbolunda asla hak ettiği değere sahip olamamış, popülaritesi aynı zamanda futbol oynadığı Ronaldo'yla yakın bile olmamıştır. Giggs gösterişli yaşamdan uzak yaşamayı seven bir insan. 1995-96 yıllarında basın tarafından yakın markaja alınan Giggs, yaptığı bir açıklamada Beckham'ın takımda yer almasından çok mutlu olduğunu söylemiş ve 'medyanın gözü sürekli onun üzerindeydi, bu da beni oldukça rahatlatmıştı' dedi. Biz de aktif futbol oynayan ve 2013-14 sezonunda patlama yaşayan en 'underrated' futbolcuları ele alacağız. Umarım keyifle okuyacağınız bir yazı olur.

Wilfried Bony

   Wilfried Bony futbolculuk hayatına doğduğu yer olan Bingerville sokaklarında başlamış. Çocukluk yıllarında birçok okulun ve kulübün takımlarında oynamış. Kariyerinin ilk imzasını 2006 yılında Fildişi Sahilleri liginde yer alan Issia Wazi takımına atmıştır. 18 yaşındaki Bony kariyerinin henüz ilk yılında bir final gördü. 2006-07 sezonunda Fildişi Kupasını müzesine götüren Issia Wazi, bu sefer finalde Afrika'nın köklü takımlarından ASEC Mimosas'a kaybedip gümüş madalya almış. Bir sezon sonra Sprta Prag B takımına kiralanan Bony, burada 14 maçta iki gol kaydetti, ligde şampiyon oldular. Artık tamamen Fildişi'nin dışına adım atan Bony, Sparta Prague forması giymeye başladı. 2.5 yıl oynadığı Sparta Prag'da 2 lig şampiyonluğu yaşadı. 59 lig maçında 22 gol attı. Avrupa'nın ilgisini çeken Bony, Hollanda Eredivise ligine Vitesse forması ile adım attı. Henüz ilk sezonunda kendini gösterdi. Vitesse sezonu 7. sırada tamamladı, ligde atılan 48 gölün 12'sinde onun imzası vardı. Ayrıca sezonu takımın en golcü oyuncusu olarak tamamladı. Asıl patlamayı bir sonraki sezon yapacaktı Bony.


Wilfried Bony
10.12.1988
Bingerville, Fildişi Sahilleri
Santrafor, Forvet
Sağ ayak
15.000.000 €
Issia Wazi (2006-2008)
Sparta Prag (2007-2008) Kiralık
Sparta Prag (2008-2011)
Vitesse (2011-2013)
Swansea (2013-...)

   2012-13 sezonu rüya gibi geçti. İnanılmaz bir sezon geçirdi. Ligde attığı 31 golle en yakın rakibine 4 gol fark attı. 34 maçta 31 gol ile yaklaşık olarak maç başına bir golle oynadı. Uefa Avrupa Liginde istediğini elde edemeyen Vitesse, sezonu 4. sırada tamamladı. Bu sezon Heracles'i 5-3 yendikleri maçta bir hat-trick yaptı. Bu maçla beraber üst üste 10 maçta 15 gol atmayı başardı. Bu sezonda iki hat-trick yapmayı başardı. Geçirdiği inanılmaz sezonla, 2011-12 sezonu Capitol One Cup şampiyonu Swansea City ile 12 milyon sterlin karşılığında transfer oldu, bu transfer kulüp tarihinin en yüksek bonservis bedelli transferi oldu.

   Bony yeni takımında 10 numarayı sırtına geçirdi. Swansea formasıyla ilk maçına Uefa Avrupa Ligi elemelerinde çıktı. İkinci yarıda kaydettiği iki golle 4-0'lık galibiyeti getirdi. Premier Lig'deki ilk golünü Manchester United karşısında kaydetti ama takımının maçı 1-4 kaybetmesine engel değildi. Performansı zaman zaman inişli çıkışlı olarak sürdü, sezona kötü başlayan takımda kendini gösteren birkaç oyuncudan biriydi. Kasım ayı ve yılbaşından sonra kendisinin Premier Lig'deki en yetenekli forvetlerden biri olduğunu gördük. Henüz Vitesse'deki performansına ulaşamadı, bu oldukça normal çünkü yeni bir ülke yeni bir kültüre alışmak zor. Ayrıca takımın bir önceki sezona göre düşüş göstermesi ve Michu'nun sakatlıkları onun maksimum performans göstermesini engelledi. Ne var ki o taraftarın gözüne girdi. Stok City'i ağırladıkları karşılaşmada 2 gol atmış ve takımına bir puanı getirmişti, kaybedilen Manchester City maçında iki harika gol atmış ve maçın oyuncusu seçilmişti. son maçlarda gösterdiği istekli oyununun ödülünü bir hafta sonra Old Trafford'da aldı. FA Cup mücadelesinde, yıllardır ManU deplasmanında kazanamayan Swansea dakika Bony'nin attığı golle turu geçti ve Moyes'in başına da büyük dertler açtı. Son olarak dün(25 Ocak) attığı iki golle takımı FA Cup'ta tutmayı başardı. İlk yarıyı 1-0 geride kapatan Swansea, onun iki golüyle turu geçmeyi başardı.

Swansea City'de bu sezon en çok gol atanlar

    Oyun tarzından biraz bahsetmek istiyorum. Tam bir komple santrfor. Maç içinde sık sık faul alıyor, uzaktan şutlarını her maç görebilmek mümkün. Hava toplarına oldukça hakim, uzaktan şutları inanılmaz derecede iyi(Manchester City maçında attığı ikinci gol bunun örneği), kafa vuruşları ölümcül denebilecek kadar iyi ve bitiriciliği yine öne çıkan özelliklerinden.

 
5-3'lük Heracles Armelo maçında yaptığı hat-trick

   25 yaşında olduğunu göz önüne alırsak, Avrupa piyasasına çıkması geç oldu. Bir başka Afrikalı Drogba bile 25 yaşında Marsilya'da kendini gösterebilmişti. Henüz kariyerinde büyük bir başarısı da yok. Bony milli takımında düzenli olarak forma giyiyor. 23 maçta 8 golü var. Brezilya 2014'te muhtemelen kadroda olacaktır ve ben ilk 11'de forma forma giyeceğini düşünüyorum. Patlayıcı bir forvet olduğu için iki-üç maçta göstereceği performansla büyük takımların transfer listesine girmesi olası bir durum olacaktır. Swansea ile dört yıllık bir sözleşmesi var. Bu sözleşmeyi tamamlayabilecek mi, kim bilebilir?

Alessio Cerci 

Alessio Cerci, yıllar öncesinde tanıştığım CM03/04 oyununun en büyük yıldızlarından biriydi, daha o zamanlar Roma'daydı. Oyuna başlar başlamaz aldığımız oyuncular vardır menajerlik oyunlarında. Onların içinde her zaman benim ilk üçüme girmiştir. Yaşım küçükken bu oyuncuya hayranlık duymaya başladım. Ama bu oyuncunun gerçekte hiçbir maçını izlememiş ve yüzünü dahi görmemiştim. Bir merak kontrol ettiğim oyuncuları araştırdım, çünkü onlarla uzun zaman geçirince görünüşleri hakkında bir fikriniz oluşuyor sonucunda. Yıllar sonra bir gün eski kulübü Fiorentina maçı izlerken oyuna giren oyuncunun Alessio Cerci olduğunu fark ettim. Yine o dönemde Fiorentina'da oynayan Adem Ljajic'in yerine oyuna dahil olmuştu. Bu olaydan sonra onu sıkı markaja aldım. Aslında benim bildiğim gibi santrfor değil, kanat-forvet arkası pozisyonlarında oynuyormuş ve bu yüzden gol sayısını ilk gördüğümde büyük hayal kırıklığına uğradım.



Alessio Cerci
23.07.1987 (26)
Velletri, Italy
Kanat, İkinci forvet
Sol ayak
18.000.000 €
Roma (2003-2010)
Brescia (2006-07) Kiralık
Pisa (2007-08) Kiralık
Atalanta (2008-09) Kiralık
Fiorentina (2010-2012)
Torino (2012-...)



   Cerci'nin birçok güçlü özelliğinden bahsedebiliriz. Örneğin pozisyonları bitirebilme kabiliyeti, gol vuruşları, dripling yeteneği, duran ya da devam eden oyunda kestiği ortalar birbirinden tehlikeli. Uzun şut yeteneğini de atlamayalım. Eğer takımınız tek forvet oynuyorsa, ihtiyacınız olan oyuncu Cerci. Kontratak futbolunda oldukça etkili, etkili driplingleri sayesinde hızlı atağa çıkabiliyor. Son vuruş ve anahtar paslardaki yeteneği sayesinde pozisyonları gol ile sonuçlandırabiliyor. Gol krallığında 10 gollü takım arkadaşı Immobile'nin ardından 9 golle 4. sırada yer alıyor. Bunun yanı sıra yaptığı 9 asistle, takımının ligde attığı 33 golün 16'sının altında onun imzası var. Bu da her iki golden birinde onun ayağı olduğunu gösteriyor. Zayıf yönleri defansa yardım etmemesi, hava hakimiyeti olmaması başta geliyor. Son paslarıyla öne çıkan bir oyuncu olmasına rağmen pas kalitesi genelde düşük. Bunun dışında sürekli ofsayta yakalanması büyük bir sorun.
Efsanevi CM03/04 Performansı

   Torino 2012-13 sezonunda ligde kalmayı başarırken Cerci 8 gol 12 asistlik bir performans gösterdi. Bu başarının ödüllendirilmesi gecikmedi. Cesare Prandelli tarafından milli takıma davet edildi, Brezilya'da düzenlenen Konfederasyonlar Kupasının 23 kişilik kadrosunda kendine yer buldu. İtalya'nın ilk maçı olan Meksika karşılaşmasında 68. dakikada oyuna dahil oldu. Üçüncülükle tamamlanan turnuvada bir daha forma şansı bulamadı. Ama kariyerindeki ilk madalyasını da boynuna taktı. Cerci daha önce İtalya'nın tüm alt yaş milli takımlarında oynadı. İtalya için tüm kategorilerde oynadığı 44 maçta 9 gol atmayı başardı.


Cerci'nin bu sezon Torino'da gösterdiği performans

   Torino bu sezon onun gol attığı hiçbir maçı kaybetmedi. 5. haftadaki Hellas Verona maçında attığı golle takımına bir puan kazandırdı. Livorno deplasmanında takımı 3-2 gerideyken 87. dakikada attığı penaltıyla takımına bir puan daha kazandırdı. Son olarak Chievo'yu 4-1 yendikleri karşılaşmada gol attı. Attığı 9 golün içerisinde en değerli olanı muhakkak ki ligin 11. haftasında futbola adımını attığı kulüp olan Roma'ya attığı goldü. Bu golle takımına bir puanı kazandırırken ligde firesiz devam eden Roma'dan puan alan ilk takım oldular.

   26 yaşındaki Cerci kariyerinin zirve noktasını yaşıyor diyebiliriz. Belki de onun adını duymamış olanlar bile vardır. 2011-12 sezonun başında, Roberto Mancini'nin çalıştırdığı Manchester City kendisine talip olmuş ama o Floransa ekibinde kalmak istediğini söyleyip bu teklifi reddetmişti. Genç bir insan ama artık genç bir oyuncu demek için oldukça yaşlı. Kariyerinin olgunluk dönemlerinde olan Alessio Cerci, istikrarını sürdürmesi halinde yaz aylarında Torino'nun kapısı bayağı bir aşınacak gibi gözüküyor. Hemde gösterdiği etkileyici performans sayesinde Brezilya 2014'te ülkesi Dünya Kupasında ter dökebilir. 

   Torino'lu taraftarlar oynadığı futbolla spot ışıklarını üzerine çeviren Cerci'ye  "İtalyan Messi" bile diyor. Messi'den küçük esintiler sunan Cerci'nin 2012-13 sezonu performansı:

Ekleme : Cerci, bugün (26.01.2014) oynanan lig maçında, Torino - Atalanta karşılaşmasında ağları havalandırdı ve onun golüyle maç 1-0 sona erdi, takımına bir kez daha üç puan kazandırdı.


 Antoine Griezmann


   Antoine Griezmann, Fransa'nın Saone-et-Loire şehir merkezinde, Macon'da dünyaya geldi. Futbolla olan ilişkisi 8 yaşında başladı, ilk takımı doğduğu yer olan UF Macon'du. Yıllar ilerledikçe altyapı seçmelerinde denenen Griezmann, birçok kulüp tarafından beğenilse de o yaşlarda sahip olduğu boy ve kilosundan dolayı takımlara seçilemedi. 2005 yılında katıldığı Montpellier seçmelerinde Paris Saint-Germain'e karşı oynadığı maçta orada bulunan birçok scout'u etkilemeyi başardı, bunlardan biri şimdilerde formasını giydiği Real Sociedad'dı. İki haftalık deneme sürecinin ardından takıma seçilen Antoine, 14 yaşında ailesininde izniyle, San Sebastian'a yerleşti ve hikaye burada başlamış oldu.

Antoine Griezmann
21.03.1991 (22)
Macon, France
Kanat
Sol ayak
25.000.000 €
Real Sociedad (2009-...)

   Dört sene alt yaş kategorilerinde oynayan Griezmann, A takımda ilk kez 2009-10 sezonu öncesi kampında forma giymiş, dört maçta tam beş gol atmıştı. Performansından etkilenen Martin Lasarte onu takıma monte etmeye başladı. İlk kez, Rayo'ya karşı oynanan kupa maçında sonradan oyuna dahil olarak siftahını yapan Antoine, ilk golünü 27 Eylül'de Huesca'ya karşı kaydetti. Bu sezon oynadığı 40 maçta 6 gol kaydederek takımının şampiyon ulaşmasına katkı sağladı. Gösterdiği etkileyici performansın ardından, büyük takımların ona olan ilgisi arttı. Lyon, Saint-Etienne ve Auxerre gibi Fransız kulüplerin yanı sıra Manchester United ve Arsenal gibi daha büyük kulüplerde onu radarına aldı. Ancak o kulübüyle sözleşme imzalayarak kendisini beş yıl daha San Sebastian'lı yaptı.

Griezmann'ın yıllara göre performansları (Kral Kupası dahil değil)

   La Liga'ya çıktıktan sonrada takımdaki yerini hiç kimseye kaptırmadı. Bu ligde oynadığı maç sayısı sırasıyla, 37, 35 ve 34. Bu üç yılda ligde Cristiano Ronaldo ile aynı sayıda maç oynamış olması onun ne kadar istikrarlı bir oyuncu olduğunun ispatı. Profesyonel olduktan sonraki her sezon gol sayısını artıran Griezmann, geçen sene 35 maçta 11 golün altına imza atmıştı. 24 Ocak itibari ile ligde henüz 16 maçta 12 gole ulaşarak geçmişte attığı gol sayılarını geçti. Aynı performansla devam ederse kendini bir önceki seneye göre ikiye katlayabilecek bir durumda. Bu sezon geçmişine göre rakip kaleye daha yakın oynayamaya başladı. Attığı gol sayısı hiçte azımsanacak gibi değil. Yine bir kanat oyuncusu olan Figo Real Madrid'de oynadığı dönemde bir sezonda en fazla 13 gol atabilmişti.

Griezmann Şampiyonlar Liginde Anoeta'da Leverkusen'e karşı

   Asıl mevkisi sol kanat olan Griezmann, zaman zaman ikinci forvet yada sağ kanat olarak oynayabiliyor. Ver-kaç'larda çok başarılı ve ayrıca son pas tercihlerinde doğru kararlar verebiliyor. Teknik olan sol ayağının yanında sağ ayağıyla da sert şutlar çektiğini görebiliyoruz. Serbest vuruşlarda falsodan ziyade düz ve sert şutları tercih ediyor. Maçlarda savunma arkasına yaptığı koşuları çok sık görebilirsiniz.
Top saklama becerisi yüksek ancak ortaları henüz yeterince iyi değil.

   2010 Avrupa U19 Gençler Şampiyonasında kadroya dahil edildi, turnuvayı zaferle tamamlayan takımda Lacazette ile birlikte turnuvanın yıldızı oldular. Kaydettiği iki golün yanı sıra bir de asist yaptı. Turnuvanın takımına seçildi. U20 ve U21 takımlarında da toplam 18 maç oynadı, dört gol attı. Kasım 2012'de, dört takım arkadaşı ile birlikte Fransa Futbol Federasyonu tarafından 2013 yılı sonuna kadar cezalandırıldı.

Bu sezon Vela'dan sonra en çok gol katkısı sağlayan(14) ve en çok süre alan 5. oyuncu oldu.

   Antoine Griezmann, kariyerinin ilk yıllarında büyük takımların ilgisini çekmişti ancak sonraki yıllarda transfer haberlerine adı çok karışmadı. 2014 kış transfer sezonunda ilk kez adı Chelsea ile anıldı ama bir süre sonra bunun sadece bir dedikodudan ibaret olduğu ortaya çıktı. Yaklaşık son 10 yıldır ligi domine eden Barça ve Los Galacticos'un varlığında, Antoine, Vela gibi oyuncular Messi ve Ronaldo'nun oldukça arkasında kalıyor. Medyanın da bunda büyük payı var. Yaşı henüz 22, market değeri 25 Milyon Euro. Yaşından büyük bonservis bedeli var! Fransa'nın milli takımda tercih ettiği oyuncuların son zamanlarda genç oyuncular olduğunu görüyoruz. 22 yaşındaki futbolcuyu, yaptığı sorumsuz davranışı tekrarlamaması halinde, yavaş yavaş milli takım forması altında izlemeye başlayabiliriz. İzleyenler zaten onu biliyor, eğer onu izlemediyseniz buyurun.


   Griezmann muhteşem bir yeteneğe sahip. Şuana kadar Real Sociedad'ın onu takımda tutabilmiş olması günümüz ekonomi futbolunda adeta bir mucize. Griezmann benim gözümde çok değerli bir oyuncu ve kanımca bu sezon sonu Real Sociedad onu takımdan gönderecek, daha doğrusu takımda tutamayacak. Tabi bu transferden kasasına dolgun bir miktarda para girecek. Bu sezon ilk yarıdaki performansını devam ettirmesi halinde, birçok dev kulübün radarına gireceğinden şüpheniz olmasın. Onun bu önlenemez gelişimi ve gösterdiği performans ile Real Sociedad, Villarreal ve Bilbao'yu 4.lük savaşında saf dışı bırakıp, bu sezon istediğini elde edemediği Şampiyonlar Liginin havasını tekrar soluyabilir. San Sebastian'ın parlayan yıldızını izlemeyi unutmayın, sağlıcakla kalın!