Sayfalar

22 Aralık 2013 Pazar

Brezilya Yolcusu Kalmasın! (AFC-CAF-Concacaf-OFC) 3/4


Brezilya 2014

Dünya Kupası Afrika Elemeleri (AFC)


   Asya Kıtası Dünya Kupası elemelerine toplam 43 takım katılır. Oynanılan iki ön elemeden sonra dört takımdan oluşan 5 grup oluşturulur. Gruplarda ilk iki sırayı alan takımlar dördüncü ve son eleme olan beş takımlı iki gruba ayrılır. Bu iki grupta ilk sırayı alan takımlar direkt olarak Brezilya biletini alırken, iki grubun 3.sü arasında yapılan maçın galibi, Güney Amerika'dan gelecek takımla play-off oynamaya hak kazanır.

   Dördüncü turda oynanan maçlar ve puan tabloları

    A Grubu


    B Grubu



     Brezilya ve Play-Off Vizesi alan takımlar

    Japonya

   Son yıllardaki yaptıkları çıkışla son dört Dünya Kupasına katıldılar. Kadrosunda bulundurduğu Avrupa'da oynayan oyuncularıyla dikkat çeken Japonya, son katıldıkları turnuva olan Konfederasyonlar Kupasında oynadığı üç maçta üç galibiyet alamadan elenmişti. Ancak 2010 Dünya Kupasında gösterdikleri performans ve daha sonrasında kazandıkları Asya Kupasında oynadıkları futbol ile Dünya üzerinde büyük sempati topladı.

   Kadrosundaki en büyük yıldız Honda olarak göze çarpıyor. Ocak ayında Milan'a trasferi kesinleşen Honda son yıllarda takımın en önemli oyuncusu. Bunun yanında kendi ülkesinde oynayan Endo, Mainz'li Okazaki, Inter'li Nagatomo ve Schalke'li Uchida ismini sık duyduğumuz isimler.

   Dünya Kupasında ne yapar?

   Son Dünya Kupasında daha sonra turnuvayı finalist olarak bitirecek Hollanda'nın ardından ikinci sıradan ikinci tura katıldılar. İkinci turda golsüz eşitlikle biten maçı penaltılarla kaybettiler. Oldukça potansiyelli bir takım olan Japonya, bence bu başarısını tekrarlayıp ikinci tur aşamasına geçecektir.

  İran

  Güney Kore

  Avustralya

   Ürdün

   Ürdün gruplarda gösterdiği kötü performansa rağmen 10 puan ve -9 averajla A grubu üçüncüsü ile iki ayaklı bir eleme maçı oynamaya hak kazandı. Oynanan iki maçta 1-1'lik eşitlikle sonuçlandı. Penaltılar sonucu(9-8) maçı kazanan Ürdün Dünya Kupası umutlarını sürdürdü
   
Gol Krallığı


   1) Okazaki (Japonya)   8 Gol

   2) Younis Mahmoud (Irak)   7 Gol
        Hassan Abdel-Fattah (Ürdün)   7 Gol

   3) Javed Nakounam (İran)   6 Gol

   4) Keisuke Honda (Japonya)   5 Gol
        Joshua Kennedy (Avusturalya)   5 Gol
        Hao Junmin (Çin)   5 Gol






Dünya Kupası Afrika Elemeleri (CAF)


    Üçüncü turda oynanan iki ayaklı eleme maçları

   İlk Takım                 İkinci takım     İlk Ayak  İkinci Ayak

   Fildişi Sahilleri 4-2   Senegal           3-1            1-1

   Etiyopya            1-4   Nijerya          1-2            0-2

   Tunus                1-4   Kamerun        0-0           1-4

   Gana                7-3   Mısır                6-1           1-2

   Burkina Faso     3-3   Cezayir           3-2           0-1

    Dünya Kupasına katılma hakkı elde eden takımlar

   Fildişi Sahilleri

  Kadrosunda dünyanın sayılı yıldızlarından birini, Drogba'yı, bulunduran Fildişi, elemelerin ikinci turunda gruplarda hiçbir maçını kaybetmedi(4G, 2B). Üçüncü ve son turda Senegal'le eşleştiler. Oynanan iki maç sonucunda toplamda 4-2'lik skorla galip gelen Fildişi Sahilleri 2014 Dünya Kupasına adımını attı.

    Dünya Kupasında ne yapar?

   Turnuvaya katıldıkları 2006 ve 2010 yıllarında gruptan çıkma başarısını gösterememişlerdi. Şuan kadrolarında hiç olmadığı kadar iyi olan Yaya Toure, Çin seyahatinden sonra tekrar Galatasaray'da kendini bulan Drogba ve Avrupa'da oynayan bir çok oyuncusuyla çok güçlü bir Fildişi var. Savunma oyuncuları kafalarda soru işareti bıraksa da orta saha ve forvet oyuncuları kağıt üzerinde büyük işler başarabilecek cinsten. An itibari ile 2014 Dünya Kupasına katılan en güçlü Afrika takımı olarak gözüküyorlar. Güney Amerika ve Avrupa takımlarının dominant olacağı ön görülse de Fildişi, Afrika'nın parlayan yıldızı.

   Gana

   Cezayir

   Nijerya

   Kamerun

Gol Krallığı


1) Mohamed Aboutrika (Mısır)  6 Gol
     Mohamed Salah (Mısır)   6 Gol
     Asamoah Gyan (Gana)  6 Gol

2) Islam Slimani (Cezayir)  5 Gol
     Salomon Kalou (Fildişi Sahilleri)   5 Gol

3) Tresor Mputu (Demokratik Kongo)  4 Gol
     Yaya Toure (Fildişi Sahilleri)  4 Gol







Dünya Kupası Kuzey Amerika ve Karayip Elemeleri (Concacaf)



   1) ABD

   1990 İtalya ve daha sonra kendi ülkelerinde düzenledikleri Dünya Kupasından sonra düzenli olarak her kupaya katıldılar. Kıtasal turnuvaları olan Gold Cup, son 23 yılda 12 kez düzenlendi, ABD bu kupayı tam 5 kez evine götürmeyi başardı. Bunun yanında 4 kez gümüş, 1 kez de bronz madalya kazandılar. 5 yılda katıldıkları turnuvalara bakarsak, 2009 Konfederasyonlar Kupasında, şampiyon Brezilya'ya finalde 3-2 mağlup olup ikinci oldular. 2010 Dünya Kupasında İngiltere'yle aynı gurupta yer alan ABD bu grubu lider tamamlamıştı. İkinci turda Gana ile eşleştiler. Uzatma dakikalarında kaybettikleri maçla turnuvaya veda ettiler. 2011 Gold Cup'ı ikinci, 2013 Gold Cup'ı şampiyonlukla tamamladılar.

   Son yıllarda elde ettikleri başarılar ve yakaladıkları istikrarla Amerika'da, 'Gerçek' futbolun ilgi odağı olması sağlandı. Şimdiki amaçları kendi kıtasında kurduğu hakimiyeti, Dünya çapına yaymak, herkese göstermek. Kadrosunda London Donovan gibi bir lideri bulunduran ABD Dünya Kupasında yine son 16'yı hedefliyor.

   Dünya Kupasında ne yapar?

   ABD çok diri bir takım oyuncuların fizikleri bakımından. 2010 Dünya Kupasında büyük bir sürprize imza atmışlardı. Daha öncesinde Konfederasyonlar Kupasında da elde ettikleri ilginç sonuçlarla ilgi odağı olmuşlardı. Bu yıl Gold Cup'ı kazanarak büyük moral elde ettiler. Onlardan beklentim şu şekilde: ya grubunda son sırayı alır yada yine bir sürprize imza atarak grupta ilk sırayı alırlar.

   2) Kosta Rika

   3) Honduras

   4) Meksika

Gol Krallığı

   1) Deon McCaulay (Belize)   11 Gol

   2) Peter Byers (Antigua ve Barbuda)   10 Gol
        Oribe Peralta (Meksika)   10 Gol
        Blas Perez (Panama)   10 Gol

   3) Jerry Bengtson (Honduras)   9 Gol

   4) Alvaro Saborio (Kosta Rika) 8 Gol
        Clint Dempsey (ABD) 8 Gol


Okyanusya Dünya Kupası Elemeleri (OFC)


   11 Takımın katılımıyla gerçekleşen Okyanusya elemeleri üç turdan oluşur. Üçüncü tur sonunda grupta ilk sırayı elde eden takım play-off oynama hakkı kazanır. Play-off'lardaki rakibi, Concacaf elemelerinde dördüncü sırayı alan takım olur. Direkt olarak Dünya Kupasına katılan takım yoktur.

   Yeni Zelanda

   11 Ülkenin katıldığı elemelerde üçüncü tura kalmayı başaran Yeni Zelanda, 4 takımın oluşturduğu grupta, tüm maçlarını kazanarak Dünya Kupası play-off'larına katılma hakkı elde etti. Son olarak 2010 Dünya Kupasında grup aşamasını geçemeyen Yeni Zelanda yeni bir macera peşinde.



Not: Dünya Kupası eleme yazılarımın sonuncusu olan "Play-Off"u kısa bir süre sonra blogumda okuyabilirsiniz


12 Aralık 2013 Perşembe

Brezilya Yolcusu Kalmasın! (Conmebol) 2/4


Brezilya 2014   

   Dünya Kupası Güney Amerika Elemeleri


   9 takımdan oluşan grupta, her takım içerde-dışarda birbiriyle toplam 16 maç yapar. Oynanan maçlar sonucu ilk dört sırayı alan takımlar Dünya Kupası finallerine direkt olarak katılma hakkı elde ederken, 5. sırayı alan takım Asya kıtasından play-off'lara kalan takımla iki maçlı bir eleme oynar. Brezilya ise ev sahibi olacağı turnuvada elemeleri oynamadan, ilk torbadan Dünya kupası finallerine doğrudan katıldı.

   Brezilya Vizesi alan takımlar ve Puan tablosu



   1. Arjantin               Puan: 32   Attığı Gol: 35   Yediği Gol: 15   Averaj: +20

   Messi, Higuain, Lavezzi ve birçok yıldız oyuncuyu kadrosunda bulunduran Arjantin'in hedefi, Brezilya'nın katılmadığı elemelerde grubu lider olarak tamamlamaktı. Beklenildiği gibi Arjantin grubu birinci sırada tamamladı. Çok konuşulmasa da Kolombiya onların sadece iki puan arkasında ikinci sıradaydı. Gol yollarında hiç sıkıntı çekmediler. Agüero'suyla Higuain'iyle ve tabi ki süperstar Messi sadece bu üçlü, atılan 35 golün 24'ünün altına imzasını attı. Kağıt üzerinde hücumu ne kadar iyi olsa da uzun yıllardır süren savunmaya olan güven hala az. Oynayan oyuncuların isimlerinin büyük olmaması bunu etkileyen en önemli faktör. Grup aşamasında Kolombiya'dan sonra en az gol yiyen takım oldukları gerçeği ortada. Ama dediğim gibi hala yeterli güven sağlanmış değil. Buna kaleciyi de ekleyebiliriz. Sergio Romero, 2011 yılından itibaren Sampdoria forması giydi, 2013 yazında Monaco'ya kiralık olarak gönderildi. Aralık ayına kadar sadece bir maçta forma giyebildi. Şampiyonluk hedefi olan Arjantin Milli Takımının kalecisi kulübünde oynamıyor olması sizce de biraz garip değil mi? Abbondanzieri'den sonra tabi ki eksikliği hissedilecekti ancak bu kadarı biraz fazla.

   Grupta alınan iki yenilgiden biri Uruguay diğeri Venezuela karşısında alındı. Messi 10 golle takımın en golcüsü olurken onu 9 golle Gonzalo Higuain takip etti. Arjantin elemeleri 32 puan, +20 averajla birinci sırada tamamladı. Dünya Kupası'na doğrudan katılma hakkı elde etti.

   Dünya Kupasında ne yapar?


   Gruplara birinci torbadan katılmaları büyük bir avantaj. Kuralar sonucunda ne olursa olsun Arjantin'in gruptan çıkacağını ve çeyrek final bileti alacaklarını düşünüyorum. Artık Messi'nin 3. Dünya Kupası macerası olacak. Henüz 26 yaşında, belki geçmiş yıllara göre, sakatlıklardan dolayı, en üst düzey performasını bu sene sergileyemedi ama formunun zirvesine çıkmak için önünde 6 aylık bir süre var. Artık bu sefer bir şeyler yapmalı. 2010'daki silik performansı hala hafızalarımızda. Maradona da Dünya Kupasını 26 yaşındayken kazanmıştı, Messi neden kazanamasın? "Maradona'nın gollerinin kopyasını attıktan sonra, onunla aynı yaşta kazanması pek anormal karşılanmayacaktır!"


   2. Kolombiya            Puan: 30   Attığı Gol: 27   Yenilen Gol: 13   Averaj: +14


   Son yıllarda yakaladığı jenerasyon birbirine çok iyi uyum sağlamış durumda. Dünya Milli Takımlar sıralamasında bunu rahatlıkla görebiliyorsunuz. Listede 4. sırada bulunan Kolombiya Dünya Kupası kuralarına 1. torbadan katılacak. Bu da onlar için çok büyük bir avantaj. 1998'den beri finallere katılamamış bir Kolombiya artık çok güçlü. Kadrosunda birçok "underrated" yani spot ışıklarını üstüne çekmeyen kaliteli oyuncuları var. Tabi aralarında Falcao ve James Rodriguez gibi astronomik bedeller karşılığı transfer gerçekleştirenler de var. Mevki mevki baktığımızda da ne kadar kaliteli olduklarını anlayacaksınız.

   Kaleyi koruyan isim hepimizin tanıdığı bir isim, Mondragon. 6 yıl Galatasaray'ın kalesini koruyan 42 yaşındaki file bekçisi, milli takımının hala vazgeçilmezi durumunda. Savunmada, geçtiğimiz sezon Atletico Madrid'le yollarını ayıran tecrübeli isim Perea, Napoli formasıyla sol kanatta fırtınalar estiren Armero ve bu sezon Milan'ın bonservisiyle aldığı Zapata göze çarpan isimler. Inter forması giyen Guarin, kanatlarda adeta fırtına gibi esen Cuadrado ve astronomik bir ücretle sezon başında Monaco yolunu tutan James Rodriguez takımın ana hattını oluşturuyor. Forvet hattında, bir süre Trabzonspor forması giyip Türkiye'de tutunamayan Gutierrez, malumunuz Falcao ve Porto forması giyen Jackson Martinez üçlüsünden oluşuyor. 16 yıl sonra Dünya Kupasına katılmak ülke için çok büyük bir heyecan olacak.

   Falcao'ya ayrı bir paragraf açmak lazım. Geçtiğimiz sezon Atletico Madrid formasıyla harikalar yarattı. 2013 yazında Monaco'nun cazip teklifini kabul etti, 60 Milyon Euro karşılığında transferini gerçekleştirdi. Değişik bir kariyer planlaması yapan Falcao, hayranlarını bir süre şaşkınlık içerisinde bıraktı. Onun neler yapabileceğini, UEFA Süper Kupasında Petr Cech'e neler çektirdiğini herkesi gördü. Her çeşit golü atabilen komple bir santrafor. Bu turnuva onun turnuvası olabilir.

   Dünya Kupasında ne yapar?


   16 yıl sonra ilk kez katılacak olması büyük bir dezavantaj olarak göze çarpıyor. Ama daha önce bu havayı solumamış olmaları onların artılarını göstermelerine engel teşkil etmiyor. Çünkü oyuncuların çoğu Avrupa'da oynamış, hala oynayan ve büyük maçlar görmüş oyuncular. Tabi Dünya Kupasının havası hepsinden farklı. Bu onlara ayrı bir enerji katacak, bu enerjiyi kendi lehine çevirmek onların elinde. Bulundukları grupta ilk iki sırayı alıp ikinci tura çıkabileceklerini düşünüyorum.

   3. Şili             Puan: 28 Atılan Gol: 29 Yenilen Gol: 25 Averaj: +4

   2010 Dünya kupasında İspanya ve İsviçre ile aynı grupta yer alıp, 2. olarak bir üst tura yükselen Şili 8 yıl sonra ilk defa katılıyordu kupaya. Ancak çektikleri şanssız kura sonrası güçlü Brezilya'ya boyun eğerek turnuvanın dışında kaldılar. O zamanlarda Udinese forması giyen Alexis şimdilerde Barcelona'nın değişmez oyuncusu. Hakkında çıkan eleştirilere El Clasico'da attığı nefis golle cevap verdi. Yine büyük bir gelişme kaydeden diğer isim Arturo Vidal. Gerçekten çok geliştirdi kendini. Leverkusen'den Juventus'a gelmek belki de bu sürecin başlangıcı oldu. Savaşçı kimliğiyle öne çıkan Vidal'in tekniği de üst düzeyde.

   Şili'nin en büyük eksiği büyük maçlarda aldığı sonuçlar olarak karşımıza çıkıyor. Elemelerde Arjantin'i iki maçta da yenemediler, Kolombiya'dan 1, Uruguay'dan 3 puan aldılar. Ancak bunu elemelerden sonra İngiltere'yle yaptıkları hazırlık maçında aştıklarını kanıtladılar adeta. İyi bir oyun ve Alexis'in attığı golle Wembley'den 2-0'lık skorla ayrıldılar.

   Alexis Sanchez, takımın en kilit oyuncusu. Hücumdaki gol yükünü o çekiyor. Toplu ve topsuz olarak çok hızlı, hem asistçi hemde golcü bir yapısı var. Barcelona'da gösterdiği performansla o da geçmiş yıllara oranla büyük bir aşama kaydetti. Milli takımda oynadığı her 3 maçtan birinde gol atıyor. Bu sezon kulüp performansı da oldukça parlak. 19 maçta 8 gol, 3 asistle oynuyor. Onun göstereceği performans onlar açısından çok önemli.

 

   Dünya Kupasında ne yapar?


   2010 Güney Amerika elemelerinde Brezilya'nın bir puan gerisinde 33 puan toplayarak finallere doğrudan katılma hakkı elde etmişlerdi. Güney Afrika'da son 16'da elenerek turnuvanın dışında kaldılar. Güney Amerika takımlarındaki gelişimin tüm herkes tarafından kabul görüyor. Çok şanssız bir kura çekmemeleri halinde gruptan çıkacaklarını düşünüyorum. Ancak çeyrek final için yeterli değiller.

   4. Ekvador                 Puan: 25   Atılan Gol: 20   Yenilen Gol: 16   Averaj: +4

   Gerçekten Ekvador'u ayakta alkışlamak lazım. Oyuncularının neredeyse tamamı Amerika kıtasında oynayan bir takım, Dünya çapında yıldızlara sahip Uruguay gibi bir takımı arkasında bırakarak Brezilya'ya direkt olarak gitme hakkına sahip oldular. Hatta iki takım arasında oynanan iki maçın biri berabere diğeri ise Ekvador galibiyetiyle sonuçlandı. 4. sırayı Uruguay'dan daha fazla hakkettikleri belli.

   Takımın en tanınan ismi Kırmızı Şeytanların formasını giyen Antonio Valencia. Aynı zamanda milli takımında kaptanı durumunda. Forvette oynayan Caicedo'da takımın önemli oyuncularından biri. Attığı 7 golle elemelerde takımı adına en çok gol kaydeden oyuncu oldu. Bu gollerin en önemlisi, Quito'da oynanan maçta Uruguay'ı deviren goldü elbette.

   İstatistiklere bakıldığında az gol atıp az gol yiyen bir takım görüntüsünde. Attığı 20 gole karşılık 16 golü kalesinde gördüler. Maç başına bir gol yeme ortalaması tutturdular. Tüm gol yükünün Caicedo'ya bırakılması bir sorun oluşturabilir. Yedikleri gol sayısı oldukça iyi. Savunma anlamında yedikleri 16 golden 5 tanesini Arjantin'den yediğini de düşünürsek gayet iyi bir rakam olduğu anlaşılıyor.

   Dünya Kupasında ne yapar?


   En son 2006'da Dünya kupası oynayan takım büyük ölçüde değişti. O kadroya nazaran biraz daha genç bir takıma sahipler. 2006'da sürpriz yapıp Almanya'nın ardından grubu ikinci tamamladılar. İkinci turda İngiltere'ye kaybedip elendiklerinde bile kalelerinde 4 gol gördüler. Savunma anlamında güçlü olsalarda gol yollarında sıkıntı yaşıyorlar.

   Gruptan çıkamaz, üç maç sonunda evlerine geri dönerler.

   5. Uruguay (Play-off)           Puan: 25   Atılan Gol: 25   Yenilen Gol: 25   Averaj: 0

   Son dünya şampiyonası 4.sü ve son Copa America şampiyonu Uruguay. Bu kadar üst düzey bir takımın elemelerde 5. sırayı almasını halk nasıl karşılamıştır bilemiyorum ama son dönemde elde ettikleri başarılarla halk gözünü daha yükseğe dikti, 1950'de Maracana'daki efsanevi şampiyonluktan sonra alamadıkları kupayı bir kez daha Uruguay'a getirmek. Bu yolda karşılaşacaklarını rakiplerin çok zor olacağının farkındalar ancak 2010'daki performansın bir üst seviyesi bu hayalin gerçekleşme ihtimali bulunduğunu gösteriyor. Ama Uruguay takımı henüz grup aşamasında bir engele takıldı. Maçlar sonunda Ekvador'la aynı puanı paylaştılar. Averaj farkından dolayı 4. sırayı Ekvador aldı, Uruguay ise Afrika kıtasından gelecek bir takımla eleme oynamak durumunda kaldı. İstatistiklere bakıldığından ilgimi çeken birkaç nokta var: Bu takım nasıl bu kadar fazla gol yer? Suarez'den başkası gol atamıyor mu? 3-5-2 dizilişini tercih eden Oscar Tabarez, savunma hattında eski bir Fenerbahçeli Lugano, Godin ve Caceres'e şans veriyor. Üstüne üstlük kaleci de Muslera! Açıkçası beklentileri, hedefleri bu derece yüksek bir takımın sergileyeceği performans bu değil. 16 maçta sadece 2 kere kalesini gole kapatabilmeleri her şeyi özetliyor aslında. Diğer bir nokta gol sıkıntısı. Takımda çok önemli forvetler olmasına rağmen gollerin dağılımında Suarez'in neredeyse %50'lik bir payı var. Cavani ve Forlan'ın skora etkisinin çok az olduğunu belirtmekte fayda var. Bu ilerleyen dönemlerde de tüm takımı Suarez'e bağımlı hale getirebilir.


   Grupta evlerinde başarılı bir performans göstermelerine rağmen deplasmanda 8 maçta alınan 5 mağlubiyet onların bu durumda olmasını sağladı. Attığı 25 gole karşılık kalesinde de aynı sayıda gol yemesi takipçilerini şaşırttı. Elemelerde sergiledikleri vasat performans sonucu grupta 5. sırada yer alıp, play-off oynamaya hak kazandılar.

   Dünya Kupasında ne yapar?


   Afrika kıtasından gelecek rakibi kolay geçeceklerini düşünüyorum. 2010'da Güney Afrika'da gösterdikleri performansı göstermelerini beklemek biraz haksızlık olur. O turnuvanın yıldızı Diego Forlan artık dört yaş daha yaşlı. Edinson Cavani'nin yükselişi bunu dengeleyebilecek düzeyde. Realistik olmak gerekirse, bu sefer yarı final oynamaları mucize olur.

   Brezilya Vizesi alamayanlar

   6. Venezuela    Puan: 20   Attığı Gol: 14   Yediği Gol: 20   Averaj: -8

   7. Peru       Puan: 15   Attığı Gol: 17   Yediği Gol: 26   Averaj: -9

   8. Bolivya    Puan: 12   Attığı Gol: 17   Yediği Gol: 30   Averaj: -13


   9. Paraguay     Puan: 12   Attığı Gol: 17   Yediği Gol: 31   Averaj: -14


  Gol Krallığı


  1) Luis Suarez   11 Gol
  2) Lionel Messi   10 Gol
  3) Gonzalo Higuain   9 Gol
  4) Felipe Caicedo   7 Gol
  5) Teofilo Gutierrez   6 Gol
  6) Sergio Agüero 5 Gol
      Eduardo Vargas 5 Gol
  7) Marcelo Martins 4 Gol









Not : Dünya Kupası Eleme yazımın 3. bölümünü önümüzdeki günlerde yayınlacağım, takipte kalın.

23 Kasım 2013 Cumartesi

Brezilya yolcusu kalmasın! (Uefa) 1/4


Brezilya 2014



   Brezilya 2014'e gidebilmek için elemeler başlayalı bir yılı aşkın bir süre oldu. Bu zaman içerisinde kimi takım direkt olarak kupaya katılma hakkı kazandı, kimileri Play-Off'ları oynamak zorunda kaldı ve kimileri de bu büyük turnuvayı yazın evinden izlemek zorunda kaldı.

   Şampiyonluk adayları bu sefer Brezilya'da ne yapar? Turnavanın dışında kalan yıldızlar kim? Elemelerdeki ilginç olaylar ne? Ve tabii ki de ev sahibi Brezilya "Altıncı Yıldızı" formasına diktirebilecek mi? Bunların soruların tüm cevapları bu yazıda. Umarım zevk alarak okuduğunuz bir yazı olur.

     Elemeler

     Dünya Kupası Avrupa Elemeleri


   53 Ülke katılır ve 9 gruptan oluşur(I grubunda 5 takım bulunuyordu). Gruplarında ilk sırayı alan takımlar direkt olarak Dünya Kupasına alma hakkı kazandı. Gruplarında ikinci sırada bulunan takımlar Play-off'a kalma hakkı elde etti. 9 grup içinden, en kötü ikinci otomatik olarak elendi ve Play-off'lara katılma hakkını kaybetti.
   
     Grup A

      Takımlar : Belçika(26)-Hırvatistan(17)-Sırbistan(14)-İskoçya(11)-Galler(10)-Makedonya(7)

    Avrupa elemeleri A grubu güçleri yakın takımlardan oluşuyordu. Grubun favorileri, yakaladığı altın jenerasyon ile Belçika, bağımsızlığını kazandığından beri sadece bir kez(2010) Dünya Kupası kaçıran Hırvatistan ve kadrosunda önemli yıldızları bulunduran Sırbistan'dı. Diğer üç takım ise Bale'li Galler, son 7 büyük turnuvaya katılamayan İskoçya ve mütevazi kadrosuyla Makedonya.

   Grupta rakiplerine büyük üstünlük kuran iki takım Hırvatistan ve Belçika oldu. Sırbistan bu ikiliyi zorlasa da sıralamayı aralarındaki yaptığı maçlar belirledi diyebiliriz. Oynanılan 10 maç sonunda namağlup unvanıyla Brezilya'ya direk olarak katılma hakkını elde etti Belçika. Hırvatistan ise grupta istediği puanları alamasa da 17 puanla Play-off oynamaya hak kazandı. Bale'ın ve Ramsey'in Galler'i grupta sadece Makedonya'nın üstünde yer alabildi ve büyük hayal kırıklığı yarattı. Grubun en iyi oyuncusu olarak Eden Hazard'ı gösterebiliriz. Chelsea'ye geldiğinden beri kendini oldukça çok geliştirdi ve takımın saha içindeki en etkili silahı oydu.

Grubun Yıldızı : Eden Hazard
Gol Kralı : Alexander Kolarov (4)

    Grup B

     Takımlar : İtalya(22)-Danimarka(16)-Çek Cumhuriyeti(15)-Bulgaristan(13)-Ermenistan(13)-Malta(3)

   Kuralar çekildiği andan itibaren İtalya'nın grubu bitireceği yeri herkes biliyordu. Hatta grubu kaç puanla bitireceğini tahmin edenler bile vardı ki bunu düşünmek çok yanlış sayılmazdı. Euro 2012'de final oynayan, 2006'da Dünya Kupasını kaldıran bir takımdan ne beklenebilirdi ki? Zaten elemelerin sonunda gruptaki lider takımın adının İtalya olduğu da görüldü. Çek Cumhuriyeti ve Danimarka arasında çok çekişmeli bir ikincilik mücadelesi verdi. Dünya Şampiyonları olmasa da Avrupa Şampiyonasının 'aslarından' olan Çek Cumhuriyeti gurubun en büyük hayal kırıklığı oldu, grubu Danimarka'nın bir puan gerisinde 3. olarak bitirdi. Ne var ki Danimarka da kural gereği en kötü ikinci olduğu için Play-off biletini kapamadı. Balotelli attığı 5 golle grubun gol kralı oldu. Bunların dışında Ermenistan ve Bulgaristan grubu 13 puanla tamamladı. Belki de gruptaki en büyük sürprizi Malta yaptı. Deplasmanda Ermenistan'ı 1-0 mağlup ederek gruptaki tek galibiyetini aldı.

   B grubunda Brezilya vizesi alan tek takım İtalya oldu. Bu muhtemelen Pirlo'nun Milli Takımı adına oynayacağı son turnuva olacak. 2006'da yaptıkları gibi, beklentilerin üstüne çıkıp bir final görürler mi? Bekleyip göreceğiz.


Grubun Yıldızı : Andrea Pirlo
Gol Kralı : Mario Balotelli (5)



    Grup C

     Almanya(28)-İsveç(20)-Avusturya(17)-İrlanda Cumhuriyeti(14)-Kazakistan(5)-Faroe Adaları(1)

   Belki de Dünya Kupası Avrupa elemelerinin en zevkli grubu. Grubun favorisi tabii ki de Alman Panzerleri'ydi. Lider olmaması çok büyük sürpriz olacak Almanya'nın arkasında İbrahimoviç'li İsveç vardı. Bayern'li David Alaba'nın patlama yaptığı Avusturya, kağıt üzerinde İsveç ile yarışacak güçte olmasa da oynanan maçlar sonucunda puan sıralamasında sadece 3 puanlık bir fark vardı arada. Giovanni Trappatoni'nin heyecan verici İrlanda Cumhuriyeti gruba yine renk kattı. Grubun güçsüz takımları olan Kazakistan 5, Faroe Adaları ise 1 puanla grubu tamamladı.

   Bu grup neden çok zevkliydi diye düşüneceksiniz. Çok basit. İsveç ve Almanya arasında oynanan maçlara bakmanız yeterli. Almanya Olimpiyat Stadında oynanan maçta, skor üstünlüğünü erken yakalamış Almanya 4-0'lık skoru bulunca rahatladı. İsveç'in maçı bırakmaya hiç niyeti yoktu. Öyle ki kaptan İbrahimoviç'in attığı gol fitili ateşledi. Maçın son düdüğü çaldığında skor 4-4'tü. Geri dönüşlerini devam ettiren İsveç Friends Arena'da Avusturya karşısında ilk yarıyı 1-0 geride tamamladığı maçı 2-1 galibiyetle bitirdi. Tabii ki herkes tekrar İsveç Almanya karşılaşmasını sabırsızlıkla bekliyordu. Maçın skoru ilk maçı izleyenleri aslında pek şaşırtmadı(!) Almanya'nın aldığı 5-3 kazandığı maç, grupta iki takımın arasında oynadığı iki maçta 8 gole sahne oldu.

   Bir beraberlikle Brezilya biletini kapan Almanya oldu. 1990 sonrasında Dünya Kupasına hasret kalan Almanlar bu sefer ne yapacak bilemiyoruz ama Joachim Löw'ün Brezilya yolculuğu her zamankinden daha zor olacak. Arkasındaki İsveç ise Play-off'a katılma hakkı kazandı. Tabi Play-off'taki eşleşme onları ne kadar mutlu etmiştir bilemiyoruz.(Yazının ilerleyen bölümlerinde daha detaylı olarak inceleyeceğiz.)


Grubun Yıldızı : Mesut Özil
Gol Kralı : Mesut Özil (8)

    Grup D

     Takımlar : Hollanda(28)-Romanya(19)-Macaristan(17)-Türkiye(16)-Estonya(7)-Andorra(0)

   Milli takımımızında içinde bulunduğu D grubunda, son Dünya Kupası finalisti Hollanda yer alıyordu. Hedefini Play-off'lara kalmak olarak belirleyen milli takım, Abdullah Avcı önderliğinde bu yarışa girdi. En ciddi rakiplerimiz olarak Romanya ve Macaristan öne çıkıyordu. Grupta iddiası olmayan Estonya ve Andorra ikilisinde sadece Estonya Hollanda'dan bir puan almayı başardı(Hatırlayacaksınız o maçta Van Persie'nin gole çevirdiği penaltının penaltıyla hiçbir alakası yoktu.)

   Hollanda üst üste altı maçı kazanarak liderliğini garanti altına aldı. Romanya deplasmanda Milli takımımızı tek golle geçerek üstümüzde yer aldı. Macaristan'a karşı mağlup olduğumuz maç belki de onlarında grupta iddialı olmalarını sağladı. Abdullah Avcı yönetiminde altı maçtan yedi puan(alınan iki galibiyet Andorra ve Estonya'ya karşı) çıkaran Milli takımın performasından hiç kimse memnun değildi, beklendiği gibi Avcı görevinden ayrıldı ve Galatasaray'ın hocası Fatih Terim önümüzde kalan 4 maç için takımın başına getirildi. Onun gelişiyle üst üste alınan 3 galibiyet bizi son maçlar öncesinde umutlandırdı. En önemli galibiyet deplasmandaki Romanya galibiyeti oldu. Son maçlarda ikincilik mücadelesi çok kızgındı. Üç takımında Play-off'a katılma şansı vardı. Malesef bizim açımızdan iyi bir son olmadı, Şükrü Saraçoğlu'nda Hollanda'ya 2-0 mağlup olduk. Bu sonuç sizi sakın aldatmasın. Milli takımımız son maçta değil, ilk altı maçta kaybettiği puanlar yüzünden gruptan çıkamadı. Son maçta evinde Estonya'yı iki farkla geçen Romanya Brezilya yolunda önemli bir adım attı ve Play-off'lara katılma hakkına sahip oldu.

Grubun Yıldızı : Robin Van Persie
Gol Kralı : Robin Van Persie (11)

    Grup E

     Takımlar : İsviçre(24)-İzlanda(17)-Slovenya(15)-Norveç(12)-Arnavutluk(11)-Kıbrıs(5)

   Son iki Dünya Kupasında da gruptan çıkmayı başaran İsviçre, 320 bin nüfuslu İzlanda ve hala eski günlerini aratan Norveç. Avrupa Elemelerinden çıkan en sürpriz sonucun ikisinden biri bu grupta gerçekleşti. Şuana kadar hiçbir büyük turnuvada boy gösterememiş İzlanda grup ikincisi oldu. Muhtemelen soracaksınız kendinize, hangi oyuncular var ki bu takımda? Zamanında Barcelona'da oynayan Gudjohnsen ve Ajax'lı Sigurdsson'dan başka birini tanımayacaksınız. Slovenya ile kafa kafaya bir mücadeleden sonra, grubu ikinci olarak tamamladı. Daha sonra Play-off kuralarında canları biraz sıkılacak olsa da onlar için bu bile fena sayılmaz.

   İsviçre ise gruptaki diğer takımlara nazaran çok üstün bir kadroya sahip. Zaten şuanda FIFA sıralamasında 7. olmaları da bunun bir getirisi. Dünya Kupasına 1. torbadan katılacak İsviçre, şanssızlığını kırıp çeyrek final oynayabilecek mi? Turnuvaya katılacak diğer takımlara da biraz göz gezdirince şans vermiyor hiç kimse. Ama yetenekli oyuncularıyla sürpriz yapmaya aday.

Grubun Yıldızı : Granit Xhaka
Gol Kralı : Milivoje Novakovic (5)




    Grup F

    Takımlar : Rusya(22)-Portekiz(21)-İsrail(14)-Azerbaycan(9)-Kuzey İrlanda(7)-Lüksemburg(6)

   Fabio Capello yönetimindeki Rusya ve Cristiano Ronaldo liderliğindeki Portekiz. Liderlik için en güçlü adaylar bunlardı. Aslında en ilginç gruplardan biri bu gruptu. Zirve mücadelesine geçmeden önce alt sıralara göz atalım.

   Dünya Klasmanında 127. sırada bulanan Lüksemburg'un bile 6 puanla bitirdiği bir grup. Bunun yanında tarihinde ilk kez eleme aşamasında 9 puan toplayan Azerbaycan ve genellikle kadrosunda İngiltere'nin çeşitli liglerinde top koşturan oyunculardan kurulu Kuzey İrlanda. Üst sıralar için bir iddiaları bulunmamasına rağmen, diğer takımlardan puan kopararak sıralamayla oynadılar. Örneğin, İsrail'in iki karşılaşmada da Portekiz'den birer puan çıkardı. Bu Portekiz'in liderliği Rusya'ya kaybetmesindeki en büyük etken oldu.

   Bir de İsrail gerçeği var tabi. Gruptaki dengeleri asıl değiştiren takım onlar oldu. Portekiz'le kendi evlerinde 3-3 berabere kaldı hatta son dakikada yedikleri golle. Yine deplasmanda Rui Patricio'nun hatasıyla Portekiz'in 3 puanı almasına izin vermediler. Bu takımdan en çok dikkat çeken isim, elemeleri 6 golle tamamlayan Toulouse'li Ben Basat'tı. Takip etmekte fayda var.

   Gel gelelim liderlik mücadelesine. Birbirlerine karşı üstünlük kuramayan Rusya ve Portekiz'den, daha az puan kaybeden Rusya lider oldu, Brezilya'ya biletini kaptı. Elemeler boyunca sadece bir maçta parlayan Ronaldo takımının Play-off mücadelesine gitmesine engel olamadı. Tabi daha sonra yaptıklarıyla kendini yeterince affettirdi. Bir önceki Dünya Kupasına gitmek içinde Play-off'ları oynamak zorunda kalmışlardı.


Grubun Yıldızı : Eden Ben Basat
Gol Kralı : Eden Ben Basat (6)
    Grup G
 
     Bosna Hersek(25)-Yunanistan(25)-Slovakya(13)-Litvanya(11)-Letonya(8)-Lihtenştayn(2)

   Turnuva tarihinde bir ilkin gerçekleştiği grup. Bağımsızlaştığı 1992 yılından itibaren hiçbir büyük turnuvaya katılamayan ama iki kez kapısından dönen Bosna Hersek bu kez tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. 2004 Avrupa Şampiyonluğunu kazanan Yunanistan'a karşı kurduğu üstünlük sayesinde, eşit puanda olmalarına rağmen gol averajı ve ikili averajda üstün olduklarından, tarihinde ilk kez bir Dünya Kupasına katılacaklar. Onların arkasında kalan Yunanistan ise herkesin onları bildiği gibi bir gol atıp yatarak Play-off'lara kaldıklarını söylemek yanlış olmaz. Grupta Lihtenştayn dahil 3 gol atabildikleri bir maç yok. Ya da başka bir deyişle 10 maçta attıkları gol sayısı 12. Bosna Hersek'te ise bu rakam 30.

   Genel olarak zayıf bir grup görüntüsü çizdiler. Litvanya, Letonya ve Lihtenştayn gibi alt düzey takımları bulunduran grupta Slovakya'nın da düşük performansı zirvede iki takımı yalnız bıraktı.

   Edin Dzeko, Miralen Pjanic ve İbiseviç gibi yıldız oyuncuları barındıran Bosna-Hersek ilk kez katılacağı Dünya Kupasında ne yapar tartışılır. Ama belli olan bir şey var ki oynadıkları futbolla herkese zevk verecekleri. Yunanistan ise 2004'ten beri sadece bir turnuvayı boş geçmiş bir takım. Yine Play-off'lara kalmayı başardılar. Oynadıkları futbol kime ne kadar zevk verir bilemeyiz ama artık bir ekol oluşturdukları kararına varmak kesinlikle yadsınamaz bir gerçek. Bu konuda komşumuzu örnek almamız gerekiyor ve hatta bunu çok daha önceden yapmış olmalıydık.

Grubun Yıldızı : Miralem Pjanic
Gol Kralı : Edin Dzeko (10)

    Grup H

Takımlar : İngiltere(22)-Ukrayna(21)-Karadağ(15)-Polonya(13)-Moldova(11)-San Marino(0)

   Gruptaki takımları gördüğünüzde muhtemelen İngiltere'nin elini kolunu sallayarak lider olduğunu düşüneceksiniz. Bunu düşünmekte de haksız değilsiniz. Kadrosunda bulundurduğu yıldız oyuncuların çokluğu, tecrübe eksiği olmaması, teknik direktörlük koltuğunda Roy Hodgson olması ve çoğaltılabilecek birçok neden. Tabii ki Ukrayna'nın yarı-ev sahipliği yaptığı Avrupa Şampiyonasında sergilediği performans çoğu insanı etkiledi. O takımda Shevchenko'nun çok büyük payı vardı ama alttan gelen yeni jenerasyon, geleceğin habercisi gibiydi. Öyle ki İngiltere'ye karşı oynadığı maçlarda iki beraberlik aldılar ve bir puan farkla zirveyi onlara kaptırdılar. Bu iki takımı yine birkaç yıldız oyuncusuyla öne çıkan Karadağ takip etti. Beklenti fazla yoktu ve bu şekilde beklentiler gerçekleşti, grubu Polonya'nın önünde 3. tamamladılar. Polonya ise büyük hayal kırıklığı yarattı. Kağıt üzerinde bu grupta ikincilik için yarışabilecek güçte olduğu düşünülen Polonya, grupta topladığı 13 puanın 10'unu Moldova ve San Marino'dan aldı. Aslında bu istatislik onlar için durumu özetliyor.

   Son 20 yılda katıldığı her turnuvada halkını hayal kırıklığına uğratan İngiltere, bu kez Lampard ve Gerrard'lı kadrosu ile son kez oynayacak. Her ne kadar kaptan Gerrard taraftarlardan yeterince destek görmediklerini söylese de İngiltere'nin artık son şansı, taraftarın desteklemekten başka şansı yok. Bu kadroyla bir yarı-final bile görememek onlar için yıkım olur.

   Play-off biletini kapan Ukrayna, kaliteli genç oyuncularıyla dikkat çekti. Özellikle Yarmolenko bunlar arasında dikkat çekti. Dünya Kupasına katılma yolunda bir eleme daha oynayacak Ukrayna'nın işi grupta olduğu kadar kolay olmayacaktı.

Grubun Yıldızı : Franck Lampard
Gol Kralı : Wayne Rooney (7)

    Grup I

     Takımlar : İspanya(20)-Fransa(17)-Finlandiya(9)-Gürcistan(5)-Belarus(4)

    Elemelerdeki son grup olması sebebiyle bu grupta beş takım mücadele etti. İspanya ve Fransa'nın bulunduğu bir grupta diğer takımların tek amacı birbirinin üzerine çıkmak olacaktı elbette. İlk iki sıranın belli olması, futbol takipçilerini zirve mücadelesine odaklandırdı.

   İki takım arasında oynanan karşılaşmalar zirvenin sahibini belirledi. Deplasmanda rakibini tek golle mağlup eden son Dünya ve Avrupa şampiyonu İspanya, Brezilya biletini cebine koydu. Arkasındaki Fransa ise zorlu geçecek bir Play-off elemesine katılmak zorunda kaldı. Seri başı olmasına rağmen karşılaştıkları rakip, beklediklerinden çok daha iyi olacaktı.

Grubun Yıldızı : Franck Ribery
Gol Kralı : Franck Ribery (5)

Not :   Kırmızı, Dünya Kupası Finallerine direkt katılacaklar
          Mavi, Play-off elemelerinde seribaşı olanlar
          Yeşil, Play-off elemelerinde seribaşı olmayanlar
Not 2 : Yazımın devamını önümüzdeki günlerde yayınlayacağım.

16 Kasım 2013 Cumartesi

Zidane Mucizesi | Euro 2004

   2004 Avrupa Şampiyonasında kupanın son sahibi Fransa grubun ikinci maçında altın bir kadroya sahip olan İngiltere ile karşı karşıya geldi. Grupta açık ara ilk iki için favori olan iki takım.

   38. dakikada Kaptan Beckham'ın kullandığı serbest vuruşta Lampard'ın kafasından golü buldu İngiltere ilk yarı bu skorla tamamlandı. Dakikalar yetmişi gösterdiğinde Silvestre'nin Rooney'i ceza sahasında düşürmesiyle İngilizler farkı arttırma adına önemli bir fırsat yakaladı. Topun başına serbest vuruşların ustası Beckham geçti. Barthez Beckham'ın penaltısını kurtararak Fransa'nın uyanmasını sağladı. Bu dakikadan sonra iplerine eline alan bir diğer kaptan Zinedine Zidane'dı. Maçta son dakikalara girilirken, Makalele ceza sahasının hemen dışında düşürüldü. Topun başına geçen Zidane, frikiği bir penaltıymışçasına kullandı, enfes bir gole imzasını attı. Ancak "Maestro" şova devam dedi. Daha bir dakika olmadan, Henry savunmanın arkasına nefis sarktı ve onu durdurmak için David James yapabileceği tek şeyi, penaltı yaptı. Sadece iki dakika önce frikikten golü atan Zidane tekrar sahneye çıktı, bu sefer "11" metreden attığı penaltıyla Fransa'nın turnuvaya çok büyük bir moralle başladı. Ancak turnuvanın devamında rüzgar Fransa'nın tersine esti.

    İngilizler grubu Fransa'nın önünde tamamlamasına rağmen -artık son yıllarda klasikleşen-, penaltılar sonucunda ev sahibi Portekiz'e kaybetti. Bu maçta Beckham'ın karçıdığı penaltı Dünya'da Zidane performansının gölgesinde kalsa da Beckham bu maçtan sonra Ada'da yerden yere vuruldu, hatta vatan haini ilan edildi!

   Fransa gruptan ikinci olarak çıktı ve turnuvanın sonunda şampiyonluğu göğüsleyecek Yunanistan'a, Charisteas'ın golüne engel olamayınca evine erken döndü. Turnuvaya erken bir veda gerçekleşti. Böylece herkes Fransa'nın bittiğini düşünmüştü. Ancak buna da iki yıl sonraki 2006 Dünya Kupasında yine Zidane önderliğinde cevap verecekti.

   Fransa adına 2004 Avrupa Şampiyonasında hatırlanacak tek olay Zidane'ın uzatma dakikalarında İngiltere'yi devirmesi oldu. Üzerinden tam dokuz yıl geçmesine rağmen birçoklarının hala dün gibi hatırladığı bu maç bundan uzun yıllar sonra bile mutlaka hatırlanacaktır. Şimdi bir kez daha bu maçı hatırlayalım:



3 Kasım 2013 Pazar

Her şeyi kaybedebilirsin, Ruhunu asla!

   Hatırlayın eski Milan takımı. Bundan sadece 6 yıl önce Şampiyonlar Liginde yarı finalde Kırmızı Şeytanları
hüsrana uğratıp finale yükseldiklerini. Finalde Benitez'in "doğuştan ofsayt" dediği Inzaghi'nin attığı 2 golle kupayı aldıklarını. O günden bu güne Milan'da değişmeyen tek şey yönetim. 2007 yılındaki o efsane kadrodaki isimlerin neredeyse hepsi ya emekliye ayrıldı yada yüksek maaş aldıkları sebebiyle takımdan ayrıldı. İtalya'daki ekonomik kriz dolayısıyla takımın "Altın Çocuk"u Kaka, 67 milyon Euro'ya Real Madrid'e gönderildi. Gattuso, Pirlo, Seedorf gibi yıldızlar yüksek maaş sebebiyle takımdan bedelsiz gönderildi. Hatta Pirlo'yu ezeli rakip Juventus'a resmen kendi elleriyle teslim ettiler. "Yaşlı takım" unvanından kurtulmak için yaşayan efsaneler Maldini, Costacurta ve Kaladze ile yollar ayrıldı. Eski jenerasyondan tamamen arındırılan bu takımın eski ruhu oluşturulabileceği düşünüldü. Ne var ki olaylar Milan lehine hiç gelişmedi.


   Geçmiş Yıllar

   2007 yılında ardı ardına gelen Avrupa ve Dünya Kulüpler kupası şampiyonlukları ligde başarısız sezonun üstünü örtmüştü. Inter'in domine ettiği İtalya Ligini, Ancelotti bir daha göremedi. 2008/09 sezonu sonunda Ancelotti ile yollar ayrıldı, Maldini ve Emerson emekliye ayrıldı ve Kaka yüksek bir bonservis bedeli karşılığında Real Madrid'e gönderildi. Takımın başına geçen Leonardo, hayal kırıklığından öteye geçemedi, ligi 3. bitirip görevinden ayrıldı. Yeni sezonda teknik direktör dahil, birçok gelen giden oyuncu oldu. Kaladze, Ronaldinho, Beckham, Dida ve Huntelaar gibi oyuncularla yollar ayrıldı. Ibrahimoviç, Boateng, Sokratis, Robinho ve Cassano gibi önemli isimler kadroya katıldı. Sezonun neredeyse tamamında liderlik koltuğunda oturan Milan, Allegri'nin henüz ilk senesinde şampiyon oldu. Ne var ki Kupa ve Şampiyonlar Liginde yine hayal kırıklığı yarattılar. Yine de gelen lig şampiyonluğu taraftarların geleceğe olumlu bakmasını sağladı. Bir sonraki sezon şike skandalından sonra tekrar lige yükselen Juventus'un arkasından 4 puan farkla ligi 2. sırada tamamladılar ve sezon başında Pirlo'yu yüksek maaş sebebiyle takımdan gönderdi yönetim. Sezon başlagıcında alınan İtalya Süper Kupası'yla sezon kupayla tamamlandı. 2012/13 sezonunda asıl köklü kadro değişimi yaşandı. Şampiyonlar Ligi kazanan takımdan eser kalmadı. Nesta, Inzaghi, Seedorf, Zambrotta, Gattuso takımdan ayrıldı. Thiago Silva, Ibrahimoviç ise Paris SG'nin yolunu tuttu. Bu iki transferden elde edilen gelirlerle, takımı gençleştirme yolunda yeni oyuncular alındı. Şimdiki kaptan Montolivo, yaramaz çocuk Balotelli, genç yıldız El Shaarawy ve Cassano takasıyla alınan Pazzini önemli transferler oldu. Ligde vasatı aşamayan Milan, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Messi'li Barcelona'ya iki maç sonucunda 4-2 elendi. Kupasız sezonun ardından yönetim bir kez daha Allegri ile yola devam kararı aldı. Boateng, yeterli verimin alınamadığı Krkic ve takımın eskiyen yüzleri Ambrosini'lye Flamini'ye yeni sözleşme önerilmedi. Taraftarın özlediği Kaka dört yıl aradan sonra tekrar takıma katıldı. Andrea Poli, Matri, Constant ve Emanuelson gibi isimler takıma takviye edildi.

   Şuan itibari ile Milan'ın önünde pekte aydınlık günler gözükmüyor. Şampiyonlar Liginde alınan kısmen iyi sonuçlar, ligdeki kötü başlangıcın üstünü örtemedi. 11. hafta itibari ile 12 puanla puan tablosunda 10. sırada bulunuyor. Son yıllardaki en kötü lig başlangıçlarından birini yaptılar. Saha içinde oyuncuların isteksiz, umursamaz futbolu, saha kenarında teknik direktörün takımı idare edemeyen ve kadro tercihleri Milan'ın bu hale gelmesindeki en büyük etkenlerden birkaçı. Ancak tüm her şeyi de bunlara bağlamak yanlış olur. Yıllardır Milan yönetimini elinde tutan Berlusconi ve kulübün CEO'su Galliani'nin tutumları buna en doğrudan etken: Yanlış transferler ve yanlış zamanda yapılan(!) gençleştirme hamlesi.

   Yanlış Transferler ve Sıradanlaşma


   2007-2013 Arasında kazanılan kupalar

   2010-11 Serie A
   2011 İtalya Süper Kupası

   Evet, son Şampiyonlar Ligi'nin kazanan takımdaki en genç isim Kaka(25)'ydı. Takımındaki bazı oyuncularla vedalaşma zamanı git gide yaklaşıyordu. Kulübe yıllarını vermiş Pirlo, Gattuso, Seedorf, Cafu, Dida vs. gibi isimler takımdan gönderildi. Stratejik bir hamledir anlayabilirim ama yerlerine alınan oyuncular ne kadar yerlerini doldurabildi buna bakıyorum; Van Bommel iki senede 39 maç oynayıp takımdan bedelsiz olarak gönderildi. Taye Taiwo sadece 4 maç oynadı. Şimdilerde Dortmund forması giyen Sokratis de sadece 5 maç Milan formasını giydi ve yine bedelsiz olarak takımdan gönderildi. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Arada yapılan yüksek profilli ve verim sağlananlarda var tabiki de. Başta Ibrahimoviç olmak üzere Boateng ve Thiago Silva takıma maksimum düzeyde fayda sağladı, ancak bu oyunculara gelen yüksek teklifleri değerlendirerek kasasını doldurdu.

   Takımdaki maaş dengesini düzeltmeye çalışırken sıradan bir takım oldu çıktı Milan. Hücum bölgesindeki oyuncular ne kadar yüksek profilli oyuncular olsalar da sahada şan şöhret oynamıyor. Şuan Allegri'nin elindeki kadroyla 2007 yılındaki kadroyu karşılaştıralım oyuncu oyuncu, fark burada "net" bir şekilde ortaya çıkacak zaten.

              2006/07 Kadrosu                                               2013/14 Kadrosu

                        Dida                                                                                     Abbiati
  
 Cafu (Oddo) - Nesta - Maldini - Jankulovski                     Abate - Mexes , Cristian Zapata, Constant

                          Pirlo                                                                                   De Jong

     Gattuso - Ambrosini - Seedorf                                            Montolivo - Muntari

                    Kaka                                                                      Robinho           -          Kaka

              Inzaghi (Gilardino)                                                                  Balotelli

      Teknik Direktör : Ancelotti                                         Teknik Direktör : Allegri


   İki takım arasındaki tek benzerlik Kaka'nın yine takımda olması. Farklar ise bayağı bir büyük. Bir göz atalım.

   Kaleciler arasındaki fark çok gözükmese bile Dida kariyer açısından  çok daha üstün.
   Çoğu futbol otoritesi tarafından gelmiş geçmiş en iyi sağ bek olarak gösterilen Cafu yerinde şuan Abate var. Karşılaştırma yapmak bile çok saçma.

   Jankulovski ile Kevin Constant, kariyer açısından karşılaştırmak için bu ikili için çok mümkün değil. Sahada yaptıklarından bahsedelim. Kevin Constant, Milan'daki ikinci sezonunu geçiriyor. Bu sezon takip etmeye başladığım bir oyuncu. Sol bek olarak oynadığı maçlarda defansif olarak ne kadar düşük kalitede olduğunu kendisi ispatladı. Top ayağındayken sürekli çalım denemelerinden artık tüm herkes usandı. Jankulovski kadar hücum gücü yüksek bir oyuncu da değil. Şuana kadar gol olan bir ortasını da hatırlamıyorum.

   Maldini - Nesta, Mexes - Zapata; Maldini, Nesta ikilisinin kulübe ne kadar hizmet verdiklerinden ve başarılarından bahsetmeyeceğim. Mexes kendini kanıtlamış bir oyuncu olsa da Milan'ın savunma oyuncusu değil. Zapata'da ikinci sezonunu geçirmesine rağmen hala takıma alışabilmiş değil. Her maç gol yiyen bir takımda tüm suçu bu ikiliye atmak haksızlık olur ama bunda büyük payları var.

  Pirlo, şuanda 36 yaşında kimilerine göre artık bu yaştaki bir futbolcu için yıllık 5 milyon Euro fazla gelebilir, hatta bu yüzden takımdan bile gönderilmiş olabilir. Milan onu gönderdikten sonra onun yerini hala dolduramadı. Çünkü onun gibisi yok. Milan'dan ayrıldıktan sonra Juventus'la iki sezon üst üste şampiyon olması da ayrı bir ironi. De Jong her ne kadar Pirlo ile aynı tip bir oyuncu olmamasına rağmen aynı mevkide oynuyor. Defansif gücü çok yüksek olmasına rağmen hücum yönü yok denilebilecek kadar az.

  Gattuso - Ambrosini,  Montolivo - Muntari. Orta saha ikilileri önceden de şimdi de hayati bir önem taşıyor. Ambrosini'yi kişisel olarak beğenmesem de Gattuso ile birlikte etten duvar hüviyetindeydiler. Yaratıcılık anlamında eksik oldukları açık, ama arkanda Pirlo varken çokta gerek kalmıyor zaten. Montolivo ve Muntari, düşük bir bütçeyle elde edilebilecek en iyi orta sahalardan biri. Şimdilerde takımın kaptanı olan Montolivo çok beğendiğim bir oyuncu. Oyunu iki yönlü oynayan tam bir takım oyuncusu. İki takım arasında en az fark gördüğüm bölge burası. Yani Muntari ve Montolivo 2006/07 kadrosunda olsa sırıtmayabilirdi. Ama mücadele gücüyle yinede Gattuso, Ambrosini ikilisini önde görüyorum.

   Seedorf ve Robinho. İkisi de takımın ofansif yükünü çekiyor. Seedorf orta saha olarak gözükse de dörtlü orta sahada en ilerle oynayan oydu. Robinho'da orta saha olmamasına rağmen genelde ikinci forvet olarak oynuyor. Farklı özellikleri olan iki oyuncu, takım içerisinde ikisinde büyük rolü var.

   Eski Kaka - Yeni Kaka, belki de iki takım arasındaki tek ortak isim o. Ama artık eski gücünde ve hızında değil. Aradan geçen dört senelik Real Madrid macerası onu oldukça yıprattı. Yaşadığı ağır sakatlıklar yüzünden çok fazla forma şansı bulamadı. Yine de oynadığı maç sayısına göre gol ve asist sayısı fena değildi. Kaka, eskisi gibi olmasa da şuanki takımda da görülen o ki sezon başından beri en hırslı ve iyi olan o. Ülkesinde yapılacak olan 2014 Dünya Kupasına ne kadar çok katılmak istediğini biliyoruz. Sakatlık yaşamadığı halde yükselen formuyla onu Dünya Kupasında izleme şansımız oldukça yüksek.

   2007-2013 Yılları arasındaki önemli transferler

  Gelenler : Pato, Beckham, Ronaldinho, Zambrotta, Shevchenko, Thiago Silva, Huntelaar, Yepes, Boateng, Ibrahimoviç, Cassano, Robinho, Van Bommel, Mexes, El Sharaawy, Muntari, Aquilani, Montolivo, Constant, Pazzini, Zapata, Balotelli, Krkic, De Jong, Kaka

  Gidenler : Borriello, Costacurta, Matri, Cafu, Serginho, Gilardino, Maldini, Kaka, Emerson, Dida, Favalli, Ronaldinho, Kaladze, Pirlo, Jankulovski, Inzaghi, Nesta, Zambrotta, Gattuso, Oddo, Seedorf, Thiago Silva, İbrahimoviç, Pato, Cassano, Ambrosini, Flamini, Boateng


   Inzaghi ve Balotelli. Yaramaz çocuk Balotelli, son bir senedir daha çok futboluyla gündeme gelmeye başladı önceki senelerin aksine. İtalya Milli Takım'da da ilk forvet. Çok yetenekli olduğu göz ardı edilemez ama saha içinde gördüğü gereksiz kartlar ve formsuzluğu buna gölge düşürüyor. Inzaghi Balo'ya göre daha sade bir oyuncu görünümünde ama oynadığı uluslararası finallerde attığı 6 gol onu anlatmak için yeterli olacaktır.

   Tabi ki de bu iki takımın karşılaştırılması mantıksız gelecek. Sonuçta yılların emeği var önceki kadroda. 20 yıldır oynayan Maldini gibi birçok oyuncusu vardı. Yine de kadrolar arasındaki farkı açık bir şekilde dile getirdik. Tabi ki de eski kalitesinde bir takım değil Milan. Ama bu böyle kalır mı? Hayır. Genç oyuncuların gelişme süreci, yıldız oyuncu takviyeleri ve hali hazırda bulunan yıldızlar. Kağıt üzerinde bu dönem geçildiğinde tekrar eski ihtişamına kavuşabilecek gibi gözüküyor Milan. Ama olaylar her zaman kağıt üzerindeki kadar kolay olmuyor görüldüğü üzere. Hali hazırda takımda yıldız ayarında El Sharaawy, Robinho, Balotelli, Montolivo, Kaka ve Pazzini bulunuyor. Ancak transfer dönemlerinde yapılan gereksiz transferlerle kadro her sezon başında şişiyor. 30 kişilik kadroyla sezona giriliyor. Oyunculardan alınan(alınamayan) verim çok can sıkıcı. Artık stada giden taraftar sayısı da gözle görülür şekilde azaldı. Ekonomik olarak sıkıntıdan kurtulmak için, takım içi dengeleri ortalamak için ve gençleştirme projesi adı altında yapılan hamleler sonuçsuz kaldı. Saha içinden bu sezon sadece Barcelona maçında oyuncuların üst düzey bir performans gösterdiğine şahit oldum. Zaten böyle üst düzey maçlarda da iyi performans gösterilmezse büyük kulüp sıfatı havada kalırdı. Ancak şuan takımdan memnun olanların sayısı çok azaldı. Allegri her ne kadar Fiorentina maçı sonrası sakatlıkları bahane bulsa da 4-3-3 formasyonunu değiştirmeyerek kendi kredisini tüketiyor. Hatta Barcelona maçının onun için son maç olacağı dedikoduları yayılmaya başladı. Ocak ayında takıma katılacak Rami ve Honda transferleri heyecanlandırsa da alınan sonuçlar bu transferlere de gölge düşürüyor.

   Zamansız Hamleler

   Kalite anlamında şuan ki kadro yeterli değil ama her şeye rağmen umut veriyor, bu geliştirilebilir. Belki teknik direktör değişebilir, daha iyisi de gelebilir. Kulübün ekonomik durumununda iyi olduğundan eminim. Ancak yılların Milan'da eksilttiği şeyler iyi futbolcular olmadı. Takım ruhu da yıllar ilerledikçe daha çok kayboldu. 2010/11 sezonundaki gelen şampiyonlukla herkesin gözü sadece kupayı gördü, asıl sorunlar unutuldu.

   Şampiyonlar Ligini alan takımın ardından jenerasyonlar arası geçişte çok büyük sıkıntılar yaşandı. Oyuncular değişirken Milan'daki aile ortamı da kayboldu. Altyapıdan gelen oyuncular ve oyuncuların kulübe olan sadakati azaldı. Özellikle söylüyorum "Sadakat". Oyuncuların çoğu bir sonraki sezonda başka bir takımda olmanın hayali kuruyor, son yıllarda kaybedilen oyunculara bakarsak bunu söylemek yanlış olmaz.

   Sportif açıdan zor haftalar geçiren Milan'ın bu durumu sezon sonuna kadar devam edecek. Bu durumun düzelmesi için takımın gereksiz oyunculardan ayrıştırılması ve arkadaşlıkların güçlendirilmesi gerekiyor. Umarım bu kötü gidişat tarihi bir başarısızlık halini almaz ve kısa sürede yeni oyunculara eski ruh geri gelir, aksini düşünmek bile istemiyorum.

30 Ekim 2013 Çarşamba

Arsenal 0 - 2 Chelsea 29.10.2013

  
   Capital One Cup'ta Londra'nın iki devi 4. turda(son 16) Emirates'te karşı karşıya geldi. Faal olarak çalışan dünyanın en iyi iki teknik adamı bir kez daha karşılaştı. Maç öncesi istatistiklerde Arsene Wenger'in Chelsea'yi başında Mourinho varken 8 maçtır yenemediği görülüyor. Sezona fırtına gibi bir başlangıç yapan Arsenal geçtiğimiz hafta salı günü yine kendi sahasında Dortmund'a 2-1'lik skorla boyun eğmişti, daha sonra
deplasmanda Crystal Palace'yi 10 kişiyle 2-0 geçerek ligde kayıpsız devam etti. Chelsea hafta sonu City'i son dakika golüyle geçerek son 5 maçındaki 4. galibiyetini almıştı. Yoğun maç grafiğinde iki takımda bu maçta genel olarak yedek oyuncularını sahaya sürdü. Chelsea için daha önceki yazımda bahsettiğim gibi, kadro derinliği açısından hiçbir sıkıntı yaşanmadı. Zaten bugün ilk 11'deki oyuncuları tümü aynı zamanlarda ülke milli takımlarında yer alıyor. Arsenal bu konuda Chelsea'ye nazaran daha eksikti. Cumartesi Liverpool ile yapılacak maç onların ligde zirvedeki yerlerini koruması açısından bu maça göre daha önemli. Ancak sakatlıklardan dolayı Wenger yine bazı as oyuncularını oynatmak zorunda kaldı.

   Arsenal : Fabianski - Jenkinson, Koscielny, Vermaelen(C), Monreal - Rosicky, Ramsey(81. Park Chu-Young), Wilshere - Cazorla, Ryo Miyachi(63. Mesut Özil), Bendtner(67. Giroud) Teknik Direktör : Arsene Wenger
   Chelsea : Schwarzer - Azpilicueta, Cahill, David Luiz, Bertrand - Essien(C), Obi Mikel - Willian, Mata(90+3. Kalas), De Bruyne(69. Ramires) - Eto'o(81. Demba Ba)   Teknik Direktör : Jose Mourinho
   Goller : 25. Azpilicueta, 65. Juan Mata 
   Kartlar : 29. Obi Mikel, 75. Essien 
 

   Wenger hafta sonunu da düşünerek elindeki en iyi kadroyu çıkardı ama herkesin aklı hafta sonundaki Liverpool maçındaydı. Mourinho kadro tercihinde muhtemelen çok zorlanmamıştır. Son maçta maça direkt başlayan oyunculardan sadece Cahill bugünde sahadaydı. Maç öncesi izlemek için sabırsızlandığım iki isim Willian ve Mata'nın göstereceği performansları izlemek oldu. İkisi de sezon başından beri düzenli olarak forma şansı bulamadılar. Kupa maçları özellikle ikisi için büyük şans.

   İki takımda maça fırtına gibi başladı. Takımlarda yorgunluk hissi neredeyse hiç yoktu. İlk dakikalardan itibaren çekişmeli bir maç olacağı belliydi. Arsenal oyunu rakip yarı sahaya yığarak paslarla Chelsea savunmasını delmeye çalıştı, Chelsea ise direkt paslarla gole gitmeye çalıştı. Arsenal rakip kalede ilk kez 21. dakikada etkili oldu. Ryo'nun savunanmanın arkasına sarktığı pozisyonda ofsayt gerekçesiyle oyun durdu. Birkaç dakika sonra benzer bir atağı Chelsea gerçekleştirdi. Essien topla birlikte ileri çıktı, yapılan müdahele ile top Arsenal'in iki stoperi arasında kaldı. Kaleciye atılan kafa pası kısa düşünce gerilerden hızla kopup gelen Cesar Azpilicueta kalecinin hemen önünden topu ağlara gönderdi. Golden  hemen Chelsea baskı altında topu uzaklaştıramadı, geriden gelen Monreal topu önüne aldı, düzeltti, topu az farkla auta gönderdi, bu pozisyonda golü bulması işten bile değildi. Daha sonra savunmaya çekilen konuk ekip ilk yarıyı bu skorla bitirmesini bildi.

   İkinci yarıya değişiklik yapmadan çıktı iki takımda. İlk yarının devamı kıvamında oynanan oyun, genellikle Arsenal'in topa sahip olmasıyla devam etti. Çok kişiyle hücuma çıkarken arkada boşluklar bırakan Arsenal 48. dakikada golü Eto'o'nun ayağından kalesinde görebilirdi. Paslaşmakta sıkıntı yaşamamasına rağmen kaleye atılan şut sayısının az olması Arsenal'in gol bulmasını zorlaştırdı. İlk etkili şut 52. dakikada Ramsey'den geldi. Baskıyı artıran Arsenal gol için yüklendi. Aradığı golü bulamayınca Arsene Wenger'den Mesut hamlesi geldi. Oynadığı son iki maçta beklenen performansı sergileyemeyen Mesut kısa sürede oyununun gidişatını değiştiremedi. 66. dakikada geçen sene kulüp içinde yılın futbolcusu seçilen Juan Mata, sahneye çıktı ve sağ ayağıyla topu ağlara gönderdi. Aynı zamanda bu gol onun bu sezondaki ilk golü oldu. Ardından karşılıklı Giroud ve Ramires değişiklikeri geldi. Arsenal için geç kalınmış bir hamleydi, Wenger'de bunun farkındaydı. Essien ve Obi Mikel'le savunmayı adeta geçilmez yapan Mourinho, bir kontra oyuncusu olan Ramires'i oyuna aldı. Maçın son bölümlerinde Arsenalli oyuncuların çabaları yeterli olmadı, çeyrek finale adını yazdıran takım Londra'nın 'Mavileri' oldu.

   Arsene Wenger'in yıllardır alıştığımız, kupa maçlarında genç oyuncuları oynatma geleneği yine devam etti. Ryo Miyachi gelecek vaad eden bir futbolcu olabilir ancak bu maçın psikolojisini kaldıramadı. Uzun zamandır formsuz olan "Arsenal'in Batuhan Karadeniz'i" Bendtner bu maçta yine kendini gösteremedi. Acaba ne zaman kendini gösterebilecek merak ediyorum doğrusu. Nacho Monreal ve Wilshere takımının en iyilerindendi. Wilshere orta sahadaki dinamizmi Ramsey'le birlikte oluşturdu. Hem geriden top alıp oyuna soktu, hem pozisyonlar yarattı hemde rakip yarı sahadaki presini hiç aksatmadı. Bu maçta takımda kendine yer bulan Cazorla zaman zamana yaptığı hareketlerle alkış aldı, tabi bunların içinde Essien'e attığı şık bacak arası da var! Lig Kupasında elenmeleri onlar için çokta büyük bir sorun oluşturmayacaktır. Aksine lig serüveninde sıkışık fikstür açısından oldukça faydalı olacaktır. Sakatlık problemleriyle uğraşan Arsenal, bu kupadan elenmesinin ardından lig ve şampiyonlar ligine daha çok yoğunlaşacaktır.

   Mourinho, ezeli rakibi Wenger'e karşı yenilmezlik serisini 9 maça çıkardı ve 200. Chelsea maçında bir galibiyet almış oldu. Saha içinde takımının oynadığı futboldan oldukça memnundur sanıyorum ki. Yedek oyuncularının göreve ne kadar hazır ve başarıya ne kadar aç olduğu görmek onu galibiyetten daha çok memnun etmiştir. Chelsea taraftarlarından hiç kimse bugün, neden şu oyuncu oynamıyor, diye sormamıştır birbirine. Bitmek bilmez enerjisiyle Essien mi, bugün ekstra bir gol atan Azpilicueta mı, yoksa Mou'nun gelişiyle beraber yedek kulübesine giden Mata mı? Hepsi ayrı ayrı çok iyi oynadılar. Willian ve Essien'i diğer oyunculardan ayırmak lazım. Mourinho'ya sadakatiyle onun en gözde oyuncularından biri olan Essien bugün savunmanın açıklarını kapattı, üstüne üstlük hücumda da gözle görülür bir fayda sağladı. Mikel'le birlikte Essien'in çok iyi bir ikili olduğunu düşünüyorum. Diğer kilit oyuncu da Willian oldu. Ofansif orta saha olarak başladığı maçı bir defansif oyuncu gibi tamamladı. Avrupa'nın herhangi bir takımında (Bayern, Barcelona hariç) ilk 11'de oynayabilecek kabiliyette olduğu düşünüyorum. Bu maçta tek kelimeyle enfes bir oyun sergiledi. Takımın Emirates'te sergilediği performans bütün Chelsea taraftarlarını çok memnun etmiştir sanırım. Maç sonunda Mesut Özil'in formasını eski hocası Mourinho'ya vermesi de gözlerden kaçmadı.


   Hafta sonu Premier Ligin açılış maçında Newcastle'a konuk olacak Chelsea. Diğer tarafta Arsenal haftanın maçında evinde takipçisi Liverpool'u ağırlayacak. Ardından tekrar Şampiyonlar Ligi maçlarıyla iki takımı da zorlu fikstürler bekliyor.
 
   Maçın Adamı : Michael Essien

  Kırılma Anı : Mata'nın attığı gol


29 Ekim 2013 Salı

Chelsea 2 - 1 Manchester City 27.10.2013

   Stamford Brigde'de 9. haftanın en önemli maçında Chelsea evinde Manchester City'yi ağırladı. Arsenal'ın 10 kişiyle Crystal Palace deplasmanında galip gelmesiyle, bu maçın kaybedeni zirveden uzak kalmış olacaktı. Chelsea Mourinho yönetiminde lige istediği kadar iyi başlayamamıştı. Son haftalarda alınan galibiyetler moralleri yerine getirdi, özellikle Schalke deplasmanında aldıkları 2-0'lık galibiyet. City'de aynı şekilde lige iyi giriş yapamadı. Deplasmanda yaptığı puan kayıpları Arsenal'le olan puan farkının açılmasına sebep oldu.
 
   Jose Mourinho maça Eto'o yerine Torres'i oynatarak klasik saha dizilişini bozmadan başladı. City sanıyorum bu maçın çok önemli olmasından dolayı iki ön libero yerine 3 ön liberoyla oynadı. Forvet hattında seçilecek isim çok netti, son 6 maçta 8 gol atan Agüero. Tüm taktik Agüero'yu gol pozisyonuna sokmaktan ibaretti.
    
   Chelsea (4-2-3-1) : Cech - Ivanovic, Cahill, Terry, Ashley Cole - Lampard(66. Obi Mikel), Ramires - Oscar, Hazard(84. Eto'o), Schürrle(66. Willian) - Fernando Torres  Teknik Direktör : Jose Mourinho
   Manchester City (4-3-2-1) : Hart - Zabaleta, Demichelis, Nastasic, Clichy - Javi Garcia(70. Kolarov), Yaya Toure, Fernandinho - Nasri(70. Jesus Navas), Silva - Agüero(86. Negredo) Teknik Direktör : Manuel Pellegrini
   Goller : 33. Andre Schürrle, 90. Fernando Torres / 49. Agüero
   Kartlar : 22. Lampard, 52. Ramires / 27. Zabaleta, 31. Nastasic, 60. Javi Garcia

   İlk düdükle beraber, iki takım da oyun kurarak hücumlar yapmaya çalıştılar. Orta saha oyuncu sayısının fazlalığından dolayı mücadele genelde ortada geçti 15 dakika. Gittikçe artan tempo maça heyecan getirdi. Hazard, Oscar, Schürrle üçlüsü etkili organizasyonlar yaptı ama son paslar yerine ulaşmayınca sonuç alınamadı. Diğer tarafta Agüero'nun sağ ve sol çaprazdan çektiği iki şut Petr Cech'in ellerinde kaldı. Dakikalar 28'i gösterdiğin Torres, bildiğimiz Torres'liğini yaptı. Ramires'in mükemmel ortasında savunmanın arkasına süper bir koşu yaptı, kontrol etti boş alanda karşı karşıya topu üstten auta yolladı. Bütün herkesin ağzı açık kaldı. Ama Torres birkaç dakika sonra kendini affettirmesini bildi. Sırtı dönük aldığı topu sağ kanattan sürükleyerek çizgiye indi, Schürrle'ye sadece topa dokunmak kaldı.
Chelsea'ye geldiği günden beri sürekli olarak eleştirilen Torres kendini bu asistle affettirmiş oldu. Bu golden sonra Torres bir kez daha kendini gösterdi, sol çaprazda buluştuğu topu sert ve düzgün bir şekilde kaleye vurdu top direkten döndü. İlk yarı bu skorla tamamlandı.

   İkinci yarıda tempo tavan yapmaya başladı. Bu yarıya City daha etkili başladı. 49. dakikada Agüero'ya aktarılan topu Agüero süper bir gole dönüştürdü ve skoru eşitledi.
City oyuna ağırlığını koydu bu bölümlerde. Maçtan düşen Chelsea'de Lampard ve Schürrle çıktı, yerine Obi Mikel ve Willian girdi. Pellegrini bu değişikliklere Kolarov ve Navas'ı oyuna alarak karşılık verdi. Orta sahaların oyundan düştüğü, atak sürekliliği olan bir maça dönüştü. Yine Agüero sol çaprazdan kaleyi yokladı, tom yine Cech'in ellerinde kaldı. Son 5 dakikaya girilirken Mourinho üç puan için Hazard yerine Eto'o'yu da oyuna alarak risk aldı. Bu dakikada Agüero saha kenarına gelmiş ve maçın oyuncusu seçilmişti. Herkes maçın bu skorla biteceğini düşünürken, Hart bu maça da damgasını(!) vurdu. Aslında hatalar zincirinin son parçası oydu daha öncesinde Nastasic'in yaptığı hata affedilemezdi. Willian'ın gelişi güzel ileri vurduğu topu takip eden Torres başta Nastasic ve Hart'ın hatasında yararlanarak son dakikada Chelsea'ye kendi evinde galibiyeti getirdi. Gol anında Jose Mourinho'nun yaptığı sevinç görülmeye değerdi. Torres'te bir anlamda "Maçın oyuncusu benim" diye haykırdı.

   Chelsea bugün aldığı galibiyetle Arsenal'e zirvede yalnız değilsin, dedi. Chelsea'nin beni bugün en çok etkilen yönü, hücumdaki çeşitliliği oldu. Hazard olsun, Oscar olsun, Torres olsun çok yetenekli, kendilerini kanıtlamış isimler. Üstelik yedek kulübesinde Juan Mata ve Eto'o gibi isimlerde var. Bugün ilk 11'de kendine şans bulamayan isimlerden bir takım daha kurulabilir. Oyun içine dönelim, Torres'in çabaları bugün galibiyeti getirdi desek yanlış olmaz. Attı, attırdı, kaçırdı, sonuna kadar mücadele etti. Mourinho'nun maçtan sonra "mutlu biri" olmasını sağlayan kişi oldu. Ramires'te günün gizli kahramanı oldu bence. Tam bir 'joker'. Mourinho'nun en sevdiği tip oyunculardan biri(Raul Albiol ve Essien). Torres'in kaçırdığı pozisyonda attığı pas gol olmayı hak etmişti.

   Manchester City bugün kendine yakıştığı gibi oynamadı. Zaten oyun formasyonunda da bunu görebiliyoruz. Tek forvet ve 3 defansif orta saha oyuncusuyla oynadılar. Bir süre bu taktik tuttu aslında. Ama Chelsea özellikle golü yedikten sonra Agüero'ya daha çok önlem aldı. En büyük sorun da bu oldu. B planının olmaması. Pellegrini 1 puanı almak için gelmiş gibiydi ve oyuna korkak başladı. Skor 1-1'ken Mourinho'nun cesur hamlelerine o, o kadar cesurca karşılık veremedi. Silva yapabileceğinin en iyisi yaptı. Agüero zaten sistem onun üzerine kurulduğundan dolayı çok sorumluluk aldı ve açıkçası ben yerine getirdiğini düşünüyorum bu sorumluluklarını. Kompany'nin sakatlığından dolayı ilk kez yeni formasıyla sahaya çıkan Demichelis ve Nastasic ikilisi tandemi tutamadı, hayal kırıklığı yarattı. Hart ise iyi götürdüğü maçı son dakikada Nastasic'in yaptığı hatayla hiç istemediği gibi bitirmek zorunda kaldı. Taraftarı bakalım onu bu seferde kolayca affedebilecek mi?

   Premier Lig ekiplerinin fikstürü biraz daha sıklaştı. Hafta içi salı günü Capital One Cup'ta Chelsea Arsenal'e konuk olacak, herkesin heyecanla beklediği bu maç ligdeki karşılaşmalarından önce test niteliğinde olacak. Mourinho şuana kadar takımda yeterince şans bulamayan isimlere bu maçta formayı verecektir. Gerçi söylediğim gibi yedek kadrosu bile bu ligde iddialı bir takım olur. Çarşamba günü Manchester City, Newcastle deplasmanına gidecek. Onlar içinde aynı şey geçerli, kadro derinliği açısından Chelsea ile birlikte en rahat iki takımdan biri. Taraftarlarına bu mağlubiyeti unutturmak için kupada ellerinden geleni yapacakları aşikar.

Maçın Adamı : Fernando Torres



   Kırılma Anı : Son dakikada gelen gol
   
Hayal Kırıklığı : Nastasic



Maçın Geniş Özeti